3.10.13

Güneşi Beklerken

Ben bu diziye niye takıldım?... Ben ki, aylarca televizyonu açmadığım olmuştur. Açtığımda da, genelde, başından yakalayamasam bile sinema filmi izlerim. Tam izlediğim de söylenemez, çünkü ya kucağımda laptop, ya elimde örgü, ya ayıklanacak fasulye, bezelye vs. Televizyon benim için aklımı vermeden bir şey yapacağım zaman fonda duran bir şey, genellikle. Ama gittim bu diziye takıldım!
Gerçi dizinin ilk bölümüne, Nemo'yla anne-oğul başbaşa yaz tatiline giderken gece otobüste rastladım. Diğer kanallar parazitliydi, oyalanmak için seyrettim. Yoksa evde rastlasam kanalı değiştirirdim muhtemelen.
Ama döndükten sonra proaktif bir şekilde, hangi kanaldaydı, hangi gün, saat kaçta diye bakıp buldum, oturup seyrettim; kaçırdıysam tekrar verdikleri zaman seyrettim; o da olmadıysa internete yüklediklerinde seyrettim.
Tam bir gençlik dizisi. Lise öğrencisi bir kızla annesi, İstanbul'a gelip annenin lise müdürü olan eski bir arkadaşının yanında kalıyorlar. Kız da o özel liseye gidiyor. Anne gençliğinde sevgilisinden hamile kalmış, ama bu müdire arkadaş yüzünden babanın bu hamilelikten haberi olmamış, adam gidip başkasıyla evlenmiş, kadın da kızını bu yaşına kadar, mahalleden bir başka adamın kızı olduğuna, o adamın da gemi kazasında öldüğüne inandırmış. Kızın gerçek babası İstanbul'daki okulda spor hocası, kızı olduğunu bilmediği, ama gençlik sevgilisinin kızı olduğunu sonradan öğrendiği esas kız koşucu olduğu için kızın antrenörlüğünü yapmaya başlıyor. Bu arada, okulda gençler arasında da aşk, dostluk, entrika temalı paralel hikayeler var. Esas kızla lisenin sahibinin oğlu arasında önce nefret, sonra aşk; bu çocuk ve onun en yakın arkadaşı iyi çocukla esas kız arasında önce arkadaşlık, sonra aşk, ama tam da değil, gibi durumlar var. Ayrıca hocanın karısı ve kızının da hikayeleri var. Kızı da aynı okulda, esas kızdan nefret ediyor, üstelik gerçeği öğreniyor, esas kıza aşık olan çocuğa aşık, falan filan...
Tamam evlilik dışı çocuk sahibi kadın motifi tanıdık gelebilir, ama hikayenin bizimkiyle hiç alakası yok. O yüzden olsa olsa bilinçaltım "ah keşke ben de hamileyken ayrıldığımızla kalsaydım, geri gelmesini kabul etmeseydim, kendi nüfusuma kaydettirseydim" diyor olabilir. Yani diziye takılma nedenim bu değil.
Kızın annesinin tipini biraz kendime benzetiyorum, ama saçları dışında bir benzerlik yok. Biraz kilolu görünüyor ama o da D cup giydiği (yani hiç benzemiyoruz) ve diğer kadınlar sıska olduğu için; yoksa kilosunda bir şey yok. Çok zorlarsam, göreceli olarak çevresindeki kadınlardan ağır görünüyor olmayı ortak yön olarak alabiliriz belki.
Bir başka tahminime göre de, gençlerin bulunduğu yaşa, yolun başında olmaya içten içe gıpta ediyor olabilirim...
Bilmiyorum.


