30.1.07

Cana Gelecegine Mala Gelsin, ama...

Ben ne güzel yemek etkinliklerine katilip örgü modelleri gösteriyordum. Yavas yavas icinde tutamaz hale geldim... Biraz daha enerjim olsa kadinlarla ilgili calisma yapan bir sivil toplum örgütüne katilacagim da ne faydam olacagini kestiremiyorum, kendime bir rol bicemiyorum. Anne ve Yönetici Kadin rolleri de pek yarim yamalak kaldi zaten. Neyse, asil diyecegim baska...
haberturk'te 14 Aralik’ta yayinlanmis, isteyen linke tiklayip okusun ama cogunu buraya kopyaladim. TBMM Saglik, Aile Calisma ve Sosyal Isler Komisyonunun benimsedigi kanun tasarisinda, Türk Medeni Kanununda öngörülen tedbirlerden ayrı olarak, eslerden birinin veya çocukların veya aynı cati altinda yasayan diger aile bireylerinden birinin ya da mahkemece ayrilik karari verilen veya yasal olarak ayri yasama hakki olan veya evli olmalarina ragmen fiilen ayri yasayan aile bireylerinden birinin aile ici siddete maruz kaldigini, kendilerinin veya Cumhuriyet bassavciliginin bildirmesi üzerine, Aile Mahkemesi Hakimi, sorunun bireylerinin esyalarına zarar vermemesi, aile bireylerini iletisim araclariyla rahatsiz etmemesi, varsa silah veya benzeri araclarini genel kolluk kuvvetlerine teslim etmesi, alkollü veya uyusturucu herhangi bir madde kullanilmis olarak, siddet magdurunun yasamakta oldugu konuta veya isyerine gelmemesi veya bu yerlerde bu maddeleri kullanmamasi, bir saglik kurulusuna muayene veya tedavi icin basvurmasi öngörülmüs. Tedbirlerin uygulanması amaciyla öngörülen süre alti ayi gecemeyecek, hükmolunan tedbirlere aykiri davranilması halinde tutuklanacagi ve hakkinda hapis cezasına hükmedilecegi, siddet uygulayan es veya diger aile bireyine ihtar edilecek. Eger siddeti uygulayan es veya diger aile bireyi, ayni zamanda ailenin gecimini saglayan kisilerse hakim, bu konuda magdurların yasam düzeylerini göz önünde bulundurarak, talep edilmese dahi tedbir nafakasina karar verebilecek. Koruma kararinin bir örnegi, mahkemece Cumhuriyet bassavciligina iletilecek. Cumhuriyet bassavciligi, kararin uygulanmasini genel kolluk kuvvetleri marifetiyle izleyecek. Koruma kararina uyulmamasi halinde, genel kolluk kuvvetleri, magdurların sikayet dilekcesi vermesine gerek kalmadan resen sorusturma yaparak, evrakı en kisa zamanda Cumhuriyet bassavciligina iletecek. Cumhuriyet bassavciligi, koruma kararina uymayan es veya diger aile bireyleri hakkında Sulh Ceza Mahkemesinde kamu davasi acabilecek. Fiili başka bir suç oluştursa bile, koruma kararina aykiri davranan es veya diger aile bireyleri hakkinda ayrica, üc aydan alti aya kadar hapis cezasi verilebilecek.
Bunlar teoride cok güzel de kim uygulayacak, nasil uygulanacak? Tesadüfen bu habere rastlamam tam da bugüne denk geldi. Ben de yazsam mi, yazmasam mi diye düsünüyordum. Olanlarin bir kismini daha anlatmam icin bir mesaj mi bu haber yoksa…
Bugün nası ızrar konulu davamin durusmasi var. (nasi izrar, esyaya zarar verme anlamina gelen bir hukuk terimi) Hikayesini anlatmak icin, olaylarin basina, 2003 yazina dönmem lazim. Ayrilmak istedigimi söyleyince baslayan psikolojik baski (cocugumu alip göstermeme tehdidi, geceyarisi konusalim diye dagbasina götürüp anlasmadan dönmek yok diye uygulanan terörist taktikleri, bardagi tasiran damla olarak da cocugun yaninda ben yatacagim diyerek beni yataktan asagi düsürüp beni ite düsüre salona atmak) sonucunda önce ben annemin evine kapagi atip birkac gün sonra da oglumu almistim. Gerci o da biraz olayli olmus; sokakta benim annem, onun kizkardesi, arada Nemo olmak üzere biraz itis kakis yasanmis; Mammut benim elimden cep telefonumu kapip eve girdiginde ben de Nemo'yla annemi kapip karakola gitmistim. Ertesi gün aile mahkemesine de basvurdugum icin, benden, oglumdan ve evimden uzak durmasi icin 3 aylik bir tedbir karari cikmisti. Evli olmamamiza ragmen aileyi koruma ile ilgili yasa maddelerinden faydalanmami sagladigi icin avukatim cok gururlaniyordu. Istanbul’un göbeginde, Levent'te, benim evimde oturuyorduk; onun sirketi de ayni mahallede, tabii semt karakolu coktan tavlanmis, gerek karakol amiri, gerekse diger memurlarla yemeklere cikilmis durumdaydi. Nitekim tedbir karari bir türlü teblig edilemedi. O benim evimde, ben korkudan annemin evinde; onun ofisi iki sokak ötede, ve polisler onu bulup da tebligat yapamiyorlar. Ne komik, degil mi? Hal böyleyken ben oglani ve annemi alip iki hafta tatile gittim, tabii cok keyifle, Nemo dogdugundan beri ilk gercek tatilimi yaptim, kendimi cok güclü ve özgür hissettim. Ozlem Tekin’in o zamanlar cikan yeni kasedini almisim bir benzinciden, direksiyon basinda bagira bagira sarki söylüyorum.
“gun benim gunum, hic bi engelim yok bu kez onumde ; az dusunmedim, cok uzulmedim, yas da yok gozumde; ayrilik ya bu zor biraz, ama gecer gunun birinde; sensiz olmaya raziyim, birak bitsin bittiyse, kalmam seninle, karar verdim gitmeye
bundan boyle hepyek hep tek basima, dere tepe dumduz, kendi yoluma; yalniz kaldim sanma, koca dunya yanimda; bundan boyle askim mevlamdir, kanmam yalana, dizginsiz aklim belalimdir almam yanima”
Döndügümüzde oglani özledigini söyledi, gelip aldi; Nemo hic istemediydi hatta, ben ikna ettiydim, bak baban seni özlemis diye diye. Görünce sevindiydi tabii… Gidis o gidis. Bir Pazar günüydü. Aksama dogru telefonlarim acilmayinca korkumu yenip eve gidip baktim. Esyalar yok, yerler bir karis kabarmis, mutfak dolaplarinin ici küf, bir kösede kitaplarim yere sacilmis, kiyafetlerim gömme dolapta asili hala, camasir makinasinin kapagi kirilip atilmis, ortada yok, piyanomun tuslari kirilmis, icine su tutulmus, küf icinde (o zamandan beri de iki kez tamir oldu ama iflah olmadi), ama Nemo’nun odasi aynen biraktigim gibi, kapinin altina da havlu tikanmis hatta, su girmesin diye.O an hissettiklerimi anlatmam mümkün degil. Kafama bir balyoz yemis gibi kalakaldim. Siddet böyle bir sey iste. Hele de size cok yabanciysa. Kendinize olmasi gerekmiyor, esyaya gösterilen siddet bile kaninizi dondurabiliyor. Malin kiymetinden degil, size olan hirsini esyanizdan cikardigini bildiginizden.
O gece daha cok onun olan ortak bir tanidiktan haber geldi, Bodrum’a tatil yapmaya gidiyorlarmis. Ben de ertesi sabah solugu savcilikta aldim. Hem Nemo’yu alip kacirdigi icin, hem evime yaptiklari icin sikayetci oldum. Tabii o zamanlar 2002’de yürürlüge giren yeni Medeni Kanun’un 338.maddesinin benim icin de gecerli oldugunu saniyordum. “Anne-baba evli degilse velayet annenindir.” İki sene boyunca da tutturdum velayet benim diye (cünkü avukatim öyle demisti). Ama dogum yili eski yasa zamanina rastladigi icin velayet askida diye yorumlayan hukukcular da varmis; sonradan ortaya cikti. (Iste artik biliyorsunuz velayetin nasil bende olmadigini… Nasil olup da evlenmeden cocuk sahibi oldugumuzu da baska zaman anlatirim.) Ve TCK’ya göre suc olmasi icin cocugu kaciranin “ücüncü sahis veya velayetten men edilmis ebeveyn” olmasi gerekiyormus. Velayetin bende oldugunu gösteren bir mahkeme karari olmadigi icin de cocugu kacirip aylarca, yillarca ortadan kaybolmasi suc olmuyormus; iyi mi?
Iste o günlerde baslayan “nasi izrar” davamiz da 3 senedir sürüyor. Bugün bitebilir. Kararin verilmesi icin beklenen hicbir sey yok. Iki tarafin da sahitleri dinlendi. Ben annemin evindeyken bile benim eve gitmeye devam eden temizlikci kadin, kendi anahtariyla kapiyi acip evi o halde buldugunu, biraz sonra Mammut Bey’in geldigini, hic sasirmis görünmedigini, kadin neler oldugunu sorunca “babam yapti, Dory’nin evi terk etmesine kizmisti” dedigini anlatti. Evi o halde bulduktan sonra cagirdigim mimar ve insaat mühendisleri de gelip, Mammut’un iddia ettigi gibi su basmasi filan olamayacagini, kasten hasar verildiginin acik oldugunu söylediler. Zaten bilirkisi de raporunu ayni sekilde vermisti. Ama görgü sahidi yok tabii. Sadece terk edildigine kizip hincini esyadan cikaran bir maganda ve suratindan dürüstlük akan bir kadin var. Ama hukuk asikar olana degil, somut delile bakiyor. Gecen durusma sonrasinda savci, Mammut’un suclu oldugu görüşünü bir yaziyla dosyaya koymus. Ama bakalim hakim onun görüsüne katilacak mi?
- - - - - - - - - -
Bu arada öglen oldu ve haber geldi. Hakim raporluymus, durusma 20 Subat'a kalmis.

