21.6.14

Bu da hayatın böyle bir dönemi...

6 ay göz açıp kapayana kadar geçiverdi. Okullar kapandı, Nemo karnesinin yanında bir de takdir belgesi getirdi.
En son yazdığım şu kaçırma olayından sonra biraz tedirgin olduk; Nemo "bu adamın yüzünden şizofrene döndüm, köşede bekleyen bir adam görsem, hemen babam peşime adam taktı, yine kaçıracak diye düşünüyorum" şeklinde yorumlar yaptı ara ara. Detayını anlatırım dedim, anlatmadım; servis durduğunda içeri babası ve iki adam giriyor; baba Nemo'yu gösterip "alın bunu" diyor, kolarından tutup sürükleyerek götürüyorlar. Nemo da 1,80 boyunda 80 kg koca çocuk. Servis şöförü ve hostes itiraz etmeye kalkınca kendilerini polis olarak tanıtmışlar; Mamut yanındaki adamlara "bunları da alın" filan demiş; hostes Nemo'yla gitmeye niyetlenmiş ama o arada adamlar Nemo'yu minibüslerine koyup gitmişler. Bunları ben karakolda hostesten öğreniyorum tabii. Birkaç saat sonra bir telefon geldi; biri Nemo'nun yerini söyledi, sonra da bulunduğu arabanın plakasını mesaj attı. Meğer sonradan aralarına katılan biri durumu anlamış, gizli gizli konuşmuşlar. Polis gidip hemen yakaladı hepsini. Herkesin ifadeleri alınana kadar geceyi bulduk. Nöbetçi savcı, tedbiren de olsa velayetin bende olduğunu idrak etti ama Nemo'yu babadan korumak için yurda teslim ettirdi yine. Nemo önce çok bozuldu ama haftasonu ben bütün gün yanında kaldım, Pazartesi de eve gönderdiler zaten. hayat kaldığı yerden devam etti.
Ayda iki Cumartesi üç saat pedagog eşliğinde olan görüşme hakkı, yanında bir de emniyet gücü olacak şekilde düzenlendi, ama bu hakların hiçbirini kullanmadı zaten. Bu olaydan dolayı açılan davanın ilk celsesinde, icraya koyduğu çocuğun babaya teslimi kararının infazı için çocuğu aldığı ve adliyeye götürdüğünü iddia etti. Diyor ki, "çocuk isteksizdi tabii, anne bana düşman etti. Ben adaleti nasıl yerine getireceğimi şaşırdım". Bu son sözü söylerken de teatral bir havayla kollarını havaya kaldırıp duruşma salonunun arkasına oturup sıralarını bekleyen avukatlara döndü. Hey Allahım...
Bu arada biz (yani ben, eşim ve annem) de aynı mahkemede çocuk kaçırma suçuyla yargılanıyoruz; onun da ilk celsesi geçen haftaydı. Hani 2013'ün başında çocuk koruyucu ailesi olarak annemde kalırken babası icra memuruyle gelince eve dönmemişlerdi ya, konu o. Diyor ki, "okula da gidemedi, o yüzden SBS'den çok düşük bir puan aldı, oysa ben Anadolu Lisesine gitmesini istiyordum" Ay ben bu deli saçmasına artık kızamıyorum bile...
Neyse işte, haber kısmı bu kadar...
Hayat nasıl gidiyor derseniz, Nemo okulu seviyor, dersleriyle ilgili, notları iyi. Veli görüşme gününde en mutlu bendim herhalde. Tüm hocalar o kadar güzel şeyler söyledi ki, kelebekler gibi uçuşarak çıktım okuldan. Bu sene tiyatro kulübündeydi. Yıl sonunda çalıştıkları oyunu sahneye koydular. Bir komediydi aslında ama ben hem güldüm hem ağladım. Sadece Nemo'ya da değil, tüm çocuklara ağladım. Daha hayatın başında, gencecik, umut dolu, heyecanlılar; Allah yollarını açık etsin. Gittikçe yaşlı teyzeler gibi konuşmaya başlıyorum...
Tiyatro kulübünün okul sonrası ve haftasonu provaları oldu. Hocaları yiyecek bir şeyler alın gelirken demiş. Nemo'ya "ne mesela?" deyince "topkek, gofret, bisküvi filan" dedi. Ben elbette iki tepsi kakaolu muffin yapıp gönderdim. Bir sonrakinde havuçlu muffin. Bir sonrakinde plastik bardaklarda tiramisu... Hatta tiramisuyu Nemo'yla birlikte yaptık sayılır; öğrenmek için her adımı not aldı, çünkü tiramisuya bayılıyor. Tiyatro kulübü olarak hayvan barınağına bağış toplamak için kermes yaptılar; bizimki ona da bir tepsi tiramisu, bir tepsi çilekli kup götürdü. Bunları daha küçük yaşlardaki çocukların annesi yapar aslında ama biz yaşayamadıklarımızı telafi ediyoruz galiba ve çok da iyi geliyor.
Öte yandan ben iyiden iyiye ikinci kariyere kaptırmış durumdayım. Emeklilik sonrasında iş hayatında ikinci bahar yaşamaya başladım da denebilir. Başlangıç biraz sancılı geçti; geçen seneki olaylar da üstüne tuz biber ekti; ancak bu sene her şey yerine oturdu. Eskiden hobi gibi ilgilendiğim konular ya da eşime yardım için yaptığım işler şimdi benim işim. gerçi şimdi dinlenmek için başka şeylerle ilgilenmek vakit kaybı gibi geliyor; roman okuyamaz oldum, spora gitmiyorum, resim kursunu bırakalı çok oldu. Hatta eşimin bir hastası var, biz de arkadaş olduk; İstanbul'a geldiğinde bana suluboya öğretiyordu, ona bile devam edemedim. Ben bir şeye odaklanınca gece gündüz onunla ilgilenmeye başlıyorum. Bir baktım, geceleri youtube'da suluboya resim teknikleri seyrediyorum; resmi bir kenara bıraktım. Yine çok eski bir arkadaşım beni facebook'tan bulup teşekkür etti; meğer ilkokuldan sonra benden heveslenip piano dersleri almaya başlamış; sonra ara vermiş ama şimdi günde altı saat çalışıp çok keyif alıyormuş. Biraz piano muhabbeti yapınca ben de heveslendim, çalışmaya başladım, ama sadece bir hafta sürdü hevesim:) Sonra yine işe devam...
Bu da hayatın böyle bir dönemi...