20.9.13

Geç Olsun, Güç Olsun, Yeter Ki Olsun

Artık geride kaldığına göre son iki haftayı anlatabilirim. Bitti ama biz de bittik yani...
O Pazartesi sabahı adliyeye gitmek için evden çıkmak üzereyken avukatım aradı. Sesi neşeli, "gözünüz aydın" dedi. Hakim eğitim tedbiri vermiş, yurdu yetkilendirmiş. Aman, ne sevindim bilemezsiniz. Koşa koşa adliyeye gittim; niyetim kararın kopyasını alıp yurda ulaştırmak. Tabii o kadar basit değil işler. Mahkeme kalemindekiler beni görünce "biz vekilinize tebligat çıkardık, siz gidin" dediler. Malum kişi de hemen yandaki kalemdeymiş zaten, karara itiraz ediyormuş.
Neyse, ben kopya alamadım ama uyap'a yüklenen halini bastım, yurda götürdüm. Onlar kendilerine resmi yoldan gelmeden bir şey yapamaz ama en azından haberleri olsun. Oradan çıkıp okula gittim; lise müdürüne kararın bir kopyasını verdim. Biliyorum ki o da vakıfa, onlar da hukukçularına soracak; oradan yazılı onay gelmeden kabul etmeleri mümkün değil. Çok geçmeden müdür bey beni aradı; malum kişinin avukatı okula ihtar çekmiş, ekine bir yürütmeyi durdurma kararı koymuş.
Bunun üstüne ben bilmediğimiz bir durum olduğunu anlayıp hukukçularına ulaşmaya çalıştım; sonuç olarak avukatım ulaşabildi; anlaşıldı ki, adam idare mahkemesine başvurup çocuğun sbs tercihlerinin iptalini istemiş; idare mahkemesi de, her ne kadar babaya karşı uzaklaştırma kararı da olsa, çocuk devlet korumasında da olsa okulunu belirlemek velinin sorumluluğundadır deyip yürütmeyi durdurma kararı vermiş. O da gidip Milli Eğitim'e Bandırma okullarının olduğu bir liste vermiş. Milli Eğitim de çocuğun kaydını Erdek Anadolu Lisesi'ne yapmış. Ben bunları velayet davasına bakan hakime anlattığımda "olur mu öyle şey, idare mahkemesi yanlış karar vermiş" diyor ama kime ne faydası var...
Özel okullar zaten o hafta açılmıştı. Devlet okulları açılmadan önceki hafta Nemo da yurda döndü artık. Ama çocuğun kaydı Erdek'te, kendi burada, bırakın kendi okulunun lisesine gitmeyi, kazandığı anadolu lisesine de gidemez bir halde! O arada "ben Nemo'nun avukatıyım" diyen bir adam ortaya çıktı, yurda gitti, babası velisi sıfatıyla onun adına tutmuş. Bu Erdek Anadolu Lisesi konusu o zaman netleşti zaten. Adam "ben karar çıkartacağım, icrayla gelip çocuğu alacağım, babaanneye teslim ettireceğim" filan gibi bir şeyler demiş. Yurttakilerin Nemo'ya, onun bana aktardığı kadarıyla...
Herkes çıkmazda. Yurttaki çocuklar okula başladı, Nemo gidemiyor; yurt eğitim tedbirini uygulayamıyor. Bu kadar sıkıntının arasında bir TV kanalından arayıp, baba bir programa çıkacak, sizin hakkınızda şöyle şeyler anlatıyor, siz de gelin doğruları söyleyin dediler. Herşeyden önce hiç halim yok; ayrıca öyle bir ortama girmemin bir anlamı yok; her lafı yalan bir insanı programa çıkarmayı da sizin yapmamanız gerekir... Çarşamba veya perşembe dediler. O programı Çarşamba günü izledim; öyle de hoş ve pozitif bir gündüz kadın programı ki, adam doğru söylüyor olsaydı bile yakışmazdı zaten, kaldı ki o öfke ve nefret titreşimleri yayan adamın orada ne işi var? Nitekim iki gün de çıkmadı. Bugün başka bir programa çıkmış ama haberi gelip ben televizyonu açtığımda son reklama girmişlerdi. İsabet.
Dediğim gibi, yurt, okulun malum kişinin yarattığı sıkıntılar nedeniyle aşırı hassas davranması üzerine, tedbir kararından önce verilmiş, sbs tercihlerine ilişkin karar yüzünden eğitim tedbirini uygulayamaz hale gelince, Milli Eğitim'e başvurdu ve çocuğun kaydını eski okuluna yaptırdı. Veli olarak yurdun psikoloğu kaydını yaptırdı; ben gidip sadece para işlerini hallettim. İçimden de dedim ki, varsın böyle olsun, okuluna gidebilsin, arkadaşlarıyla okusun, keyfi yerinde olsun, haftasonları izinli gelebilsin, varsın devletin çocuğu olsun... Yani bugün Nemo için okulun ilk günüydü...
Duruma uygun motivasyon için facebook sayfasında paylaştığım klibi buraya da koyayım, içimiz açılsın :)
baby one more time