28.1.07

Kötü Haber

Evde yoklardı. Cep telefonu da kapalıydı. 12.15'te açtı telefonunu, çünkü "Nemo'yu almaya geldim, yine yoksunuz. Telefonun da kapali. Nemo nerede?" diye mesaj çekmistim; "iletildi" haberi o zaman geldi. Ben de oralarda oyalanıyordum, gecen seferki gibi oralarda oldugunu söylerse diye; sahilde annemle cay icip gazete okuyorduk. Gerci telefonunun kapali olusundan belliydi ama... Bu sefer olacak gibi gelmisti. Bozuldum. "Neden geldigini bilmiyorum, biz simdi tatildeyiz" diye cevap yazdi.
"Dün aksam 18'de aradiginda konustugumuz nedenle. Tedbir kararini bilmiyor numarasini hakime sakla, gelecegimi biliyordun" dedim sadece. Tebligat yapilabilsin diye AloPosta ile cikarmisti avukatim. Dün yerine ulasip ulasmadigini takip ediyorlardi. Sözde postaci dün unutmus gitmeyi. Külahima anlatsinlar. Getiren adami kafalayip tebligat almama, en azindan geciktirmede Mammut'un üstüne yoktur zaten.
Karadan döndüm, çünkü feribot aksam 20.30'daymis. F.S.M.Köprüsü cikisini kacirdim; dümdüz gidince kendimi 1.köprü yolunda buldum. Erdek'ten Topcular'a 3 saatte, Eskihisar'dan Tarabya'ya 2,5 saatte geldim. Bu sehirden yoruldum artik. Bu aksam Süzmebal Shrek'te kaldigi icin ben kendi evimde kaldim. Gelirgelmez pijamalarimi giyip, ortaligi karartip, sadece bir kücük okuma lambasi biraktim; altinda denemek istedigim bir örgü desenini cikardim. Bunlari da yazip uyuyacagim.
O postaciyi da bulup yüzlesmezsem... Sikayet de edecegim; bana yaramasa da bir baskasina yarar belki. Elbet birkac güne kadar alacak o tebligati; o almasa avukati alacak. Birkac güne kadar kendi getirecek, 10 gün de oradan itibaren sayilacak. Tatili tümüyle kaciracagiz sanmayin. Yalniz ben kendimi bu hafta izin kullanmaya fena sartlamisim, sanki Nemo olmasa da tatilmis gibi geliyor, bayram tatili gibi.
Bari gercekten tatil yapiyor olsalar... Valla o kadar üzülmeyecegim o zaman.

