22.2.10

Hikayeye Heyecan Gerek (mi?)

Son yazımı yayınladıktan sonra Shrek okumuş meğer, bana "e Mammut'un icrayla gelişini filan yazmamışsın?..." diye sordu. "Hikayenin en heyecanlı yerlerini anlatmazsan, hikayede kan ve gözyaşı olmazsa sürükleyici olmaz ki..." Halbuki olanlar benim aklımdan tamamen çıkmıştı o sırada. Bu problemler, mahkemeler hayatımdan çıksın istiyorum ya, herhalde aklımdan uzak tutuyorum olabildiğince.
Mammut efendinin mahkeme kararını gidip kalemden alışı Şubat tatilinin 3 gün öncesiydi. Kararın kesinleşmesi de bundan 15 gün sonra olabiliyor; o da temyiz etmezse. Karar kesinleşene kadar -yani temyiz etmezse 15 gün sonrası, ederse yargıtay'da onaylanması- kararda yer alan tedbir kararı geçerli. Ana karara göre Şubat tatilinin ilk haftası alma hakkı var. Ama tedbir kararına göre yok. Tabii Mammut rahat durur mu, İcra müdürünü kandırıp -ya da başka bir şey yapıp, artık bilemiyorum- kesinleşmemiş kararı icraya koymuş, Şubat tatilinin ilk haftası icrayla çıktı geldi. Daha doğrusu önce annemin evine gitmiş, ertesi gün bize geldi. Ben işte, çocuklar başka bir yerde olduğu için eli boş döndü. Benim avukatım da kararın iptali için İcra müdürü ile konuştu, ama icra müdürünün kendi kararını bozma yetkisi yokmuş, Aile mahkemesi bozabilirmiş. Dolayısıyla hem icra müdürünü, hem de Mammut'u şikayet ettik ki hakim karar versin. Hoş icra kararları bir kerelik oluyor, yani o kararla gelip de bulamazsa yeniden çıkartması gerekiyor. E oyunu ortaya çıktığı için de tekrar icra kararı çıkarttırması imkansız olduğundan tatilin sonrasında gündemden düştü.
Ama olaysız günler çok uzun sürmedi. Haftaiçinde bir tebligat geldi. Mammut efendi Şubat tatilinde alamadığını gerekçe göstererek Cuma günü okuldan teslim almak üzere ihtiyati tedbir kararı talep etmiş. Mahkeme de bu talbi ne yapacağını bilemeyip tebliğ etmiş herhalde. Tutar tarafı yok ki... İhtiyati tedbir tebliğ edilmez. Şubat tatilinde alma hakkı yok zaten. Şubat tatilinde almak için tatilin ortasında okuldan teslim olmaz (?!?). Saçmasapan bir durum yani...
Ama taktı ya kafayı Cuma okuldan almaya, eminim kendini de çok haklı görüyordur, Cuma öğlen aradı, "ben bu haftasonu Nemo'yla birlikte olacağım" dedi. "iyi, Cumartesi 10'daydı değil mi?" dedim. "Yok ben aldım zaten Nemo'yu, Pazartesi sabahı okula bırakırım" dedi. "Haftasonu ödevleri var; İngilizce hocası gelecek..." derken ben, "ödevleri temizlikçiyle yapar artık" dedi ve kapattık. Hemen okul müdür yardımcısını aradım. Nemo öğle tatilinden sonra derse gelmeyince çocuklar öğlen yemekhanede babasıyla gördüklerini söylemişler; öğretmen de müdür yardımcısına haber vermiş; o da okulun içinde Nemo'yu aramış. Hatta o gün maç olduğu için spor salonuna bakmış, baba-oğul maç seyrediyor olabilirler diye düşünmüş... Ben aldığım telefonu anlatınca çok şaşırdı tabii. Güvenliği delip de çocuğu nasıl dışarı çıkardı diye... Ben hemen okula gittim; hem müdür yardımcısı, hem müdürle konuştum. Müdire hanım, okulun kurallarını hiçe sayıp, kimseye haber vermeden çıkıp gittiler diye hem babasına hem Nemo'ya kızgın; anladım ki geçmiş hikayeyi bilmiyor, kısa bir özet anlattım. Nemo'yla konuşurken babasına karşı duramaması, ona karşı duyduğu içsel korkuyu ve nedenlerini dikkate alsınlar diye... Yanında çocukla dışarı çıkabilmesi için arabanın içinde saklayarak çıkarmış olabilir sadece, yoksa izin kağıdı sorarlar. Müdire hanım babanın resmini getirin, güvenliğe verelim, gelirse gözümüz üstünde olsun, bir daha böyle bir şey olursa bütün güvenlik işten atılır dedi.
Avukatı aradığımda, bu haftasonu tedbir kararına - ya da ana karara- göre Cumartesi sabah 10'dan Pazar 17'ye kadar alma hakkı olduğu için çok büyütmeyelim, bir daha yaparsa şikayet edeceğinizi söyleyin dedi. Hoş mahkeme kararına uymadı diye icraya şikayet ediyorsunuz, aylar sonrasına duruşma günü veriyor, o da yıllar sürüyor. Ama tabii Mammut da karara uymamak, kendi bildiğini okumak konusunda ısrarlı, şikayet edilmezse bir sonrakinde daha da azıtacak...
Shrek "hemen savcılığa gidip çocuk kaçırma suç duyurusunda bulun" dedi. Ben yavaştan alınca da çok kızdı. O adamın istediğini yapmasına göz yumarak zayıf davranıyormuşum. Diğer söylediklerini burada tekrarlamak istemiyorum.
Haftasonu gündemi de işte bunlarla doluydu.
Ha bu arada neredeyse unutuyordum; Cuma günü avukatı aradığımda öğrendim, şu bizim darp davası karara bağlanmış, suçlu bulunmuş, Mammut 400 tl para cezası almış. 13 Kasım 2003'te olmuş olay, 2004 başında açılmış ceza davası sonunda sonuçlandı. Biraz daha gecikse zaman aşımına uğrayacaktı zaten...