8.9.13

Durdum Durdum Buna Kızdım

Belki de kendimi sakin tutabilmek için geliştirdiğim savunma mekanizmalarım nedeniyle hep "o hasta, elinde değil, kendini haklı görme ihtiyacında, o yüzden bu hikayeleri uyduruyor, kendi de inanıyor, ben kızmıyorum bile artık" filan diyordum ya, hayır, o hasta filan değil, hafifletici sebep de yok, sadece kötü.
İki hafta önce velayet davasının sürdüğü mahkemenin hakimine gittim; daha iyi bir okula kaydettirme arzumu doğal buldu; devlet korumasında olduğu için yurttan onay yazısı istedi; reddi hakim talebimiz reddolmuştu, onun kesinleşmesini beklemek zorundayım dedi. Gayet mantıklı. Ben iki tam günü adliyede geçirdim, tüm bunları hallettim. Ek karar yazıp bana veya yurda özel okula kayıt için yetki verecek diye beklerken, yurda bir dolu soru içeren bir yazı çıkardı. Bu talebi ben yurda yapmış mıyım, yaptıysam onlar ne yapmış, çocuk hangi sürelerle nerede kalıyormuş, koruma kararı uygulanabilmiş mi vs. İvedilikle cevap istemiş. Bir hafta geçti, yazı daha İl Müdürlüğüne varmadı bile. Oradan hukuk birimine gidecek, oradan yurda, onlar cevap yazacak, hukuk birimi ön yazı yazacak vs. Mahkeme kalemi gerçekten acil ele alsa fakslayabilir, ama o kalemden öyle bir şey beklemiyorum tabii.
Bu yol çıkmaza girince, avukatım, koruma kararını veren mahkemeye o dosya kapsamında aynı talepte bulundu. Bana daha önce o dosyada bakanlığın talepte bulunması gerekir, biz yapamayız demişlerdi, ama demek ki oluyormuş.
Ertesi gün, yani geçen Cuma, ben yine adliyeye gidip ne olduğunu anlamaya çalıştım. Hakim karar vermiş, kalem yazıp imzaya götürecekmiş. Bunu duyunca beklemeye karar verdim. Arada gidip kaleme bakıyorum, daha değil diyorlar. En son saat 16.55 (17.00'de kapanıyor zaten). Kalem memuru hakimin yanına girdi, imza alıyor; ben koridorda 10 metre ileride bekliyorum.
Tam o sırada Mammut diğer yönden koşar adım geldi, hakimin odasına daldı, "çocuğun okul kaydı" lafları duyuldu. Hakimin sesinden "diğer taraf da istedi ... ortada kalmış ... yurda yetki verdim" kelimelerini seçebildim. Mammut "hakim bey yapmayın" dedi. Arada bir "Balıkesir" lafı duyuldu. Benim nabzım fırladı, kalbim kulaklarımda atmaya başladı. Kaleme gidip "hakim bey imzaladı mı? uyap'a ne zaman tararsınız?" dedim. "Şimdi bir şey söyleyemem, Pazartesi bakarsınız" dedi. Ben gittim.
Henüz umutsuzluğa kapılmaya gerek yok. Hakim kararını değiştirmeyebilir, ya da dosyayı bir daha inceler, ama yine aynı kararı verebilir.
Ama ismi-lazım-değil'in oğluna ettiğini daha hiçbir baba evladına etmemiştir. Diyeceksiniz ki, 10 yıldır başınıza gelmedik kalmadı, şimdi mi kızdın? Evet, şimdi kızdım!
Kızdım da ne oldu? Hiiiç, Pazartesiye geçer.
Bu arada, geçen hafta Nemo'nun kaydolduğu anadolu lisesinin veli bilgilendirme toplantısına katıldım. Forma için dağıttıkları ankette imza yerinin üstünde "velisi" yazıyordu; üstünü çizip "annesi" diye düzelttim. Ne olur ne olmaz, ismi-lazım-değil evrakta sahtecilikle suçlar filan...
Müdür zorluklardan bahsederken "hepsi bizim çocuklarımız, elbirliğiyle bu vatana kazandıracağız" gibi bir duygulanım içine girmedim değil, ama sonra aklım başıma geldi, giderken "acaba bu maddi yüke değer mi, yoksa buraya mı gitse, anadolu lisesi sonuçta" diyordum, çıktığımda durum tamamen netleşmiş durumda idi.
Şöyle özetleyeyim;
daha bu sene anadolu lisesi olduğu için bir üst sınıftan itibaren okulun çoğunluğu bölgenin hiçbir yer kazanamamış, hatta meslek lisesine bile girememiş, açık liseye gitmesi gereken çocuklarının kaydolduğu yer;
1700 kişilik okulda 2 memur, 1 hademe, 8 tuvalet var; hademe hepsini hortumla yıkıyarak temiz tutmaya çalışıyor;
güvenlik görevlisi yok;
velilere forma mı, serbest kıyafet mi diye anket doldurturken, geçen sene okul saatinden sonra bir sınıfta uyuşturucu satarken yakalanan çocuğu anlattılar, müdür yardımcısı "formalı bile zor tanıyoruz bu kadar çocuğu, herkes formasız olursa daha da zor" dedi, böylece tüm veliler forma istediklerini işaretledi;
11 yıldır hiç tadilat görmemiş;
5 yıldır bölgede hangi okul deprem güçlendirmesine girerse onun öğrencileri buraya katılıyormuş; şimdi de bir kız meslek lisesi varmış; o yüzden ilk sömestre okul saatleri 7.45-13.30; daha sonra 8.30-9 gibi başlayıp 15 gibi bitireceklermiş.
çocuklar binayı çok hor kullanıyorlarmış; kimse görmediğinde sınıf kapısını tekmeleyen, tuvaletleri, aynaları kırıp dökenler bir yana, önünde oturan kızını saçını çakmakla tutuşturan bile varmış...
bu sene başlayanları ayrı kata toplamışlar; o katta 6 sınıf varmış, 8 sınıf olsun diye bir de resim atölyesini ikiye bölüp iki sınıf yapıyorlarmış; sınıflar 34 kişilikmiş;
normalde 6 ingilizce saati varmış; seçmeli derslerin iki saatini de ingilizceye ayırıp 8 saate çıkarmışlar; amaçları sene sonunda derdini anlatabilir seviyeye getirmekmiş; (Nemo'nun İngilizcesi artık çok iyi bu arada)
200 veli filan vardı; müdür çok mutluydu katılıma; normalde genel veli toplantısı yaptıklarında bile salon dolmazmış, bizde sadece 9.sınıflar olmasına rağmen millet ayakta kaldı;
daha önce çok kadro açığı varmış; bir sınıfta 5 kez hoca değişmiş; atanan kimse gelmek istemiyormuş; ama şimdi anadolu lisesi olunca talep artmış, tüm öğretmen kadrosu dolmuş.
 
Kibirlilik, ukalalık, ayırımcılık yapmak istemiyorum, zorunda kalırsa tabii gider, orada da o kadar çocuk okuyacak, ama imkan varken niye kendi okuluna devam etmesin yahu...
Eğitiminden geçtim, Nemo farklı bir çocuk. Teşhis doğru veya yanlış, Asperger teşhisi konması boşuna değil. İfadesi, konuşması, tavırları farklı işte. Diğer çocukların ona alışması, kabul etmesi zaten 2 yıl. O arada yine bocalayacak diye korkuyorum. Okulun kapısı, güvenliği yok; ismi-lazım-değil sürekli oralarda olacak. Çocuk bir de onunla uğraşacak...
 
Biliyorum, bunların hepsi sınav. Yaşarken dünyanın sonu gibi gelen olaylar, geçtikten sonra, işte adı üstünde, geçip gidiyor.