26.1.07

Yeni Tedbir

Bakiyorum da artik yazilarimin neredeyse sadece Nemo'yla ilgili; ya onunla ne yaptigim, ya onu almak icin ne yaptigim, ya da alamadiysam nasil oldugu... Artik yemek tarifleri, örgü modelleri yazmiyorum nedense. Biri ablama yilbasi hediyesi, digeri kendime, iki cift corap daha ördüm oysa ki. Bu yazi da onlardan biri.
Yarin sabah Erdek'e gidiyoruz annemle. Gecen seferki tedbir kararinda sömestre tatilinden bahis yoktu; o yüzden tekrar bir dilekce verdik. Hakim neredeyse red ediyordu. Avukatim gidip konusmasa, cocugun bir oraya, bir buraya gidip gelmesi dogru degil deyip kabul etmeyecekti. Inanmasi güc ama öyle. Neyse ki icra dosyasina dikkatini cekip önceki karara ragmen düzenli göremedigimi anlamasini saglayinca cumartesi sabahi saat 10.00'dan itibaren 10 gün süreyle, 10.gün aksam 10.00'a kadar benimle kalmasina karar verdi.
Tebligat acil yapilsin diye karari kurye ile cikardik. Yarin sabah icin icrayi da ayarladim. Tebligat yapilamadiysa diye endiseleniyordum ki, saat 18.00 gibi aradi Mammut. Her zamanki gibi emrivaki yapmisim; 16 Ocak'ta verdigim dilekce red edilmis, sonra ne olmus da karar degismis; karar negatif ciktiginda o da 'hay Allah, aslinda annesinin de hakki' demis, ama sonra 10 günü görünce cok kizmis, cünkü 15 günün 10'unu anneye vermek adaletsizlikmis, esit olmasi gerekirmis. Onunla konusarak anlasilamadigi icin hukuki yoldan gitmek zorunda oldugumu, onun ayin 26 günü birlikte gecirebilecegi, benimse sadece 4 gün hakkim oldugunu söyledim. Ama elbette duymadi bile. Benim namusum ve Shrek hakkinda hakaretlere baslayinca kapattim telefonu.
Neyse, umarim yarin bir aksilik cikmaz da alir gelirim oglusumu, 10 gün tatil yapariz birlikte. Bugün sirkette de söyledim, eger alabilirsem ben haftaya izin kullanacagim diye; acil bir sey olursa ugrarim, maillerime zaten bakarim. Aklimdan program yapmaya basladim bile. Bir gün Istanbul Modern (cocuklar icin özel programlari varmis); bir gün Smart Kids (legolarla oynarken egitim veriyorlarmis); Park Orman'da paten; belki Cumartesi Okay Temiz'in ritm atölyesi; bir gün Ferahevler'deki yeni acilan seramik atölyesi (normalde cocuk saati sadece cumartesi, ama yariyil tatili yüzünden belki haftaici de yaparlar)... Ayrica cocuk filmleri, cocuk tiyatrolari bizi bekliyor, ama seyretmek yerine icinde olmak daha faydali, daha unutulmaz anilar birakir. Simdilik aklima gelenler bunlar. Hele bir kavusalim da...

23.1.07

Bir Kadinin Cantasi

Iki gündür aklimda, Gün'ün sobesini yerine getirecegim ama fotograf makinasi Shrek'in evinde oldugu ve bende kaldigimiz icin icindekilerin fotografini cekemedim bir türlü. Bu aksam bir is yemegim vardi, Shrek de kendi evine gitti tabii. Cikista ben de ona gittim ve cantami ortaya döktüm. Böyle asker gibi dökülmediler tabii, ben dizdim, kolay ayirtedilsin diye, cünkü bunca esya dökülünce üst üste düsüyorlar, ne olduklari anlasilmiyor.
Icindekilerden anlasilacagi üzere benim cantalarim hep kocamandir. Haftada birkac kez siyah cantamin icindekileri aynen böyle döküp kahverenginin icine, veya kahverengiden siyaha aktaririm. O arada icindeki cercöpü de toplayip cöpe atmak veya bir vesileyle cantama girmis ve artik gerekli olmayan seyleri yerlerine kaldiririm. Mesela en son aktarma sirasinda, oteldeki bir toplantidan topladigim promosyon kursunkalemler, bir metre, postakutusundan alip cantama tiktigim bir elektrik faturasi cantamda dolasmaktan kurtuldular. Ama artik lafi daha fazla uzatmadan icnden cikanlari saymaya baslayayim. Sol üstten baslayarak saat yönünde...
  • Not defteri (bir nakliye firmasinin promosyonu, benim calistigim yer degil)
  • Tükenmez kalem (hep pilot kalem olurdu, hayret)
  • Saç tokasi (acil durumlarda topuz yapmak icin)
  • Kolonyali mendil (gittigimiz bir restorandan kalma)
  • Bir cift küpe (aslinda uzun süredir kayipti; meger bu cantamin ic ceplerinden birindeymis)
  • Shrek'in evinin anahtarlari
  • Araba anahtarlarim
  • Benim evin anahtarlari
  • Nemlendirici yüz kremi (son ölçümde yüzümün nem orani %3 cikti da.. artik gün icinde de tazeliyorum bazen)
  • Ruj (bazen komple makyaj cantami icine atarim ama bugün evden cikmadan biraz far, göz kalemi, maskara ile biraz süslendim, o yüzden almadim; ama ruj hep yanimdadir)
  • El kremi (sirf yüzüm kuru degil tabii)
  • Kart portföyü (ehliyet, askeri kimlik, kredi kartlari, fatura karti vs)
  • Cüzdan
  • Poset icinde bir dügme (neyin dügmesi acaba? poset icinde olduguna göre kopmus degil, bir seyin yedegi)
  • Sirket kimlik kartim
  • Kirtasiye seti (bu promosyon kirtesiye setlerine bayiliyorum, icinde minicik birer makas, bant, zımba ve zımba telleri var)
  • Cep telefonum
  • Kartvizitligim
  • Bugünkü is yemeginin faturasi (genelde birkac fis ve kredi karti slibi olurdu ama son aktarmada temizlenmis demek ki)
Bu yine iyi, haftasonlarinda bir ufak sise su, bazen bir elma, mandalina veya muz, cocuk menüsü oyuncagi, kitap veya corap yünüm ve 5 kücük corap sisi filan da gezdiririm yanimda. Ama kagit mendil hic bulunmaz mesela, ne tuhaf...
Gün'cüm cok eglenceliydi, ama ben özel bir ismi sobelemeyeyim, kim bu yaziyi okur ve fikri eglenceli bulursa döksün cantasini...

