27.2.11

Yeni Bahane

Inlight hakkında ikinci yorumu Laçin yazdı:) İlk basın bülteni de
milliyet.com.tr'nin alışveriş sayfasında çıktı:)

Bu yazılar sayesinde ilgilenen, mail gönderenler oldu. Hava kötü diye haftasonunu evde geçirince, gelen mesajları hızlıca cevaplayabildim. Daha doğrusu, bütün haftasonu, yemek yapmak, Nemo'yla film seyretmek, İngilizce ödevine yardım etmek (kendisi istedi üstelik) ve mesajlara cevap vermek dışında hiçbir şey yapmadım desem yeridir. Hatta yemek konusunda biraz yaramazlık da yaptım; soğuk hava ve evden çıkmamak, Cumartesi günü Avusturya usulü bir Apfelstrudel, pazar günü ballı-çaylı-cevizli-yumurtasız kek olarak geri döndü. Evde yumurta kalmadı diye yumurtasız kek tarifi arayıp, tam yarısında evde yeterince un olmadığını farkedip markete gidip un almak zorunda kaldım, o ayrı... Yılbaşından beri sebze, salata ve meyvalarıma geri dönemedim zaten... Biraz da Şubat tatili sonrası eve dönen Nemo'nun babaanne yemeklerini övmesi neden oldu sanırım. İki haftadır akşam yemeklerinde pırasalı-ıspanaklı börek, köfteli makarna, tavuklu pilav, sabah kahvaltısında patatesli omlet gibi daha klasik, daha doyurucu, daha karbonhidratlı şeyler pişirmeye başladım. Kendime ayrı hazırlayacak kadar da enerjim olmayınca işin sonu kötü... Acilen toparlanıla!

Cuma günkü okul ziyaretinden anlatılacak çok bir şey yok, çünkü hep ben konuştum:)
Çağırılma nedenim ise Nemo'nun iki matematik saatini sınıf dışında geçirmesi, bu ortaya çıkıp da müdür sorduğunda babasıyla okul dışına çıktığını söylemesi, kameralardan kontrol edildiğinde ise öncesinde gerçekten de babasını onu okulda ziyaret ettiği, ama tek başına gittiğinin anlaşılması, biraz sıkıştırınca da Nemo'nun müdürden korktuğu için yalan söylediğinin ortaya çıkması...
Hepimiz bazen, hele de o yaşlarda, durumu kurtarmak için yalan söylemişizdir, gerçeği söylediğimizde olacaklardan korkumuza... O da deniyor işte, yalan söyleyerek tepkiyi azaltıp azaltamayacağını sınıyor.

Ben ondan birkaç yaş daha büyüktüm. Cuma günleri okul çıkışında konservatuara giderdim. Folklor kulübü de Cuma okul çıkışında toplanıp çalışırdı. Kulübe giremiyordum ama bari çalışmalarını seyredeyim diye kaç kez konservatuardaki dersimi kırıp onları seyrettiydim hatırlamıyorum. Anneme söylemiyordum tabii, bu onun için "pianoyu bırakıyorum" demekle eşdeğer olurdu. Yalanımın ortaya çıkıp çıkmadığını bile hatırlamıyorum; demek hiç iz bırakmamış, ya da ortaya çıkmamış ki bırakmamış.

Bu haftasonu ve geçen haftaki bir eğlencem de ortaokul-lise fotoğraflarını dijitale çevirip facebook'a koymak oldu. Zaten fb'daki arkadaşlarımın çoğunu da onlar oluşturuyor. Birkaçı varlığından bile haberdar olmadıkları gençlik fotoğraflarını görünce profil resmi yaptı. Hatta bir arkadaşım yeni soyadıyla etiketleyince 25 yıldır ne görüp ne duyduğum başka bir arkadaşı Amsterdam'da evli, çocuklu, üniversitede hocalık yapar durumda buldum.

Annemle bir piknikte voleybol oynarken çekilmiş bir fotoğrafı Nemo'ya gösterdiğimde "anne, sen o zamanlar zayıfmışsın" dedi. "E oğlum, o fotoğrafta 12 yaşındayım, yani seninle yaşıtım. Bak ayrıca ne kadar da uzunum, aynı senin gibi. Senin de niye bu kadar erken uzadığın belli işte" dedim. (Soldaki arkası dönük olan ben) Şimdi günümüz güzellik ölçütlerine göre benim bu yaşımda o zamanki bedenime dönmem mi gerekiyor yani? Ne kadar saçma ve sağlıksız olduğu buradan da belli. Ben o yüzden bir türlü o kilolarda kalamıyorum, verip verip geri alıyorum işte. (Bu da yeni bahane!)