11.8.13

Tembel Yaz

Tuhaftır, Nemo doğduğundan beri ilk kez yazı evde geçiriyorum. Tamam, tamamen işsiz güçsüz değilim, evden yürüttüğüm işler var, ama yine de, sonuçta evdeyim... Yıllarca sabah 8'de ofiste olduğum bir iş hayatından sonra aynı disiplini evde sürdürdüğüm söylenemez. Daha geç yatıp daha geç kalkıyorum. Ancak arabayla işim varsa Shrek'i işe bırakıp geri geliyorum. Daha çok kitap okuyorum, ama genellikle teknik kitaplar; homeopati kitapları, SCIO eğitim notları filan. Daha çok yemek yapıyorum; bir tostla geçiştirmek yerine her öğünde sebze yemeği ve bakliyat cinsi bir şeyler olmasına uğraşıyorum. Hatta birkaç sene önce arkadaşlarla ortak yazarız diye bir yemek bloğu açtıydık; sonunda bir tarif dışında hepsi benimkilerden oluşan bir blog haline gelmişti. Orada yeniden tarif yayınlamaya başladım. Herkes benden Nemo'yla ilgili haber beklerken burada tarif yayınlamak tuhaf geldi sanırım, böyle bir kaçamak yol buldum. İsteyenler yanda adresini görebilir. Yaşam devam ediyor...
Nemo'nun SBS sınav sonucu, bu kaosun içinde yine de iyi geldi; sonuçta bir anadolu lisesine kayıt hakkı kazandı. Aslında kendi okulunun lisesine devam etmek istiyor ama ne olur ne olmaz, kontenjan açılmazsa elimizde C planı olsun diye meslek lisesi de yazdı son sıralara, ama daha öncesinde bir tercihi tuttu.
Bu tercih hikayesini anlatmam lazım. Puanlar açıklanıp listeler girilmeye başlandığı hafta Nemo'yu yaz tatili için izinli olarak eve gönderdiler; yurtta kalan çocukların tercihleri orada yapılıyormuş ama okuluna götürüp siz yaptırırsınız dediler. Ben de Nemo'yu okula götürdüm, rehberlik servisinde oturup konuştular, üst sıralara tutmayacağını bilse bile ya tutarsa misali 1-2 anadolu lisesi yazdı; ortalara, bu yıl anadolu lisesine dönüştüğü için puanı belli olmayan birkaç okul; altlara da birkaç meslek lisesi. Tabii Nemo temelli eve dönme ümidi ve inancının bir göstergesi olarak İstanbul'un merkezi veya bizim eve yakın okullarını yazmak istedi. Tercih listesi okulda sisteme girildi.
Sonra haber geldi ki, babası önce mahkemeye başvurup okul tercihlerini yaparken çocuğun fikrini alabilmesi için uzaklaştırma kararının kaldırılmasını istemiş, reddedilmiş. Bir kez daha, bu sefer başka şekilde aynı talepte bulunmuş, yine reddedilmiş. Sonra avukatını alıp okula gitmiş. Velisi benim, okul tercihlerini ben yapacağım diye ısrar etmiş. Anladığım kadarıyla Bandırma ve Erdek okullarını yazmak istiyormuş. Okul yurda haber vermiş; yurttan resmi görevli bir öğretmen okula gidip Nemo'nun tercihlerini onaylamış. Bunun üzerine bizimki avukatıyla polis merkezine gidip okul müdürünü, mütevelli heyetini, ve tabii beni şikayet etmiş. Gidip ifade verdim. Polis de şaşırmış; ilk defa böyle bir şikayetle karşılaştım dedi.
Hukuk cephesinde başka şeyler de oluyor, ama çok detaya girmek istemiyorum. Kısaca özetlersem, savcı Mammut hakkında çocuğa "kötü muamele" suçlamasıyla dava açtı; velayet davasının duruşması Eylül sonunda...
Gerçi böyle yazınca da hayat Nemo ve hukuk mücadelemizden ibaretmiş gibi duruyor... yoksa öyle mi?...

18.6.13

Kafamı toplayıp bu arada neler olduğunu anlatacak kadar dışarıdan da bakabilir hale gelmem çok zaman aldı bu kez. Tam yazayım demişken bir de Gezi parkı girdi hepimizin aklına, gündemine, hayatına. Çıkmış da değil ama şimdi de yazmazsam hiç yazamayacağım…

Geçen yazdığımdaki tükenmiş halimi gören eşim, Konya'daki hastalarını ziyaret edip oradan İzmir'e homeopati derneği toplantısına gideceği haftasonu, beni de yanında götürdü. Bir Cuma sabahı Konya'ya uçakla gidip o hastalarıyla ilgilenirken ben de yanında dolaştım. Geçen yıldan beri gıyaben tanıdığım bir hanım kahve falıma baktı. Hikayemizi takip eden, Nemo'ya dua eden bu hanım, geçen yaz da bize niyet edip fal bakmış, Nemo yurttayken "2 hafta sonra çıkacak, üzülmesin" demişti. Ben de Nemo'nun her gün "mahkemede bir gelişme var mı?" sorularına her zamanki gibi "hayır tatlım, henüz yok" dedikten sonra, "ama senin için dua eden bir teyze bu sefer kahve falına da bakmış, 2 hafta sonra yurttan çıkacakmışsın" demiştim. Nemo'nun bütün naifliğiyle "Oh, sonunda iyi bir haber!" deyişini fıkra gibi anlatıyorum o zamandan beri:) Ama gerçekten de tam 2. haftanın sonunda anneannesinin yanına gitme kararı çıkıp fal gerçek olmuştu. İşte aynı hanım, bu kez de benim falıma bakıp "hemen ve çok kolay olmayacak ama eve dönecek, rahata çıkacaksınız; siz bilgisayar başında, çok insana faydası olacak bir iş yapacaksınız, bunun için de bir eğitime gideceksiniz, siz bunlarla uğraşırken Nemo çıkıp gelecek" dedi. O günlerde kafam biraz karışıktı; bir yanda oğlumun iyiliği için mücadele ediyorum, bir yandan her şey çok zor, çok ters gidiyor, yoksa bu kadar zorlamamam mı lazım gibi düşünceler uçuşuyor aklımda. Aynı hanım Konya'da bana "Allah sebepleri verir, sen işlersin, elinden geleni yaparsın, ama sonra sonuç ne olursa isyan etmeden karşılarsın; Allah oğlumu benden daha çok düşünür, benden daha iyi korur dersin" dedi. Aradığım cevap buymuş... O akşam Konya'dan İzmir'e yataklı trenle geçtik. Kompartmanda biraz oturduktan sonra yatakları açtık, ben aşağıda, Shrek yukarıda, biraz dinlenelim derken uyuyuverdik. Trenin beşik gibi sallantısıyla uzun süredir ilk kez 10 saat uyudum herhalde. Arada uyanıp perdeyi aralayarak dışarı baktığımda gecenin karanlığından başka hiçbir şey görünmüyordu. Sabah İzmir'e gelirken bir istasyon önce uyanıp toparlandık. Haftasonu İzmir'de yine onun programına eşlik ettim. O haftanın sonunda, 15 Mart akşamında da, aylar öncesinden ayarlanmış bir eğitim için Atina'ya uçtum. Falda da çıktı ya, ben bunlarla uğraşırken Nemo kurtulacak diye...