22.1.07

Lodos Baliği

Cuma günü sirketteyken önümde sürekli IDO’nun web sitesi acik, Lodos firtinası yüzünden iptal olan deniz otobüslerini takip ediyorum. Sabah 10.00’daki Yalova-Pendik feribotu da iptal edilmis. Sonraki Yalova-Pendik ve Pendik-Yalova da iptal oldu. Yenikapi-Yalova’yla ilgili bir haber yok. Deniz otobüsleri iptal olduguna göre 17.30’daki Yenikapi-Bandirma da büyük olasilikla iptal olacak. 18.30’daki Yenikapi-Bandirma kalkar ama lodosu kafadan alacak, bata cika ancak 3 saatte gider, Nemo’yu alabilsem de 21.30’daki dönüse yetismem mümkün degil. O zaman en iyisi 13.30’daki Yenikapi-Yalova feriboruna binmek; 17 sularinda Erdek’te olurum, 15.30 Bandirma-Yenikapi kalktiysa 21.30’u beklerim, iptal olduysa karadan geri dönerim.
Bunlar Cuma günkü düsüncelerimdi. Sonunda 11.30’da sirketten ciktim, 12.00’de annemi aldim; Yenikapi’ya gittigimde taksiciler “Yalova, Yalova” diye bagiriyorlardi; yani 13.30 iptal olmus. Görevli bir memur bana Eskihisar-Topcular arabali vapurunun calistigini, orayi denememi söyledi. Bir saat kaybetmis oldum ama olsun, körfezi dönmekten iyidir. Arabali vapur gercekten de calisiyordu. 15.00’te Yalova’daydik, 15.50 Bursa, 17.30 Erdek. Iki hafta önceki hakaret-tehdit telefonundan sonra Mammut’u aramadim tabii, dogrudan Icra Müdürü’nü aradim. Artik beni ismen de taniyorlar zaten, adimi söyleyince hemen hatirliyorlar. 17.30 gibi orada olurum demistim, tuhaf ama tam saatinde oradaydim. Ogretmen hanimi da alip gittik evlerine, ne acan var, ne iceride isik, ne de otoparkta arabasi. Kapicinin dedigine göre Mammut oradaymis, sabah arabasina binerken görmüs. Karsi komsularinin oglu da ayni servisle gidip geliyor, okul cikisinda babasi almis Nemo’yu. Kasti yapiyor, aramamis olmamdan icrayla gelecegimi biliyordu tabii, ama arasam yine bagirip cagiracak, bulamayacagimi bile bile onca yolu gitmek daha da zor olacak. Oysa cikardigi sorunlari kanitlayabilmek icin icra zaptini mahkemede gösterebilmem lazim. Durusmaya cok az kaldi diye, icra zabitlari aleyhine calismasin diye, bu haftasonu sorun cikmaz belki diye umutlanmadim da degil. Ote yandan, daha önce de dedigi gibi “Nemo’ya giden yolun ondan gectigini” bana ögretmek icin, hukugun ise yaramayacagini göstermek icin, orada olmayacaklarini da hissediyordum. Dogru cikti.
Bayramda oldugu gibi icrayla gelip eli bos döndükten sonra, biraz da mahkemeye “bakin, ben kendim veriyorum” demek icin, Istanbul’a götürmüs ve aksam getirecek olabilir. Biz annemle bunlari konusa konusa yola koyulduk. Yaklasik 1.5 saat sonra, 19.00 sularinda, Bursa otobaninda giderken Mammut aradi. Ozetle “Nemo’yu cikista aldim, biraz eglendik, simdi eve geldik, kapida icranin notunu bulduk; daha gec gelirdin her zaman, niye erken geldin, niye aramadin, senin amacin onu görmek degil, mahkemede kendi cikarin icin kullanmak, geri dönmeyeceksen hic bosuna konusmayayim, dönecek misin, dönmeyecek misin, dönmeyeceksen ben de gidip sikayet edecegim, foyan ortaya cikacak” diye bagrindi. Dönmedim. Cok uzaktayim artik, dönemem, sen getir dedim. O gece ve Cumartesi öglene kadar arar diye bekledim, aramadi. Sonra da düsündüm ki, Persembe aksami Erdek’e gitmesi, haftasonunu orada gecirmek istedigini gösteriyor. Yani beni atlatip haftasonunu orada gecirecek, ama eziyeti arttirmak icin de, ben hataliyim, baska türlü davransam oglumu alabilirdim diye bir süphe salacak. Tedbir kararinda gayet acikca Cuma günü okul cikisindan Pazar aksami 22.00’ye kadar diye yazili. Ustelik her gittigimde, ya annesinden teslim aldim, ya da zaten Istanbul’a gitmislerdi.
Kapisini caldigimizda karsi komsu “gecen sene her haftasonu gelirdi, bu sene pek gelmiyor, oglan hep yalniz, babaannesi gecenlerde söylüyordu, ödevini yaparken cok zorlandik diye; bizimle de görüsmüyorlar artik, gecen sene benim ogullarimla oynarlardi, simdi bahcede görüyorum bazen, hep yalniz oynuyor, kah hircin, kah sakin, kendi kendine oyunlar oynuyor” dedi. Istanbul’a getirmek icin benimle pazarliga oturmak istemesinin bir nedeni de o; burada, sürekli ayni cati altinda, annesi ve ogluyla yasayacak adam degil o. Simdi islerini bahane edip burada keyfince yasiyor, istediginde oraya gidiyor. Burada olsalar seyahat uydurmak zorunda kalacak, zamaninda bana yaptigi gibi, ama nereye kadar.Eve döndügümde gece 11 olmustu. Her zamanki gibi kuyrugu dik tuttum. Hatta uykum kacti, 2’ye kadar oturdum.Sabah 7 olmadan da uyanmistim. Herhalde stresten, fazla adrenalinden, yilbasi-bayram kargasasinda aldigim 2 yeni kilo gitmisti (daha dogrusu o anda öyle görünüyordu, simdi yarisi geri geldi). Ben de ani bir kararla bizim satis ekibinin yillik toplantisinin son günü icin ucaga atlayip Antalya’ya gittim. Tüm diger yöneticiler Cumadan gitmislerdi zaten. Ben Nemo’yu alacagim icin gitmeyecegimi söylemistim. Kapanis toplantisi ve gala yemegine katilip Pazar günü herkesle birlikte döndüm; ama dönmeden önce, Belek’teki otelin bahcesinde tek basima bir tur atip deniz kiyisina indim, derin bir nefes aldim, günese baktim, saclarim yüzüme degil, arkaya ucsun diye yüzümü rüzgara döndüm ve keske burada yasiyor olsaydik dedim.
Yillar önce, yanilmiyorsam 1994 sonu, 1995 basi gibi, o zamanlar calistigim sirket iflasin esiginde, üretim durmus, kimse maas alamiyor, ama biz yine de ise gidip dönüyoruz ve haril haril is ariyoruz. Ben daha otuzumda bile degilim, ama “müdür” olmusum ya basvurdugum sirketlerin gözü korkuyor. Bir gazete ilaninda havaalanlarinda yer hizmetleri veren bir sirketin yetistirilmek üzere yönetici adaylari aradigini görüp basvurmustum. Birkac görüsmeden sonra bana Dalaman’da alan müdürü yardimcisi pozisyonunu önermislerdi. Ben tabii o zamanlar Genc’le evliyim; ilk büyük krizi atlattigimizi sandigim siralar. Gitmeye cesaret edemedim. Onümde iki secenek oldugunda hep yaptigim gibi kalmayi sectim. Hersey cok farkli olabilirdi.
- - - - -
Tam yaziyi yayinlamak icin blogger'a girdim, bir de baktim Gün beni sobelemis. Hem de benim gibi herseyini yaninda tasiyan bir bavul cantaliya, canta dökmeceye. Saat cok gec oldu diye yarina birakiyorum, ama söz, hile yok.