15.2.10

Kızım:)

Sesimin çıkmaması esas olarak iş yoğunluğundan, büyük şirketlerin insanın üstüne iki kat iş yükleyip, mevki verip -ama ona göre para vermeyip- posasını çıkarmasından... Üç yıl sonra, çocuklar liseye geçerken, hala belimizi doğrultamadıysak, gidip Urla'da lokanta açalım dedim geçen gün. Muhtemelen cesaret edemeyiz ama bir çıkış yolu olması fikri bile iyi geldi... Neden Urla derseniz, aslında öylesine aklıma geliverdi... Şimdi düşününce, ne kuzeyde, ne fazla güneyde, mevsimi uzun, ama aşırı sıcak değil, İzmir'e yakın, yolu kolay, hem denize hem toprağa dönük, aşırı turistik değil, tatile gitmek aklıma gelmez, bu yüzden de yaşamak için aklıma geliyor sanırım... Lafın gelişi işte.
Bu rutin stresle baş etmek için spor yapmam, gıdama dikkat etmem lazım. Cumartesi sabahı onları evde bırakıp yüzmeye gideyim, dönüşte ekmek-gazete alıp geleyim, kahvaltıya beni beklemiş olsunlar diye hayal ettim. Onun yerine bir haftadır yürüyüş bandında 45-50 dk yürümeyi başardım, sevimsiz filan ama hiç yoktan iyidir. Eğlenceli, hafif bir film koyuyorum, iki gün idare ediyor...
Shrek de bu arada, ev hayatının onun için rahatlığını kaybetmesini pozitife çevirmeye karar verdi, sosyalleşmeye, tanıdıklarıyla, arkadaşlarıyla konuşup görüşelim demeye başladı; spor salonuna yazıldı; İzmirli arkadaşıyla haftasonu fotoğraf gezilerine çıkma programı yaptılar vs.
Karne beklediğim gibi geldi, gerçek dersler 4, uyduruklar 5, ama ingilizce 1. Bandırma'daki ilk sınavı da çok kötü olup, babası son güne kadar naklinin gönderilmesini engellediği ve ilk notu görmedikleri için kurtaramamış hocası. Hoş ne fark eder, sonuçta nasıl bu sınıfa kadar geldiği, daha önceki orta karar notları nasıl aldığı merak edilecek kadar eksik bir İngilizcesi olduğunu anlamıştım zaten, şaşırmadım. Şimdi haftada iki gelen diğer öğretmene ilaveten, haftada bir İngilizce dersine de başlıyoruz. Ben fırsat çıktıkça yaşam standardını korumak için meslek seçiminin önemi ve bunun için gerekli okul başarısından söz ediyorum ama henüz işe yaramış değil. Karakteri ve yaklaşımının da oldukça kendine has olduğu ortada. Doğal yeteneği olan resim, müzik gibi alanlara yönlense onun için çok daha uygun olur, ama müzik kulağı yetmez, müzik aleti çalmak çok disiplinli bir eğitim işi. Resme yönlendirmek belki daha kolay, grafik tasarım gibi alanlar bilgisayar teknolojisi sayesinde uygulama alanını da genişletti...