5 günlük eğitimin son günündeyken Aile Bakanlığı İl Müdürlüğünden aradılar.

Nemo Akşam'da manşet olduktan sonra Aile Bakanlığı duruma müdahale etmeye karar vermiş. Velayeti babasında da olsa, 14 yaşında, idrak çağında bir çocuk babasına gitmemek için ne eve, ne okula, ne anneannesine gitmeye direniyorsa, eğitim hakkından mahrum kalıyorsa, bunu çözmemiz lazım demişler ve çocuk mahkemesine başvurarak durumu detaylı inceleyerek raporlamak üzere 30 günlük acil koruma kararı talep etmişler. Nemo'yu getirin, yurda alacağız, yerini hem sizden, hem babadan gizli tutacağız, hem çocukla, hem anne-babayla görüşmeler yapıp detaylı bir rapor hazırlayacağız dediler.

Şimdi üstünden geçen zaman ve olayları bilerek yazması kolay tabii, ama bir de bana oradaki halimi sorun... Bir yandan İl Müdürlüğüyle konuşuyorum, sonra avukatımı arıyorum, tam bir panik hali. Daha bir gün önce Mammut İl müdürlüğüne gidip çocuğu teslim edin demiş, tutanaklar tutulmuş vs. Ama öte yandan içinde Nemo'nun bulunduğu durumdan kurtulması için başka çare yok...

Annemi arayıp Nemo'yla konuştum, onu da ikna ettim, bir taksiye atlayıp İl müdürlüğüne gittiler, annem Nemo'yu teslim etmiş oldu, Nemo'yu da yerini bilmediğimiz bir yere aldılar. Ben de o gece Türkiye’ye döndüm. Ertesi gün beni arayıp “merak etmeyin, Nemo iyi” dediler.  İhtiyacı olacak eşyaları il müdürlüğüne götürebileceğimi söylediler. Orada öğrendim ki, bir-iki gün adaptasyondan sonra okula da göndereceklermiş. Daha ertesi gün Nemo bir arkadaşının telefonundan beni arayıp “ben okuldayım, iyiyim” dedi J Okuluna gitmek, arkadaşlarıyla olmak onun için çok önemli tabii, hayatındaki tek sabit şey hatta. Sonraki günlerde Aile Bakanlığında kurulan bir komisyon Nemo’yla görüşmeler yaptı, sonra beni ve eşimi de çağırdılar, Mammut’u da çağırmışlar ama o “bakanlık ile aramızda husumet var” deyip gitmemiş. Ben nerede olduğunu öğrenmeye bile çalışmadım; Mammut yerini bulup oradan çocuklarla bilardo salonunda tanışıklık kurmuş, onları yemeğe götürmüş, ama gençler Nemo’ya anlatınca olay açığa çıkıp görüşmemeleri için tembihlenmişler. Başka çocuklar “babanı yanında bir kadınla arabada konuşurken gördük” demişler. Hatta kadının ben olduğumu varsayarak “annenle baban aralarında anlaşıp seni 18’ine kadar burada bırakacaklardır” gibi senaryolar bile üretmişler. Nemo bütün saflığıyla bana sorup o kadının ben olmadığıma ikna oldu neyse ki...

Komisyonun aldığı bir aylık koruma süresi bitmeden kısa süre önce Mammut yanında icra memuru ile yurdun kapısına dayandı. Koruma kararını veren mahkemeye, çocuk yurtta değilken bu karar verildi, uygulanamaz demiş; kararda itirazı bir sonraki mahkemeye mümkün denilmişken aynı mahkeme kararı kaldırıvermiş! Nemo ısrarla babamla gitmem, zorla verirseniz babamı öldürürüm, evi yakarım, intihar ederim gibi şeyler dediği için icra memuru bu durumda işlem yapamayacağını tutanağa geçirip gitmiş. Ertesi gün duyduk ki, Mammut icra memurunu da şikayet etmiş.

İki gün sonra yeni bir icra memuru ile tekrar yurdun kapısına dayandı. Saatlerce tartışmışlar. Çocuk ısrarla gitmem demesine rağmen Mammut “sorumluluğu ben alıyorum” diye zorlamış. Nemo’yla babası ve icra memuru konuşurken yurdun sosyal hizmetlerinde görevli psikologları odaya almamışlar. Hatta Mammut, olayı duyup oraya giden il müdürü ve yurt müdürünün Nemo’yu etkileyip kendisine karşı kışkırttıklarını iddia etmiş, ve sonrasında savcılığa şikayet etmiş. Bana gelen haber Mammut’un yine icrayla almaya çalıştığı, bu kez vermek zorunda oldukları idi.