16.1.07

Oncesi-Sonrasi

Bir hafta daha gecmis. Dün bir ara Cumartesi günü ne yaptigimi hatirlamadigimi fark ettim. Pazari hatirliyordum ama Cumartesi kayiplara karismisti. Sonra hatirladim tabii. Aksam eve gelip Cumartesi aksam yemegine davet ettigimiz arkadaslarin ev hediyesi olarak getirdigi smoothie makinasini görünce bir anda hatirladim. Cumartesi gününü yemek yaparak gecirdik. Aslinda ben daha cok asistanlik yaptim. Yemekleri Shrek yapti. Menüye bakar misiniz!
  • Portakalli Fasulye Pilaki
  • Balsamik Soslu Buharda Haslanmis Karisik Kis Sebzeleri
  • Ispanakli Gül Börek
  • Karisik Yesillik Salatasi
  • Limonlu Domates Salatasi
  • Safranli Kayisili Pilav
  • Kirmizi Sarapta Pismis Antrikot
  • Armut Tatlisi
Ben de tüm sebzeleri dogradim, soganlari ayikladim, ama yanisira salatalari, böregi ve tatliyi ben yaptim. Ayrica ortaligi toplamak ve alt kata su sizdigi icin borularimi kontrole gelen tesisatci mutfagimin tavaninda bir delik actigi icin ortaligi temizleyen de bendim, ama tüm bunlari yapmak icin alisverise giden de Shrek'ti. Gerci bu iyi bir sey mi, bilmiyorum, cünkü aldiklariyla 10 kisilik bir davet verebilirdik. Pazartesi sabahi da 1 haftaligina seyahate cikacagi icin eti ve pilakiyi buzluga attik. Ben de bir dolu salata malzemesi ve sebzelerle basbasayim. Oysa ben yalnizken tosttan baska bir seyle ugrasmazdim. Neyse, bu kez de böyle olsun. Zaten verdigim kilolari hizla geri aliyorum. Su gecen Nisan'da bana "duur" diye ak sakalli dedeyi bekliyorum ama gelmiyor bir türlü.
Pazar gününün epey bir bölümünü Shrek Süzmebaliyla, ben de Ikea'da gecirdik. Nemo'nun odasindaki oyuncak yiginini toplayabilmek icin acil rafli bir dolap almak istiyordum. Hafta ici bir aksam Shrek'le gidip bir ön arastirma yapmistik zaten. Ikea indirime girdigi icin iyice kalabalikti. 149 YTL'den 99 YTL'ye düsmüs bir dolap aldim. Bir sürü de ivir zivir.
Rafi Pazar aksami Shrek'le monte ettik. Pazartesi aksami da ben oyuncaklari topladim. Oyle gözümde büyümüs ki bu is, uzun süredir isteyip bir türlü girisemiyordum. Baslayinca bitiyor tabii. Yattigimda saat 1.30'u geciyordu; 5 saat oyuncak toplamisim yani. Onceki halinin fotografini cekmedigime hayiflandim sonra; güzel bir oncesi-sonrasi yazisi cikardi. Aslinda hic yok degil, sadece dolabi koydugum duvari gösteren bir acidan cekilmemis. O fotografin cekilme amaci farkli tabii. Dolabi koydugum duvar görünmedigi icin de ayni acidan bir fotograf daha cekip "sonrasi" diye koysam dolap görünmeyecek. Ustelik ilk fotografta odak noktasi oyuncak yiginiyla cok mutlu bir Nemo; sonrasi fotografinda o da yer almayacak haliyle.
Cok gevezelik ettim. Ben en iyisi bu yaziyi bitireyim artik.

10.1.07

Zaman Uçuyor

Zaman sanki kanatlanmış uçuyor. Neredeyse Ocak'ın ortası geldi, oysa daha dün yılbaşıydı. Fırtınalı Cuma akşamından sonra haftasonu biraz üzgün, biraz endişeli, ama sakin geçti. Cumartesi sabahı Shrek'e takım elbise bakmaya Ümraniye Zara'ya gittik; çünkü bir tek o Zara'da takımın ceketiyle pantalonunu ayrı beden satıyorlar. Bir gün önce indirime girdiği için daha önce beğenip gözüne kestirdiği hiçbir takımın bedeni kalmamıştı. Biz de Bağdat Cadde'sindekine gittik, ama orada da yoktu. Sonra Nemo'nun odasını toparlamak için istediğim raflı dolap modellerine bakmak için İkea'ya gittik. Elbette ilk turda alamadık, ama salona ikili ayaklı lamba aldık; 20 YTL'ye. Biri tavana bakıp genel bir aydınlatma sağlıyor, diğeri boynunu büküp okuduğum kitabı aydınlatıyor; isterseniz ayırıyorsunuz, isterseniz içiçe oturuyorlar. Süper:) O kadar kalabalıktı ki kendimizi zor attık dışarı. Eve dönünce de uzun bir akşamüstü uykusu çektik. Haftasonunun da kalanı tembellikle geçti. Pazartesiden beri ofiste işler karışık; hem yoğun, hem stresli; bütün hafta da öyle geçecek belli ki. Dün akşam Nemo'nun öğretmenini aradım; Nemo'nun nasıl olduğunu sorup olanları anlattım. Korkularımın aksine çok neşeliymiş; öğretmeni "nasıl geçti tatilin?" diye sorduğunda neşeyle "çok güzel geçti, annemle çok eğlendim; nasıl geçebilir ki zaten?" diye cevap vermiş. Belki de kanıksadı babasının bağırıp çağırmasını.
Bu arada http://www.turkhukuksitesi.com/ sitesinden velayetle ilgili yargıtay kararlarını okudum. Annenin ağır ihmali veya çocuğun fiziksel, zihinsel ve dugusal geşimesinin tehlikede olduğunu gösteren somut delil yoksa velayetin anneye verilmesi esastır deniliyor. Böyle bir durum olmadan velayet babaya verilirse yargıtay bozuyor kararı. Bunların tartışıldığı forumları okurken http://www.vekalethareketi.org/ diye bir adresin duyurusuna rastladım. "Her biri tez olabilecek nitelikte gerçek hikayeleri derlediklerini" söylüyorlardı. Site henüz yapım aşamasında, ama orada verilen mail adresine bir mesaj atıp ilgilenirlerse benim de anlatacak gerçek bir hikayem olduğunu söyledim. "Elbette ilgileniriz" diye bir cevap geldi az sonra. Bu mesajı yazdığım mail adresini veya verdikleri cep telefonunu kullanarak onlara ulaşabileceğimi söylüyorlardı. Çok nazik ve ilgili bir başlangıç... İş saatinde fırsat bulur bulmaz arayacağım.