22.2.11

İlk Yorum :)

Inlight hakkında Türk medyasında çıkan ilk yazı elbette bir blogda:) Seda kozmetik deneyimlerini yazan bir blogger; organik ürünleri seviyor. Inlight'ın yüz temizleyici ve toniğini de sevmiş; özellikle toniğe 10 puan vermiş. Yüz yağı hakkında yazacaklarını merakla bekliyorum.

İyi oldu, biraz konu dağıldı... Bugün okul müdürü aradı; rehber öğretmenle de konuştuk, Cuma sabahına randevulaştık. Sonra toptan anlatırım. Hazır keyfim yerine gelmişken bozmayayım...

19.2.11

Okul Düzeni

Nemo geçen Pazartesiden beri iki karış suratla dolaşıp ters ters cevaplar veriyordu; ancak Cuma günü düzeldi; ilk kez Cuma gecesi yatarken yanıma gelip öptü, iyi geceler dedi. Her baba yanından dönüşünde böyle oluyor zaten. Kimbilir neler diyor, nasıl dolduruyor... Hatta geçen Pazar kahvaltıda dedi ki "bir tek babaannemin yaptıkları beni akşama kadar tok tutar". Ben üstünde durmazdım ama Shrek kurcaladı "ne yapıyor mesela?" diye, tereyağında yumurta yapıyormuş. Sanki her sabah ona omlet yapan ben değilim... Shrek bu kez "peki en güzel lazanyayı kim yapıyor?" diye sordu; bizimkiler biraz düşündü, neden sonra Nemo "e annem, çünkü ben başka birinin yaptığını hiç yemedim" dedi. Kıyaslayamadığından yani...

Geçen hafta bir gün akşamüstü annemden aldığımda yine homur homurdu. "Nasıl geçti günün? neler yaptın?" dedim muhabbeten; "ne yaptıysam yaptım" dedi. Sonra da arabada uyudu, ya da uyuyor gibi yaptı, konuşmayayım diye. Ben de sesimi çıkarmadım. Markette durduğumuzda da pozunu bozmadı. Eve geldiğimizde birden uyandı, apartmana girerken "akşama evde ne yemek var?" diye sordu, ben de ters ters "ne varsa var" dedim. Bir an şaşaladı ama hemen "söz söyleyene aittir" dedi dayılanarak, ben de aynı kabadayı ifadeyle "yok yaa, öyle midir?" dedim. Sessizce eve girdik; "tanıdık geldi mi?" dedim. "Geldi" dedi. "Bak" dedim, "sen nasıl davranırsan sana da öyle karşılık verilir". Neyse, her şeyde bir hayır var; bu tip tavırlar insana kendine bakma enerjisi veriyor. Hemen mutfağa girip yemek yapmak yerine koşu bandında biraz yürüdüm. Az sonra "bilgisayarını alabilir miyim?" diye geldi sevimli sevimli. Herhangi bir ergende normal olan tavırlar babası yüzünden bana aşırı mı geliyor acaba?... Ya da, en ana kuzusu zamanları ayrı geçirdik diye aramızdaki bağın kuvvetinden şüphe duyuyor da olabilirim.

Benim de bir ahkam kesen, öğreten adam tarzım var doğrusu; çocuğa (babanın dalgacı tarzından sonra) fazla ciddi geliyor olabilir. Mesela bu hafta, şirkette çıkan öğlen yemeklerine kötü diyenlere laf edip durdum mesela. "Kötü demeyin, ben sevmiyorum deyin. Yemek nimettir. Her akşam eve gdip yemek pişirseydiniz değerini bilirdiniz vs." Ama gerçekten de ben akşam 18.30-19.00 gibi eve gidip 1 saat mutfakta kalıp, yemekti, sofrayı toplamaktı, mutfağı toplamaktı derken saatin 21.00'i bulmasından ciddi anlamda dertliyim. Öyle haftasonunda 5 çeşit yapıp buzluğa atamıyorum işte. O zaman bütün haftasonunu mutfakta geçirmem gerekiyor; üstelik benim yaptığım yemekler öyle önceden yapıp kaldırmalık değil. Ben taze taze yenince bir şeye benzeyen sebze yemekleri, salatalar yapmayı seviyorum. En fazla ertesi gün yenebilen türden. Hal böyle olunca yürümeye de vakit kalmıyor. Açıkçası bu aralar kendimi motive etmekte biraz zorlanıyorum.