Can havliyle fırlayıp o tarafa gittim, daha iki gün önce “babama verirseniz intihar ederim” diyen çocuğu yine zorla almaya çalışıp can güvenliğini tehlikeye attığı için şikayet ettim. Bu söylediğim kadar basit olmadı tabii. Önce Bakırköy adliyesine gidip nöbetçi savcıyı sordum, oradan karakola yönlendirdiler; Bakırköy karakolu olay Zeytinburnu yurdunda olduğu için Zeytinburnu çocuk bürosuna gönderdi; onlar Zeytinburnu karakoluna gidin dedi. Karakolda bir süre şikayette bulunmak için dil döktükten sonra, zaten mammut’la yurdun kapısında olan karakol amiri arandı ve onun talimatı üzerine şikayetim alındı. O zamandan beri şikayetimin akıbeti hakkında bir bilgi yok, o başka…

Sonra yurdu aradığımda bana “Nemo’yu ambulansla Bakırköy’e götürüyorlar”!!! dendi. Ben de hastaneye gittim. Psikiyatri servisinin önünde Mammut’un olduğu söylenen bir araç, polisler, gazeteciler duruyordu. Mammut’un Erdek’te olayı saptırıp ben, Shrek ve annemin Mmmut ve Nemo’ya yaklaşmama kararı almış olması mı, yoksa ortaya çıkarsam olayların daha da alevleneceğinden korkmam mı durdurdu beni bilmiyorum.

Sonra duydum ki, nöbetçi doktor Nemo’yu o gece hastanede yatırmaya karar vermiş, Mammut orayı ayağa kaldırmış…

Daha da sonra öğrendim ki, yurtta o gece yarısına kadar süren tartışmalar sonrasında icra memuru kararı uygulamakta ısrar edince, hukuka aykırı davranamayacakları için Nemo’yu teslim edeceklerine, ancak Bakırköy Mazhar Osman Hastanesinden rapor gerektiğine karar verilmiş. Nemo’nun babama verirseniz intihar ederim demesi üzerine psikiyatrist müşahade altına almış. Olay internette haberlere böyle çıktı. Soyadını yanlış yazdıkları için aramalarda çıkmıyor...
http://www.zeytinburnuhaber.org//guncel/10702-velayetini-alan-babasini-istemedi.html

Ertesi gün Aile Bakanlığı mahkemeye başvurmuş ve hem mahkeme pedagoğunun gidip hastanede Nemo ile görüşmesi, hem de hastanenin verdiği görüşe dayanarak Nemo 6 aylığına devlet koruma ve bakımı altına alındı, Mammut’a da çocuğa yaklaşmama kararı verildi. O zamandan beri Nemo yurtta…

Komisyonun hazırladığı raporda çocuğun annesiyle kalmasının doğru olduğu sonucuna varmışlar. Bir süre sonra haftasonları eve izinli göndermeye başladılar. Benim açtığım velayet davaları (biri Erdek’e gitti, diğeri gidip velayeti babasına veren mahkemeye düştü!) bu 6 ay içinde sonuçlansın ve Nemo temelli eve dönsün diye dua ediyorum. Başka hukuki detaylar, başka davalar var. Mammut tabii ki bu kararı kaldırtmaya çalışıyor. Savaş devam ediyor. Hayat devam ediyor.

Bunca kargaşanın içinde Nemo SBS’ye girdi. Matematiği çok kötü ama bu yıl sorular zormuş, belki iyi ile kötünün farkı azalır bu nedenle. Bana diyor ki “bir hafta çalışsam da yetermiş, 3 yıl boşuna kasmışız” J esprili çocuk, zaten son hafta çalıştı J

Karnede Matematik 1 ama Fen 3, Türkçe 4, İngilizce 4, diğerleri 5. Nemo’nun tek istediği aynı okulun lisesine devam etmek. Kontenjandan girmek için gereken not ortamalası 75, onu tutturamıyor, ama belli mi olur, belki aşağı çekerler… tam okulu ve arkadaşlarını sevmişken değiştirmek zorunda kalmasa ne iyi olur.

Liseye geçiş töreni yaptılar okulda. Cübbe ve keple durdular; tek tek plaket aldılar; sonra da yanlarında getirdikleri kıyafetleri giyip parti yaptılar okulda. Nemo siyah takım elbise içinde bir yakışıklıydı ki sormayınJ

