30.8.08

Öncesi-Sonrası

Sonunda bitti:) Söz verdiğim gibi "öncesi-sonrası" fotoğraflarını paylaşıyorum. "Öncesi" fotoğrafları 2 sene önce evi alırken çektiklerimiz, tadilata başlamadan önce çekmeyi akıl edemedim nedense. Hoş alt kattaki komşu tavanım kabardı diye şikayet etmese, tesisatçılar küvet kırılmak zorunda demese hiç kalkışmazdık, eski meski ama idare ediyordu işte... Eski evsahibinin aynasını çok sevdiğim için onu kullanmaya devam ettiğime de dikkatinizi çekerim. Yapmışken güzel olsun, modern olsun diye hemen bitişiğindeki küçük tuvalet de yenilendi. Küçük tuvaletteki duşu iptal ettirip dolap ve çamaşır makinesini koyacak yer çıkınca banyo dolapları da daha şık olabildi.

Aşağıda da küçük tuvaletin öncesi-sonrası... Tabi soldaki yine biz evi almadan önce çekilmişti. Benim ilk yaptığım şey de perdeleri sökmek oldu. Buradaki aynayı da ne yazık ki almışlardı, yoksa kesinlikle onu da hala kullanıyor olurdum.

Böylelikle banyodaki kozmetik, saç kurutma makinası, havlu gibi şeylerin duracağı dolap da daha zarif olabildi. Aşağıda solda, küçük tuvaletteki işlevsel dolabı, sağda da onun sayesinde daha şık ve zarif olabilen banyo dolabını görüyorsunuz. Onun yerinde eskiden çamaşı makinesi ve kozmetik-havlu dolabı duruyordu.
İşte böyle... Kalan eksikler, banyodaki aynanın üstüne aplik, lavabo dolabının üstüne sabunluk vs seti ve havlupanın önünde duracak şık bir çamaşı sepeti, ama hiç acelesi olan şeyler değil, bir gün rastlanılıp alınacak şeyler.

24.8.08

Yaz Yorgunu

Nasıl bir yorgunluk bu anlamadım. Cuma gecesi 00.30 gibi yattık; sabah bir uyandım ama yeniden daldım ve esas o son bölümde dinlendiğimi hissettim. Zannediyorum ki ilk uyandığımda haftaiçi 7'de uyanmaya alışık iç saatim uyandırdı, ikinci parti uykudan sonra saat 10 filan oldu. Panjurlar da kapalı, ne kadar zamandır havanın aydınlık olduğunu sezme şansım da yok. Shrek sonunda kalktı, ben neredeyse tekrar uyuyacağım. İçerden seslendi, "saat kaç biliyor musun? 1!!". Bende bir kalkacağım da ne olacak hissi var zaten bir süredir...
Öğleden sonra biraz banyo dolabı yerleştirme, biraz kitap okuma, kitap okurken biraz daha kestirme şeklinde geçti. Akşam Shrek bir arkadaşımızı hatır sormaya aradı, o da hadi yemeğe gelin deyince atlayıp gittik. O kadar uyuyunca gece yatmamız bu kez 2.30'u buldu. Neyse ki Pazar sabahı 10 gibi kalktık da bütün gün uykuda geçmedi. Geçen gittiğimizde aldığımız bir şeyi geri vermek için Ikea'ya gittik ve birkaç ıvır zıvır alıp eve döndük. Neredeyse yine uyuyacaktık ki bir film seyretmeye başladık da uyanık kalabildik.
Tatile ihtiyacım var. Beynimi boşaltmaya, uyanmaktan zevk almaya, bir şeyleri istemeye, mesela "hadi denize girelim" filan demeye ihtiyacım var. Kalacağımız yer hemen deniz kıyısında olsun, kahvaltıdan önce bir yüzüp çıkıverebilelim, denizi tertemiz, pırıl pırıl olsun, su ne çok soğuk, ne sıcak olsun, öyle çok katlı otel, tatil köyü filan değil, küçük bir motel, hatta pansiyon olsun. Adında "beach" geçmesin, kahvaltısı güzel olsun, "ben ekmek, reçel yemiyorum, bana omlet yapar mısınız?" diyebileceğim bir ortam olsun, ama odalarında klima da olsun. Önünde küçük bir kumsalı veya taşlığı, üstünde tahta şezlongları, saz şemsiyeleri olsun.
Datça'da veya yakınlarında böyle bir yer var mıdır acaba? Shrek'in Ege-Akdeniz kıyılarında görmediği bir orası kalmış; ben çook yıllar önce gördüydüm ama hatırlamıyorum bile. Selimiye tarafını tavsiye edenler oldu ama fotoğraflarına bakınca deniz öyle akvaryum gibi değil sanki. Eminim güzeldir ama ne de olsa Datça'ya kıyasla içerde kalıyor, daha kapalı bir koy...
Eylül'ün ilk veya ikinci haftasında 9-10 günlüğüne gidelim diyoruz. Dönüşte belki yolu bölmek için Ayvalık'ta 2-3 gün kalırız.
Tavsiyesi olan varsa sevinirim...