7.1.07

Sınırlar

"Sınırlara Direnmek
(...)
Sınırlar oluşturmak ve onları korumak büyük uğraş, disiplin ve hepsinden önemlisi, arzu gerektirir.
(...)
Daha iyi bir yaşam için arzu duyarken dahi, bir başka nedenle sınırlar için gerekli olan işleri yerine getirmede isteksiz olabiliriz. Bu bir mücadele, bir savaşım olacaktır.Dalaşmalar ve çarpışmalar olacaktır. Görüş ayrılıkları olacaktır. Kayıplar olacaktır.
(...)
Kişinin dışarıdan gördüğü en sık direnme öfkedir. Sınırlar belirledikleri için başkalarına kızanların, kişilik sorunları bulunur. Ben merkezcidirler, dünyanın onlar ve onların rahatı için varolduğunu zannederler. Başkalarını, kendilerinin uzantısı olarak görürler.
Hayır dendiğinde, bir şeyden mahrum bırakılan iki yaşındaki çocukların gösterdiği tepkiyi gösterirler: "Annem kötü!" Onları istediklerinden mahrum bırakanın "kötü" olduğunu düşünüp, öfkelenirler. Gerçek bir kusura, haklı olarak kızmış değillerdir. "Onlara" yapılmış hiçbir şey yoktur. Birisi "onlar için" bir şey yapmayacaktır. İstedikleri şey, kızdırılmaktır; memnuniyeti ertelemeyi veya başkalarının özgürlüğüne saygı duymayı öğrenmedikleri için öfkelenirler.
Öfkeli bireyin, bir kişilik sorunu vardır. Bu sorunu güçlendirirseniz, yarın ve ertesi gün başka durumlarla geri gelecektir. Kişiyi öfkelendiren durum değildir; başkalarından gelecek şeyler üzerinde hak sahibi oldukları duygusudur. Başkalarını denetlemek isterler, sonuç olarak kendileri üzerinde denetimleri olmaz. Böylelikle, birisi üzerinde istedikleri deneti kaybettiklerinde, onu "kaybederler". Öfkelenirler.
Öğrenmeniz gereken ilk şey; sorunu olanın sınırlar belirlediğiniz için size öfkelenen kişinin kendisi olduğudur. (...)
İkinci olarak, öfkeyi gerçekçi şekilde gözden geçirmelisiniz. Öfke sadece diğer kişinin içindeki bir duygudur. Odanın öbür köşesine zıplayıp sizi incitemez. Siz izin vermedikçe "içinize giremez". Bir başkasının öfkesinden ayrı durmak, hayati önem taşır. (...)
Üçüncü olarak öfkenin, bir şey yapmanız için başlama işareti olmasına izin vermeyin. Sınırları olmayanlar, başkalarının öfkesine otomatik olarak yanıt verirler. Yardıma koşar, onay arar veya kendileri de öfkelenirler. Hareketsizlikte büyük güç yatar. Denetimsiz birinin yolunuzu değiştirmenizdeki başlama işareti olmasına izin vermeyin. Sadece onun öfke duymasına izin verin ve ne yapmanız gerektiğine kendiniz karar verin.
Dördüncü olarak, destek sisteminizin yerinde olduğundan emin olun. Öfkesiyle sizi denetlemiş birine karşı sınırlamalar belirleyecekseniz, önce destek sisteminizdeki kişilerle konuşarak bir plan yapın. Ne söyleyeceğinizi bilin. Öfkeli kişinin ne söyleyeceğini tahmin edin ve tepkinizi planlayın. Grubunuzla birlikte bu rolü prova etmek de isteyebilirsiniz. Sonra, destek grubunuzun yüzleşmeden hemen sonra elinizin altında bulunabileceğinden emin olun. Belki de destek grubunuzun bazı üyeleri sizinle beraber gelebilir. Ancak onlara daha sonra basınç altında ufalanmamak için kesinlikle gereksiniminiz olacaktır.
Beşinci olarak, öfkeli kişinin sizi öfkelendirmesine izin vermeyin. (...)
Altıncı olarak, sonuçları zorlayan fiziksel uzaklık ve diğer sınırlamaları kullanmaya hazırlıklı olun. (...)
Bu ciddi adımların, öfkeyle atılması gerekmez. Teslim olmaksızın veya denetlenmeksizin, kendinizi sevecenlikle karşınızdakinin yerine koyup, konuşmayı sürdürebilirsiniz. (...)
Sınırlarınızı korursanız, size kızanların ilk defa olarak, zaten kendileri için tahripkar olan "başkasını denetleme" yerine, özünü denetlemeyi öğrenmeleri gerekecektir. Artık sizin üzerinizde denetimleri kalmadığında, ilişki kuracak başka bir yol bulacaklardır. Oysa, sizi öfkeleriyle denetleyebildikleri sürece değişmeyeceklerdir.
Bazen acı gerçek, artık sizin le konuşmamaları veya artık sizi denetleyemiyorlarsa ilişkiyi terk etmeleri de olur. Bu, gerçek bir risktir. Yaşam bu riski her gün göze alır. Her şeyi ancak doğru şekliyle yapacağını ve kötülüğün içinde yer almayacağını söyler. Ve insanlar kendi yollarını seçtiğinde, gitmelerine izin verir. Bazen bizlerin de böyle yapması gerekir."
Sınırlar - Dr.Henry Cloud, Dr.John Townsend, Sistem Yayıncılık

5.1.07

Manyak Maganda

Ayrilik hüznü yerini öfkeye birakti. Nemo gözyaslarini silerek babasinin ofisine girdiginde Mammut "Ne o? Niye bozuk bu?" dedi. Ben coktan dönmüs merdivenlerden inmeye baslamistim, ama "ayrildigimiz icin bozuk" dedim. Ben inerken Nemo'ya "benim yüzümden degil, ayriliniyorsa annen ayriliyor" diyordu, gerisini duymadim.
Birkac dakika sonra cep telefonumdan aradi; biraz yumusayip hadi iki gün daha annesiyle kalsın demis, niye suistimal ediyormusum. Ne suistimalinden bahsediyor diye sordugumda kiyamet koptu. Nemo, Shrek Abi'nin kahvaltiya geldigini söylemis. Sonraki yaklasik 20 dk ben, Shrek ve annem konulu bir küfür, hakaret ve tehdit seansiyla gecti. Ben de bos durmadim, kah bagirdim, kah küfrettim (biraz acemice küfrediyorum ama olsun, nasıl olsa karsilikli bagirirken kimin ne dedigi duyulmuyor). Bunu ödetecekmis, nasil böyle bir namussuzluk yaparmisim. En az 10 kisi vardi, akrabalarim, arkadaslarim, hep birlikteydik, bunda ne var dedim ama simdi kendime kiziyorum, niye mazeret gösterir gibi konustum ki... Sanki o bilmiyor, ben söyleyince 'ha tamam o zaman' diyecek! Zaten o da "arada kaynatiyorsun yani" dedi. Tabii bu konusmanin icinde elli kez filan orospu olarak tanimlandim. Diger küfürlerini ise burada tekrarlamam mümkün degil. Bilseymis kapida öldürüverirmis, allahtan ben gittikten sonra ögrenmis de kurtulmusum. Hep birilerine siginiyormusum; avukatim olmadan cocugum hakkinda bir karar bile veremiyormusum; simdi de o herifin yanina siginacakmisim. O ve oglunun yaninda ise asla bir kadin olmayacakmis. Icimde kalmadi, "oglunla bir araya getiremeyecegin kadinlarla birlikte oluyorsun demek ki" dedim ama neye yarar. Simdi hatirliyorum da, bir ara "sen bu cocugu hak etmedin, hazira kondun" dedi, ama bunca sacmaligin arasinda bu lafa takilip ne demek istedigini sormadim dogrusu. Ayrica cocugun yaninda böyle delirmesine neden oldugum icin de ben sucluyum.
Nemo herhalde babasinin yaninda Shrek Abi'nin adini son kez andi; artik biliyor tabu oldugunu. Yaninda haykirilan onca tehdit yüzünden bana bir sey yapacak diye korkuyordur. Hatta anneannesi icin de endiseleniyor olabilir, cünkü o da payini aldi Mammut'un pis agzindan. Bense "aglama, bak iki hafta sonra yine beraberiz, sömestre tatili de geliyor, bir haftasini birlikte gecirecegiz" diyerek ugurlamistim.
Yok, yazarsam zehirimi akitirim, daha kolay asarim dedim ama olmuyor, hirsim gecmiyor.