5.3.13

Bugün Nemo'nun Doğumgünü

Nemo hala annemle birlikte kaçak. Okuldan geri kaldığı için, evden, arkadaşlarından uzak kaldığı için canı sıkkın, ama bir gelişme olacak da en azından anneannesiyle eve dönebilecek diye bekliyor. Ara sıra telefonda internet üstünden yazışıyoruz o kadar.
Mammut çocuğu kaçırdığımı iddia ederek beni savcılığa şikayet etmiş.
Bu arada bazı milletvekillerinin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı'nın danışmanlarından birini arayıp, babadan yana etki etme girişiminde bulunduklarını öğrendim. AylinAnne'deki Perşembe Anneleri köşesinde çıkan ropörtajımdan sonra mamutun klavyesinden zehirli salyalar saçarak AylinAnne'ye gönderdiği e-postanın cc'sindeki ozelkalem@basbakanlik.gov.tr adresi de böylece anlaşılır hale geldi.
Bu ipuçlarının toplamı, mahkeme kararlarının da benzer veya aynı güçlerce etkilenmiş olabileceği şüphesini güçlendiriyor.
Velayeti babaya veren hakimin, babanın annesi ve ablasıyla Erdek'te aile ortamı kurduğuna dair kaynağı belirsiz yakıştırması, pedagog görüşmesinde hem anne hem baba varken babası ile göz temasından kaçınan çocuğun bu görüşme bitip birebir görüşme başladıktan sonra "içeri giren babasının verdiği hediye karşısında ona karşı sıcak davranışları olup sevinçle ve ilgi ile babayı dinlediği" gözlemine dayanarak çocuğun anne baskısıyla babasına olan sevgisini yansıtamadığı kanaatine varması ve bunu velayeti babaya vermek için gerekçe olarak görmesi, ve daha niceleri de herhalde bu etkilerle oluyor.
Yargıtay usul gereği karardan sonraki raporlara bakmıyor; yeni velayet davasının hakimi, bu raporları yargıtaya da sunmuşsunuz, ona rağmen kararı kesinleştirmiş deyip tedbiren anneannede kalmasının devamına karar vermiyor.
Çocuğun babası hakkındaki suçlamalarını çocuğu dinlemeden düşürüyorlar; itirazımız üzerine dinlenmesine karar veriliyor, ama babasına teslim edildikten sonra... çocuk babasıyla yaşarken onunla gelip mahkemede "babam bana bunları yaptıydı" diyecek yani! haha!
Bana "neyse canım, 4 sene kaldı şurada 18'ine gelmesine, gitsin yaşayıversin babasıyla, sonra çıkar gelir" diyenlere cevap vermiyorum.
Bir de Pazar günü manşet olduk, görmüşsünüzdür belki. "Aklınızı mı kaçırdınız" diye başlık atmışlar. Hakimlere söylüyor olsalar cuk oturacak ama yazıyı okuyunca, anne-baba kendi egolarını tatmin etmek için çocuğu hırpalıyor anlamı çıkıyor!
Ben bugüne kadar, içine bulunduğumuz duruma göre çok, ama çok iyi hissediyordum, hatta kendime şaşıyordum; sonunda bugün pilim bitti, ağlayıp duruyorum.
5 Mart Nemo'nun doğumgünü. 14 bitti, 15'ten gün alıyor artık. Bu sene parti yok, temalı pasta yok, yine ayrıyız. Bütün yoksunluklarımızı simgeliyor sanki. Herhalde bu yüzden kötüyüm bugün... Bir de bugün okulundan iki mesaj geldi, biri sbs başvurusu, diğeri yıllık için fotoğraf çekimi duyurusu.

19.2.13

Gerçeklerden Korkan Belli Oldu

Hikaye yarım kaldı...
Aslında tam da değil, çünkü özü anlaşıldı; anneye şiddet uygulayan, çocuğu tekrar tekrar kaçıran, kendi İstanbul'da olmasına rağmen anneden uzaklaştırmak amacıyla çocuğu başka şehre yerleştiren bir babaya, uzman raporlarının anne yanında kalmasının doğru olduğunu yazmasına rağmen, velayetin verildiğini anlatabildim.
Tabii daha söylenecek çok şey, eksik kalan çok detay var, ama özü bu.
Pazartesi günkü yayın başladıktan sonra yarım saat geçmeden Mammut aradı. Hukuki işlem başlattığını, Erdek Mahkemesinin programda kendi ve oğlu hakkında konuşulmasının durdurulmasına dair karar verdiğini, bunu kanala faxladığını söyledi; soru sormak isteyen avukata da "şu anda kanunsuz yayın yapıyorsunuz, konuşamam" dedi; Melike'ye de "sizinle mahkemede görüşürüz" deyip kapattı. Reklam arasında girilip gelen faxa avukat hanım baktı ve ben yayından çıktım.
Düne kadar kendi kafasındaki hikayeyi anlatmak için can atan, bu ve başka programları arayıp televizyona çıkmaya çalışan adam, nedense beni susturmayı tercih etti. Neyse, siz bu tutarsız, hep kendine yontan kişiliği tanıyorsunuz zaten.
Ben çıktıktan sonra çok az söze devam etmişler isim geçirmeden, ama avukat hanımın uyarısıyla bitirip konu değiştirmişler. (İzlemek isterseniz buraya tıklayın; Cuma günkü kısmı da burada)
Bu yayını durdurma kararı da hukuk sistemimizin halini gösteriyor zaten; kesinleşmiş bir mahkeme kararını yanlış ve yanlı bulduğunu söylemek yasak, yani hukuk hakkında eleştiride bulunmak yine hukuk tarafından yasaklanıyor... Yaşadıklarımızı anlatmak, "devam eden davayı etkilemeye çalışmak"mış (?), o da yasak...
Peki bu da yasak mı? (Geçen hafta Posta'nın Pazar ekinde çıkan haber)

 

15.2.13

Yeni Baştan

Devlet korumasının kaldırılmasına, yani anneannesinin yanından, artık Nemo'nun velayetine sahip olan babasına gitmesi anlamına gelen karara itirazımız reddoldu.
Sosyal Hizmetlerin Nemo'yla yaptığı telefon görüşmesi üzerine Mahkemeye yazdığı, çocuğun babama verirseniz kendimi öldürürüm demesi, geçen yazki raporlarda yer alan intihar eğilimi, babaya karşı çok öfkeli oluşu ve bu nedenlerle koruma kararının kalmasını tekrar değerlendirilmesi talebini Hakim dikkate almadı. Ya da dikkate aldı ama ciddiye almadı...
Biz bir dilekçe daha verdik.
Ve bir yandan da, son çare olarak bugün Beyaz TV'de Melike ile Yeni Baştan programında gerçekleri anlatmaya başladım. "Başladım" diyorum, çünkü o kadar çok detay var ki, bugün sadece bir kısmına vakit yetti, Pazartesi devam edecek. Hemen sonrasında web sitesine de yüklüyorlar.
Tabii malum kişi de arayacak, yalanlarını neşredecek... Ama zaten yapıyordu; ne fark eder...
Belki gerçekleri bilen başka insanlar da arar, gerçek yüzü ortaya çıkar.
Korkularımızdan başka kaybedecek neyimiz var?

 

9.2.13

Bir Tatil Daha Mahfoldu...