19.8.08

40 Yaşından Küçükler Giremez

Uzun süredir gördüğüm en neşeli, en sempatik film... Mamma Mia!
Başından sonuna Shrek'le elele, ikimiz de başından sonuna gülümseyerek, zaman zaman bir kahkaha atarak, hatta ben oturduğum yerde dansederek seyrettik.
Ama bu kadar zevkle seyretmek için gençliğinde Abba dinlemiş, onların şarkılarıyla dansetmiş, Grease, Hair gibi müzikallere üçer beşer kez gitmiş, tüm şarkılarını ezberlemiş olmak lazım.
Benim yanımda oturan, yirmili yaşlarının başlarındaki, Meryl Streep çıkınca "aa bu Şeytan Prada Giyer'deki kadın değil mi?" diyen kızlar sıkıntıdan patladı mesela.
Meryl Streep'i zaten çok severim, yine muhteşemdi... Bu kez oyunculuğunun yanısıra şarkılarıyla, danslarıyla hayran bıraktı kendine. 59 yaşındaki Meryl Streep'in karşısında 55'lik Pierce Brosnan daha yaşlı duruyor valla. Meryl Streep daha 50'sine gelmemiş Colin Firth'ü bile cebinden çıkarır üstelik.
Fazla anlatmayacağım, gidin görün, ama sözüm veteranlara:)