Haftasonu Inlight için bir halkla ilişkiler uzmanıyla görüştük (hatta ürünleri denemeye geldiğinde blog arkadaşlarımdan sevgili Emre de tanıştı). Bilinirliğini arttırmak için basın bültenleri hazırlayıp dergilere, gazetelere göndermek, ropörtaj ayarlamak gibi çalışmaları olacak. Her kullanan çok memnun, bir daha başka marka kullanamam diyenler var, ama daha yaygın tanıtım yapmadan olmaz tabii, eş dost, onların tavsiye ettikleri, bir de benim sanal blog arkadaşlarımla sınırlı kalacak yoksa. Anladım ki eczane kanalıyla satış böyle butik bir ürüne pek uygun değil. İlaç tanıtımcılarının "reçete çevirme" dedikleri bir kavram kozmetik için de geçerli. Eczanelerde oranın elemanı görüntüsünde, ilaç veya kozmetik firması çalışanları bulunuyor. İşleri ürünlerini satmak ama bu arada elinde reçeteyle veya aklında belli bir ürünle gelen müşteriyi de kendi ürününü almaya ikna ediyorlar. Neyse, sonuçta aylık dergilerin Mart sayıları için geç olabilir, ama Nisan-Mayıs'ta Inlight hakkında ufak haberler görebiliriz artık:)

11.2.11

Çocuksuz Yarıyıl Tatili II

Boşuna değil, NLP ile çıkıp Secret ile devam eden öğretilerde ne dediğinize, seçtiğiniz sözcüklere dikkat edin diyorlar ya, belki de sandığımızdan daha da etkili. Yeni bir şeyler yazayım diye bloga girdiğimde geçen yazımın başlığı gözüme çarptı, Çocuksuz Yarıyıl Tatili... Mammut'un Nemo'yu bir hafta sonra getirmeyeceğini biliyordum da o mu dışarı yansıdı, yoksa ben bu başlığı koyarak sonuçta gerçek olmasına mı neden oldum? Neyse, sonuç olarak Nemo hala dönmedi, hiçbir haber de yok. Mammut mesajlarıma cevap vermiyor. Hadi Cumartesi getirmesi düşük bir ihtimaldi, ama Pazar olabilirdi. Hadi o da olmadı, 1-2 gün geciktirir insan; bir dolu da ödevi vardı, hepsi kaldı... Perşembe sabah toplantım yoktu; ben de gidip adliyeye şikayette bulundum. Bahaneyle geçen yaz tatilinde zamanında getirmediğindeki şikayetimin dosyasına baktım. Savcı dava açmıştı, ilk duruşması Aralık sonunda yapılmış; nüfus kayıtları gelmiş, velayet davasının dosyası istenmiş, maddi durum tespiti için Erdek'e talimat çıkmış; bir sonraki celse Temmuz'da.
Nemo evde olsaydı annem bize gelecek, ben işteyken ona eşlik edecekti; onlar evde olunca Süzmebal da muhtemelen gelecekti; biz akşamdan akşama da olsa çocuklu bir hafta geçirecektik; o da olamadı...
Başka da bir şey olmadı zaten. Ofiste iş, evde iş, iş, iş, iş...

6.2.11

Çocuksuz Yarıyıl Tatili

Yarıyıl tatilinin ilk haftası Nemo babasında, Süzmebal dedesiyle Uludağ’da, biz evde başbaşa geçirdik. Bir haftaya döneceklerini bilince hiç sorun değil, hatta akşamları ev müzik dinleyecek kadar sessiz olduğu için eski plakları bile ortaya çıkardık, kucakta laptop müzik dinleyerek çalıştık. Yalnız Shrek Perşembeden beri seyahatte. Nemo Pazar sabahı gittiğine göre Cumartesi akşamı gelmeliydi ama elbette gelmedi. Dünden beri gönderdiğim sms'ler de cevapsız. Şaşırdım mı? Hayır. Hafta ortası gibi tahmin ediyorum; benim yeterince kızdığım ve üzüldüğüme kanaat getirdiğinde veya Nemo "hadi artık ben gideyim ki evde ödevlerimi bitireyim" dediğinde belki...