"Bir tatil daha mahfoldu" diye yazmış Nemo. "Daha" kısmı mahfolan geçen yaz tatili yüzünden.

Bir gelişme yok...
Mahkemenin koruma tedbirini kaldırmasına itiraz ettik, bekliyoruz... elimiz yüreğimizde.
Bugün yarıyıl tatilinin son iş günüydü. Yani Pazartesi Nemo okula gidemeyecek. Eskiden olsa buna sevinirdi ama çocuk herşey normale dönsün, o evine dönsün, okuluna gitsin istiyor. Ama babası icra memuruyla okulun kapısında beklerken değil tabii.

Yeni bir fikir var, ama o a Teoman'ı şu anda içinde olduğu durumdan kurtaracak kadar hızlı sonuç verecek bir şey değil.
 

Son velayet kararının, AİHM'den alınan kararın hükümlerini gözardı etmesi nedeniyle, AİHM kararlarının takipçisi olan Execution'a (Konseyin bir ofisi) şikayet edersem, onlar bunu Türkiye Daimi Temsilciliğine gönderip ne diyorsunuz derlermiş. Yani geçen yıl AİHM'den çıkan karara ilişkin devletin ne gibi çabalar gösterdiği sorulurmuş. Çünkü o kararda, velayeti babaya veren hakimin yorumladığı gibi sadece mahkemenin uzun sürmesine dair değil, anne ile çocuk arasındaki ilişki ile ilgili hükümler var ve iç hukukta hakimlerin AİHM kararlarına paralel karar vermeleri bekleniyor.
Öte yandan, yeni bir yargılama olduğu için, velayetin babaya verilmesi kararı ile ilgili de yeni uygulamaya göre Anayasa mahkemesi'ne bireysel başvuru yapacağız.

Ama diyorum ya, bunlar hep çok geç sonuç verecek şeyler.


7.2.13

Gazetelerde ve gazetelerin web sitelerinde gördüğünüz haberlere gözü kapalı inanılmayacağını biliyorsunuzdur, ama bu kez daha başka, çünkü bu kez siz, bu blogu en başından okuyanlar, işin aslını tüm detayıyla biliyorsunuz! Belki son birkaç haftayı değil, ama o kısmını da şimdi anlatırım.
Yargıtay Nemo'nun velayetinin babasına verildiği kararı onayladı. Karar değerlendirmesine gönderdik, yine onayladı. Yani diyorlar ki, çocuğun, babasının götürdüğü pedagoğa söylediklerini dikkate alıp anne de varken söylediklerine baskı altında diyen, anne ve babanın geçmişlerine bakınca açıkça görülmesine rağmen kimin baskıcı ve şiddete meyilli olduğunu görmezden gelen bu karar doğrudur! Yazın başımıza gelenler sırasında yazılan ayrı ayrı bir dolu psikolog raporunda yazılanlara da bakmıyorlar, çünkü onlar velayet kararı verildikten sonra olan gelişmeler! Kararın jet hızıyla çıkması da ayrı...
Karar çıkmış da, icraya bile konmuş, elinde, gösterdiği adrese, gerekirse çilingirle girmeye bile olanak tanıyan bir yazı varmış. Biz bunu annemin komşularından, annem evde olmadığı için çilingirle eve girdiklerini öğrendiğimiz için biliyoruz.  Bizim eve de geldiler, ama çilingir aşamasına gelmeden yetiştik.
Bu arada biz de hemen yeni velayet davası açtık. Geçen karardan sonra oluşan bütün delilleri, raporları da verdik; dava sonuna kadar tedbiren anneannede kalmasını istedik. Hem Nemo şiddetle babasına gitmek istemiyor, hem de giderse baskı altında kimbilir neler demek zorunda kalacağını da varın siz düşünün.
Bunlar olunca, annem Şubat tatili için yaptıkları programı hemen başlattı; biz de tedbir çıksın diye uğraşıyoruz.
Pazartesi bir baktım, Sabah'ta çıkan haberde "2 yıldır çocuğu göstermiyormuşum", "çocuğu alıp ortadan kaybolmuşum"!!! Benim ismim açık, onunki kapalı...
Mecburen ben de birkaç gazeteciyle konuştum, ama hikaye o kadar karışık ki, sonuçta çıkan yazılar yanlışlarla dolu oluyor. Ben "2005'te velayet davası açtım, 2009'da bitti, 4 yıl oğlumdan ayrıydım" diyorum, haberde "anne ilk velayeti 2005'te aldı, çocuk uzun süre anneyle kaldı" diye çıkıyor.
Az önce bir baktım, Kanaltürk'teki Neşter programında canlı yayında, anne-baba evli değilse velayet otomatikman annede olmamalı diyor! Güler misin, ağlar mısın? Kendi evlilik dışı çocuğunu kaçırmış, annesinin suratını dağıtmış adam, kanuna rağmen 4 yıl süren velayet davası boyunca çocuğu yanında tutmuş adam bu kanun maddesine muhalefet ediyor! Aslında niye şaşırıyorum ki, tam ona uygun bir hareket...
Yarın www.aylinanne.com 'un Perşembe Anneleri köşesinde konuk olarak ben varım. Siz hikayeyi zaten biliyorsunuz, yeni bir şey yok; birkaç bloga koymadığım fotoğraf ve açık isimlerimiz.
Ah, bu arada hiçbir şey tesadüf değil; yılbaşından beri çalışmıyorum. Dolayısıyla artık pek kurumsal şirketimin adını ve oradaki işimi korumak kaygısıyla adımı saklamak zorunda değilim.
 

28.1.13

Hani bir deyiş vardır, hayatının altüst olmasından korkma, altının üstünden daha iyi olmadığını nereden biliyorsun... Benimki yine tepetaklak.