11.1.14

Film gibi...

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/25542151.asp

Haber doğru, anlatım hafif bile kalmış. Sonra daha detaylı anlatırım.. şimdi halim yok. Nemo iyi.

7.1.14

Burada İşler Yolunda

Yine geç kalmış bir güncelleme..
Bir de baktım (Güneşi Beklerken yazımı saymazsak) son durum güncellemesi 20 Eylülde kalmış. 24 Eylül'de velayet davasının Erdek'teki ilk duruşması oldu. Tedbiren geçici velayeti verir de Nemo eve gelir diye büyük umutlarla gittim ama Nemo'nun beyanının alınması için Bakırköy Aile Mahkemelerine talimat yazılması kararı verdi. Yine de şükür, İstanbul'da olsa bir sonraki duruşma tarihi 3-4 ay sonrasına verilirdi; oysa burada 19 Kasım'a verildi. Bu arada babası Aile Bakanlığında hemen hemen herkesi şikayet edip velayeti bende olan oğlumu benim iznim olmadan annesinin evine nasıl izinli gönderirsiniz diye kıyameti kopartmış. Nemo'nun haftasonu izinleri de kalktı böylece. Bir yandan da Erdek'ten istenen dosyaların tamamlanması, Nemo'nun beyanının alınması gibi işler gerekiyor ama dosyanın başına gelmedik kalmıyor. Yatırdığımız masraf yetmiyor, kalemden bir şey denmiyor, dosya hakimin odasında kaldı diye kalem talimatı geç yazıyor vs. Ama en sonunda hepsi tamamlanıyor, ve 19 Kasım'daki duruşmada hakim Nemo'nun tedbiren velayetini bana veriyor!!! Eve gelmesi elbette harika bir durum, ama sevincimin büyüklüğü esas, bu karar, hakim babanın söylediği zırvalara kanmadı, durumu doğru anladı demek... Yani çok anormal bir şey olmazsa velayeti de bana verecek demek :)))) Babayla kişisel ilişkiyi de her ayın 1. ve 3. Cumartesi günleri 12-15 arası sosyal hizmetler uzmanı eşliğinde düzenledi; bu da icraya başvurup atanan psikolog/pedagog eşliğinde görüşebilir demek.
Feribot tarifesi nedeniyle o akşam geç vakit İstanbul'a dönebildiğim için ertesi sabah yurda gittim, evraklar, formlar filan tamamlandı, zaten Nemo'nun okulunda ara tatil zamanıydı, yurttakilerle vedalaştı, güle oynaya eve döndük. Ooohhh, dünya varmış:)
Gerçi okul kaydını e-okulda düzelttirebilmek için telaşlı günler geçirdik ama son dakikada da olsa sorunsuz şekilde sonuçlanınca ve hepsi geride kalınca böyle bir cümlede özetlenebiliyor.
Bir sonraki duruşma 24 Aralık'taydı; dosyalar tamamlanmadığı için kayda değer bir değişiklik olmadan 20 Şubat'a kaldı.
Mammut yine bizi velayeti altındaki oğluna onun aleyhinde beyanda bulundurmak suçlamasıyla şikayet etmiş; geçen Cumartesi asayiş büroya gidip ifade verdik; oradan çocuk büroya gittik, Nemo'ya barodan avukat çağrıldı, onun da beyanı alındı; akşam yemeği çok geciktiği için biraz söylendik ama sonra eve dönüp karnımız doyunca unuttuk gitti. Nemo'yla matematik sınavına çalışacaktık, o da Pazar gününe kaldı ama neyse artık...
İşte bu haldeyiz :)