18.8.08

Misafir Projesi

Esas banyo hala bitmedi (dolapları bitmediği için) ama küçük artık tamam. Pembe cam bardak ve çanaklardan bir grup yapıp aynı renk bir havlu asarak süsledim bir de. (Öncesi-sonrası yazısı öbürü de bittikten sonra) Birkaç tane gri veya beyaz el havlusu almalı. Gri veya beyaz, pembe değil ki aynı seriyi büyük banyoda da kullanabileyim. Misafir geldiğinde nasıl olsa öncelikli olarak banyoya yönlendirip ancak o doluysa küçük olanı göstereceğiz. O kadar itibar gösterdiğimiz, iyi ağırlamaya çalıştığımız insanları niye daracık yere sokalım ki? Bu Pazar günkü misafirlerimizin başka şansı yoktu tabii.
Shrek’in maket tren grubundan tanıştığı bir arkadaşı ve eşi bize geldiler. Onların evine iki kez birlikte gitmiştik zaten, yani eşiyle de tanışıyoruz. Karı-koca bankacı, çok zeki, çok efendi, çok alçakgönüllü insanlar. Onlarla hoş vakit geçirmenin ötesinde ikram edeceklerimizi planlamak ve hazırlamak da başlı başına bir eğlence benim için. Her misafiri bir proje gibi ele alıyorum ya...
Haftasonu geç kahvaltı edildiği için normalde biz öğleden sonra 4-5 sularında öğle-akşam yemeği arası bir öğün yapıp günün yemek faslını kapatırız zaten. Ancak gece acıkırsak ufak bir atıştırma olabilir. Onlar için de aynı olacağını düşünüp yemek kadar ağır ve detaylı olmayan, ama çay yanında yenebilecek bir menüde karar kıldım. Hamurişi ağırlıklı olmaması da ayrı bir kriter tabii. Yapması zor olmamalı. Ayrıca sunumu şık olmalı. Gösteriş yapar gibi sekiz çeşit olmamalı. Proje dedim ya detay çok...
Sonuçta ortaya ıspanaklı kiş, rokalı közlenmiş domates salatası ve maydanoz soslu közlenmiş biber ve ızgara patlıcan çıktı. Evde (yeni) yapılmış bir ekmek de güzel olurdu ama onu araya sıkıştıramadım, geçen haftaki focaccianın kalanını buzluktan çıkarıp kızarttım.
Fotoğraflar biraz aceleye geldi, sofraya götürmeden önce çaktırmadan çekiverdim.
Kiş tarifi her yerde var zaten. Hamuru 2 bardak un, 150 gr tereyağı, 1 yumurta sarısı ile yapıp buzdolabında dinlendirdim. Biraz kızarana kadar pişirip üstüne kavrulmuş ıspanak, bir küçük kutu krema, 2 yumurta, tuz, karabiber, muskat karıştırıp koydum. Üst harcına lor peyniri koyacaktım ama unuttum.
Rokalı közlenmiş domates salatasının ise tarifi isminde. Küçük rio domatesleri yarıdan kesilip kesik kısımları üste gelir şekilde tepsiye diziliyor; üstlerine zeytinyağı, incecik dilimlenmiş sarmısak, çekirdekleri çıkarılmış siyah zeytin, tuz, karabiber konup 15 dk fırınlanıyor. Roka ile karıştırıp, üstüne süs niyetine eski kaşar yaprakları atılınca, bir de limon-zeytinyağı, işte tamam.


Maydanoz soslu közlenmiş biber ve ızgara patlıcanın da tarifi isminde ama maydanoz sosunu anlatmak lazım. Yarım demet maydanoz, bir limonun suyu, limon kabuğunun rendesi, zeytinyağı, biraz dolmalık fıstık, biraz eski kaşar rendesi, tuz, karabiber... hani neredeyse maydanoz pestosu. Bu sosu maydanoz-zeytinyağı-soya sosu üçlüsüyle de yapmıştım ama o zaman daha keskin oluyor, böyle daha salata gibi.
Akşam misafirlerimiz gittikten sonra Shrek şimdiye kadar gördüğü en iyi akşamüstü ikramı olduğunu söyledi; şık, sıradışı, lezzetli, hafif... Ben de dört köşe tabii.