Sünger Bob


Hehe:) Ben de yaptim:))
Transfer teknigi için Hanimis'e tesekkürler... Gerci yagli krema cok kati olunca baska tariflerden uydurup icine azicik süt, birkac damla limon suyu ve bir tutam tuz koydum ama olsun. Hazir pastaban, araya ve üstüne crem ole - kremsanti karisimi, araya mandalina (muz koyayim dedim ama Nemo istemedi), islatmak icin elma suyu, öyle uyduruk bir sey iste. Ama amacina ulasti:)
Nemo "dogumgünümde de Petri'yi yaparsin" dedi. Ben de "dogumgününde daha kalabalik oluruz, iki pasta ancak yeter, hem Sünger Bob'u, hem Petri'yi yaparim" dedim, "deniz kabugu seklinde kurabiyeler de yapariz"...

4.1.07

Iki Gün Daha

Sabah yeni kalkmistik ki aradi. "Sen nasil olsa haftasonu da alacaktin, 2 gün icin git-gel olmasin, Persembe-Cuma okula gitmesin, sende kalsin, ben haftasonu alirim" dedi. Ben önce biraz hik-mik ettim, ise gitmem gerekiyor olabilir, toplantilarim vardi, hangilerini iptal edebilirim bilmiyorum, senin isin yoksa ben haftasonu alayim gibi birseyler dedim; o da benim islerim bana bagli dedi, ama sonra alis saatini konusurken ortaya cikti ki aksam 6'da havaalaninda birilerini karsilayacak, demek ki cocukla ilgilenmek yerine yaninda dolastiracak, ben islerimi ayarlar ise gitmem veya cok önemli bir toplantim varsa gider gelirim dedim. Bu kadar basit olmadi tabii. O illa gelip benim evimden almak istiyor, bense ben birakirim diyorum diye; 1 hafta onda - 1 hafta bende formülünü yazili anlaşmaya dönüstürmeyi kabul etmiyorum diye; ve simdi hatirlamadigim cesitli nedenlerle bagristik. O sadece benim yaptiklarimin sonucunda bir seyler yapiyormus, durup dururken degil; dolayisiyla her yaptiginin sorumlusu benmisim... Sevgilinle birlikte (Nemo'yla da birlikte demek istiyor) Akmerkez'de dolasirken görürsem karismam dedi. Hayal gücü bu kadar iste. Aslinda anlatmayi unuttum; gecen Persembe aksami Shrek'le sinemaya gittigimizde önce yanlis salona girdik, tam oturmak üzereyken tam önümüzde Mammut yaninda bir kizla elele oturuyordu (galiba). Tam göremedim, ama sanki aurasini tanidim. Lütfen ciddi bir sey olsun, akli onunla mesgul olsun, lütfen... Neyse, bu ara bilgiydi. Sonucta Cumartesi aksamüstüne kadar bende kalacak diye konustuk. Kapatinca bu haberi Nemo'yla ziplayarak kutladik. Az sonra yine arayip "ödevleri vardi, cantasi bende" dedi, ben de nerdeysen gelip alirim dedim, ofisindeymis. Yarim saat sonra oradaydim, gelmek üzereyim, asagi indirir misin dedim, sen gel yukaridan al, ödevini anlatacagim diye tutturdu. Tutturdu diyorum, cünkü ayni laflari karsilikli birkac kez söyledik. Sonunda homurdanarak indirip verdi cantayi, "biraz cesur ol, bu kadar korkma" dedi bana. 5 dk sonra da arayip bagrindi "Cumartesi degil, Cuma aksami gelip alirim; ben sana fazladan bir gece vermistim, ama sen sana jest yapilinca havaya giriyorsun hemen; hep kendi bildigini dogru zannediyorsun; adam yerine koymuyorsun; yazili anlasma da yapmiyorsun, mahkeme kararini begenmezsem gittigim yer öyle Erdek filan olmayacak, vs..." Ben ne cevap verdigimi hatirlamiyorum; önemi de yok zaten. Yalniz bir ara ben de "o zaman feribot biletini iade etmeyeyim bosuna, aksama Erdek'te sana teslim ederim, Cuma aksami da icrayla gelirim" diye bagiriyordum. Ben de insanim.
Eve gidince cantayi acip ödevlerin ne oldugunu anlamaya calistim. Biraz da yapmaya zorladim, ama baktim, hic havaya girecek gibi degil, cikip Koc Müzesi'ndeki Leonardo DaVinci sergisine gittik. Sonra da Arthur ve Minimoylar filmine gittik. Aksam oluverdi zaten.
Bu gece hic ödev yapasi yok. Salih Memecan'ın Limon ile Zeytin serisini cok sever; onun resimli sudoku kitabini almistik; yarisini bitirdi. Sonra epey önce aldigim bir parmak kuklasi ve tiyatro sahnesi yapma setini ortaya cikardi. Onun bitmesine yakin da Scoobe-doo 2'yi bilmem kacinci kez seyretmeye basladi. Odevleri de yarin yapariz.