Öğretmeniyle tatil öncesi konuştuğumda en çok dağınıklığı ve sorumsuzluğu üzerine şikeyet dinledim. Bir de sınıflarında agresif, küfürbaz, "ailesi sorunlu" bir çocuk varmış, bu sene aralarına katılan, (Nemo ondan bahsetmişti, kimse sevmiyor diye), bizimkiyle karşılıklı küfürleşmişler, diğer çocuklar şikayet edip de konu öğretmene gidince kimin başlattığını da söylememişler. Böylece Nemo hayatının ilk "kimin başlattığı veya haklı olup olmaman fark etmez, sonuçta iki kişi küfürleşiyordu veya kavga ediyorlardı diye görünür dışarıdan, o yüzden sen cevap verme, kendi yoluna git" dersini aldı. Bir de arkadaş edinmediği, yalnızlığı tercih ettiği yorumunu aldım. Ders aralarında sınıfta oturup kitap okuyor veya koridorda tek başına dolaşıyormuş. Öğretmen sorduğunda "diğer çocuklar ya dışarıda futbol oynuyor, ya da koridor masa tenisi, ben ikisini de sevmiyorum" demiş; derste de nadiren konuşuyormuş, daha çok dinleyen konumundaymış. Kadına diyemedim ki, sorumluluk sahibi ve düzenli olduğum için kimsenin dikkatini çekmiyordu ama ben de öyleydim okul hayatımda... Yardımcı öğretmene bunları anlattım, Nemo'yla konuştu. O deyince daha çok işe yarıyor, ertesi gün derse katılmış, söz almış...
Nemo Şubat tatilini kabuğuna çekilmiş bir istridye halinde geçirdi; içbir şey yapmak istemedi. İlk hafta Süzmebal bizimleydi, evde bütün gün oyun oynayıp film seyrettiler. Ben bir program önerdiğimde şiddetle karşı çıktı; sinema, bilim müzesi, normalde ilgisini çeken konularda eğlenceli kurslar... hiçbiri fayda etmedi. Süzmebal gidince yerini anneanne aldı. İlişkileri bağımlılık halini alıyor diye çok endişeleniyorum. Kabuğundan çıkmaya zorladığımda da aklınca benim en çok neye üzüleceğimi düşünüyorsa ordan vurmaya çalışıyor... Bilse ki, onun mutsuz, asosyal, oyun ve filmlerden oluşan hayal dünyasında yaşaması, zorlandığı anda keşke doğmasaydım demesi beni yeterince üzüyor, başka konularda sataşmasına hiç gerek yok...
Mesela öyle bir zamanda bana "boşuna zayıflamaya çalışma, nasıl olsa geri alırsın, çünkü spor yapmıyorsun" dedi. İşten beynim uyuşmuş şekilde eve gelip, yemek yap, sofra kur, sofra kaldır, ya işe devam, ya tv karşısındaki Nemo'ya, ya kucağında laptopla oturan Shrek'e eşlik et modeli yüzünden fazla gerginim. Bir yerde yanlış yapıyorum. Geçenlerde bir Pazar, Shrek muayenehanesine kaçtığında Nemo'ya "gel deniz kenarında yürüyelim, gel Metin Oktay'a gidip masa tenisi oynayalım, ..." diye bir dolu program önerdim ama nafile...
Bu arada Şubat tatilinde Nemo'nun sünneti halloldu. Genel anestezisiz olamadı. Sonraki 45 dk bana lanet okudu, niye doğduğunda yaptırmamışız, niye dünyaya gelmiş... Neyse ki sonrasında ağrısı olmadı, ama yine de 5 gün evde gecelikle dolaştı. Klasik bir sünnet sonrası yorumu olarak eski halini daha çok sevdiğini söyledi:)

Evde bir aile üyemiz daha var artık. Çoktandır bir kedimiz olsun istiyorduk, sonunda Shrek'in kızkardeşi bu küçükhanıma bir ev arandığını haber verdi. Dün akşamüstü geldi. Evin her köşesini kokladı, her kutuya, kağıt torbaya, sepete, kanape altına, arkasına girdi çıktı, sonunda bize alıştı... Adını Paris koyduk. Hem çok zarif diye, hem de kediler p ve s harflerine daha duyarlı diye...