Evde yalnız olmak tuhaf, nasıl bir his olduğunu unutmuşum. Gerçi Paris var ama yine de bu alışılmadık bir durum. Evde bekleyen olmayınca otomatikman işten daha geç çıkıyor insan. Daha önce kesin bahsetmişimdir, yalnız olunca salonda değil, tv karşısında oturuyorum bir de. Kucağımdaki laptopa rağmen tv'yi de görebilmek için karşısındaki kanapeye yan oturup ayaklarımı kanapeye uzatıyorum; o oda biraz daha soğuk olduğu için bacaklarımın üstüne bir battaniye alıyorum; Paris ayaklarımın üstüne yatıp uyukluyor. Aynen böyle...

Cuma gününden Cumartesi için bir arkadaşımla program yaptık. Güneşli bir Cumartesi günü Beyoğlu'nda bir takı sergisinde buluşmak, House Cafe'de oturup salata yemek ve sergi dolaşmaktan güzel bir program olamazdı. Gerçi sergi dolaşma kısmına zaman kalmadı, çünkü çok sık görüşemiyoruz ve buluştuğumuzda konuşacak o kadar çok şey oluyor ki başka şeylere zaman kalmıyor. Üstelik bu kez co-marketing olarak tanımlanabilecek bir projemiz de var. Bir dahaki sefere sergi gezmek üzere daha yakın zamanda buluşmak üzere ayrıldık.
Buluştuğumuz sergide kahve, sıcak çikolata, madlen ve draje çikolatalar ikram ediliyordu. İncecik olan sevgili arkadaşım kahveyi homeopatik tedavi gördüğü için, sıcak çikolatayı ise çok kalorili olduğu gerekçesiyle reddetti; sonra cafede salata ısmarladı, ve bana bir kez daha, ince ve zarif insanların, yediklerine dikkat ettikleri ve her fırsatta sağlıklı yiyecekleri seçtikleri için öyle olduklarını hatırlattı, yoksa çikolata, pizza yemelerine rağmen değil...
Bu aralar biraz kötü beslenip 2 kilo kadar geri aldığımı üzülerek itiraf ediyorum. Biliyorum ki bu yüzden kötü hissedersem daha da beter olur, sadece kendime sağlıklı yiyecekler hazırlamaya üşenmemem gerekiyor, çünkü o zaman tekne kendiliğinden doğru rotaya geri döner. Özellikle işe gitmeden önce kendime kahvaltı hazırlamak çok iyi geliyor.
Geçen hafta bu alışkanlığımın bozulmasına bir sebep daha var; o da yeni atanan genel müdürümüzün bir kadın olması. Yaptığımız işleri anlayana kadar ilk izlenimin dış görünüşe bağlı olarak oluşacağının farkında olduğumuz için yönetim kadrosundaki tüm kadınlar olabildiğince ciddi ve şık giyinmeye başladı. Bense zayıflayana kadar alışveriş yapmayıp eldekilerle idare etme kararında olduğum için biraz zorlanıyorum doğrusu. Dolabın karşısında veya giyinip soyunarak geçirdiğim zaman arttı; sağlıklı kahvaltılara zaman kalmadı. Paradoksal bir durum...
Geceleri okuduğum şeyleri paylaşmanın bir yolu olarak hepsini bir blogda toplamak gibi dahiyane bir fikrim var :-p İngilizce kaynaklardan doğal beslenme, yaşam tarzı, ilaç ve kozmetik sektörünün bize öğrettiği tüm yanlışlar gibi konuları, kısaca sağlıklı yaşama dair her şeyi okuyorum; bundan sonrakileri Türkçe bulunabilecek şekilde özetlersem hem ben, hem de bu konuları google'da arayanlar bulabilir diye düşündüm. Biliyorum, çok yeni bir fikir değil, ancak nasıl ve ne niyetle yapıldığı da önemli. Fikir tamam; şimdi en zor zor kısmına geldik, isim bulmak!