2.1.07

Yeni Yil, Yenilikler Getir Bize

Cuma aksami ablamlar geldi. Cumartesi ablamin Strasburg'dan iki avukat arkadasiyla Taksim'de bulusup ögleden sonrasini Beyoglu'nda bir cafede gecirdik. Unü oralara kadar gitmis bir falciya fal baktirmak üzere adresini aldiklari bir cafeydi bu. Izbe bir binanin kis bahcesine cevrilmis en üst kati. Sohbet pek keyifli, ben cok neseliydim; falci mevcut durumlari bilmekte oldukca basarili, gelecek konusunda nasil oldugunu zaman gösterecek (ben baktirmadim tabii, kizlarinkini bekleyip görecegiz). Taksim'de kocaman bir sahne kurulmuş, bangir bangir calan müzik beni bile ziplatti yerimde, dans ede ede yürüdüm bir müddet. Sonra ben büyük yayvan tenceremi alip tekrar annemlere dönmek (enistem yilbasi icin kabak tatlisi yapabilsin diye:) üzere eve gittim. Tam da o sirada Shrek Süzmebalini annesine geri birakacakti. Onlarin evi ile anneminki ayni semtte oldugu icin ugrayip beni de aldi, gecerken anneme birakti. Böylece Süzmebal benim babasinin iki sokak ötesinde oturdugumu biliyor artik ve bir kez daha karsilasmis olduk. Bakalim annesine anlatacak mi?
Pazar günü aksama kadar ne yaptigimi hatirlamiyorum. Hah, sabahi hatirladim; Shrek'in üstündeki tabak canakla birlikte yere inen mutfak rafini, daha dogrusu kalintilarini toplayip mutfagi temizledik. Sonra kardesi tasinirken Shrek'in evine gelen, ama orada koyacak yer olmadigi icin benimkine götürmeyi planladigimiz dolabi tasidik. Ogleden sonram da dolabi yerlestirmekle gecti zaten. Artik dergilerim salonda durabilecek.
Aksam yilbasi yemegi icin annemlere gittik. Enistemin yilbasi menüsü Terbiyeli Sevket-i Bostan yaninda Firinda Kirlangic, Turpotu, Salata ve Kabak Tatlisi'ndan olusuyordu. Annem de zeytinyagli yaprak dolmasi yapmis. Yemege Rezan'i da davet etmistik; annemlere gitmeseydik birlikte kutlariz diye konusmustuk cünkü. Böylece kocaman bir aile gibi, annem, ablamla enistem, kizlari ve onun erkek arkadasi, ben, Shrek ve Rezan, yeniyil yemegimizi yedik, hediyelerimizi actik ve cok gec olmadan dagildik; cünkü ertesi sabah annemi alip 7.00 feribotuna yetismem gerekiyordu.
Oyle de oldu. Feribotta uyuyabiliyorum allahtan. 9.30 gibi vardik;önceden ayarladigim icra memurunu ve pedagogu (aslinda ögretmen) alip evlerine gittik. Icime dogdu galiba, orada olmayacaklarini hissediyordum. Kapici iki gün önce gittiler dedi. Zabit tutturup dönüse gectik; az sonra Mammut aradi. "Nerdesin?"
"Ben Erdek'teyim, sen nerdesin?"
"Biz Istanbul'dayiz. Sen niye oraya gittin?"
"Sen yilbasini oglumla Erdek'te kutlayacagiz demistin ya; ben de Pazartesi sabahi gelir alirim demistim..."
"Ben Istanbul'da olacagimizi söylemistim. Neyse, hava almis oldun."
"Ya evet, ne kadar düsüncelisin..."
"Simdi, Nemo ben biraz da anneme gideyim dedi, sana birakayim diyorum"
"Benim Istanbul'a gelmem 4-5 saati bulur. Feribot 15.30'da, o yüzden onu beklemeyecegim, karadan gelecegim; geldigimde nerde olursaniz oradan gelir alirim."
"Ablamdan gel al, ben annene birakmak istemiyorum."
"Ben de ablanin evini bilmiyorum. Senin evinden alirim.
"Veya ben gelir birakirim."
"Neyse, ben Istanbul'a varinca ararim."
"5 saat sürmez ki yol, 3-3,5 saat ancak."
"Ben daha önce kac kez gittim o yolu; 4-5 saat sürüyor."
"Ben her hafta gidiyorum, 3-3,5 saat sürüyor. Yalova'dan feribota binersin, oradan daha sik."
"Kac saatti bir?"
"2 saatte bir filan."
"Iyi ya iste, denk gelirse ne ala; yeni gitmis olursa 2 saat atar."
"Bla bla bla"
Gerisini hatirlamiyorum.
Az sonra ablam aradi (annemin evindeler ya), Mammut oradan aramis, Nemo'yu getirip birakayim, aldiginiza dair bir yazi verin demis. Ablam da bana sormasi gerektigini söyleyip kapatmis. Ben de iyi dedim, enistem eski avukat zaten, uygun bir sey yazar nasil olsa. Sonuc olarak Mammut Nemo'yu 11 sularinda ablamlara birakip gitmis; bense ancak 16 sularinda vardim. Birakirken "Persembe-Cuma okula gitmez diye düsünüyorum, Erdek'e git-gele gerek yok iki gün icin" demis. Ablam "yani Carsamba yerine Pazar mi teslim edelim?" diye sormus. "Yok öyle demedim" demis, "Carsamba verir, Cuma alir, Pazar yine birakir" demis. Hala "ben ona bir hafta sende, bir hafta bende, esit mesafede anlasalim, noterden tasdik ettirelim dedm ama kabul etmiyor" diye söyleniyormus. Enistem lafi uzatmasina engel olmustur tabii. Simdiye kadar hic iyi niyetli olmadi, hep bizim iyi niyetimizi kötüye kullandi; simdi niye olsun ki? Bu yüzden yarginin kuracagi düzene uyacagiz.
Pazartesi aksamüstünden beri birlikteyiz yani Nemo'yla. Hediyelerimizi verdik, hatta gidip yenilerini aldik, Fare Sehri'ne gittik, hamburger - patlamis misir - sekerle simardik. Gece de birlikte uyuduk valla. Dün aksamdan tüm yilbasi aksami tayfasini ve ilaveten dayimla yengemi kahvaltiya davet ettim. Sabah alisverisi dönüsünde dayimla birlikte girdik eve. Dolayisiyla onlar sohbet ederken biz (ben, enistem, ablam) hazirladik kahvaltiyi. İsirganotlu börek bile yaptik valla:) Shrek'le Rezan da sabah sahile inip yürüyüs yapmislar, sonrasinda kahvaltiya katildilar. Böylece Nemo kalabalik bir Italyan ailesiymisiz gibi gecen bu kahvalti sirasinda yeniden görmüs oldu Shrek'i. Iyi oldu. Sirf ona odaklanilmadi, arada kaynadi. Nemo'nun yaninda dayimlara da anlatamadim; onlar da Rezan'la Shrek'i sportif bir çift olarak tanidilar:) Hatta dayim Shrek'e "Dory televizyona dogru baksin diye kosu bandini oraya yerlestirmis" diye aciklama yapmis:)) Cok güldük. Shrek'ler erken ayrildi. Sofrayi toplarken bir ara dayimla yengemi mutfakta yakaladim ve durumu acikladim. Onlar da güldü, hayirli olsun dedi, ama yengem uyanmis zaten:) Annemden adini duymusmus daha dogrusu.
Iste böyle. Yeni yilin ilk günleri böyle geciyor.