10.8.08

Haftasonu Gevezeliği

Hayır, diyeti bozmadım. Hatta Cuma gününden bu yana her tartıya çıktığımda (sabah-akşam) -7 ,5 kg'da olduğumu görünce daha beter havaya girdim. Ben yemiyorum diye bir süredir eve ekmek almayı unutur oldum. Cumartesi sabahı kalkıp buzlukta hiç ekmek kalmadığını görünce Shrek için acele yollu bu kahvaltılık ekmek/muffin/pişi arası şeyleri yapıp ben dokunmadım bile. Ama haftasonu şerefine, haftaiçi sadece peynirden ibaret olan kahvaltıma menemen eklemiş olmak ziyafet gibi geldiği için hiç de özenmedim doğrusu. Tarifi burada. Kolay kolay bir şeyi beğenmeyen Shrek çok beğendi, kahvaltıda üçünü, akşam yemeğinde kalan üçünü yedi bitirdi. Yarım ölçü yaptığım için sadece 6 taneydi zaten. Yumurta oranı fazla olduğu için istediğim kiloya indikten sonra benim de beslenme düzenime uyar diye düşünüyorum.
Shrek'in Fransa'dan üç günlüğüne gelmiş bir arkadaşı ve ailesini Pazar sabahı Boğaz'da kahvaltıya davet etmiştik. Karı-koca-üç çocuk oldukları için (dolayısıyla hep birlikte arabaya sığmayacağımız için) önce beni gazetelerimle birlikte Hisar'a bırakıp onları almaya Taksim'e gitti, ama Ayasofya'nın Pazartesi kapalı olduğunu öğrendikleri için öğleden önce oraya gitmek istemişler. Shrek de onları Ayasofya'ya bırakıp öyle geldi. Bahaneyle Hisar'da kahvaltı etmiş olduk.
Akşam yemeği saati yaklaşırken evde ekmek olmaması yeniden gündeme geldi. Shrek "dünkünden yapsana yine" dedi ama başka bir şey deneme fırsatını kaçırır mıyım hiç? Hızlı yapılacak bir tarif için hızlı bir internet turu attım ve focaccia denemeye karar verdim. Onun tarifi de burada. Shrek "bunları tekrar yapılacak başarılı tarifler olarak defterine yazıyorsun değil mi?" dedi; demek ki çok iyi olmuş.

Haftasonlarını kısa tatiller olarak geçirmek lazım, ama biz ne yapıp edip başka bir işler buluyoruz galiba. Bu haftasonu da Shrek'in haftaiçi vereceği eğitim slaytlarını hazırlaması gerekiyordu. O yüzden ekmek yapmak dışındaki bütün zamanımı ya ona yardım ederek, ya da yanında oturup internette dolaşarak geçirdim. Şu aralar ev organizasyonuna taktım ya kafamı, sürekli organizasyon/dekorasyon fikirleri veren siteleri okuyorum. Bahçeli bir evde kocası, üç çocuğu, bir kedisi ve bir köpeğiyle yaşayıp dikiş-nakışla hayatını kazanan Amerikalı kadınlardan sıkıldım; onları okumuyorum. Yeni bir fikir değil ama en sonunda uygulayacak vakit bulduğum için ayakkabılarımın fotoğraflarını çektim, "imelda" isimli bir dosya açıp hepsini içinde topladım. Antredeki ayakkabı dolabının içindeki raflarda, bir kısmı kutuların içinde, bir kısmı açıkta duruyor. Fotoğrafları basıp kutuların üstüne yapıştırarak hepsini dağıtmadan aradığımı bulabileceğim. Kutuları bir örnek hale getirmek de hoş olurdu, ama o kadar delirmedim daha. İtiraf etmeliyim ki, bu organizasyon sevdasında, Hotiç'in seri sonu mağazasından altı çift ayakkabı almamın payı büyük. Geçen sezon diye 29 ve 39 YTL'ye düştüklerini görünce gözüm döndü. Biliyorum, çok abarttım, ama haksız mıyım?
Ayrıca bu yaz ne sezonda, ne ucuzlukta kendime hiçbir şey almadım (-mıştım). Ben dükkanlarda bir tur atacak vakit bulana kadar bir şey kalmamış zaten. (Bu da bahanesi) Shrek sağ alt köşedeki siyah platformluyu kutu içinde tutmamı istedi. görmeye tahammül edemiyormuş:)) Ama diğerlerini beğendi. "Sabahları kıyafet seçme ve bulamadığın için söylenme faslına bir faydası olacak mı?" diye sordu. E evet, en azından altına uygun ayakkabı olmadığı için giyemediğim şeylerim kullanıma girecek, bu da sabah dolap-önü sendromunu hafifletecek tabii... öte yandan, hepsi işe uygun değil, farkındayım.
Bu hamaratlığın bir nedeni daha var; kendimi ve evi İpek Hanımsız yaşama alıştırıyorum. Geçen Ekim'de, Nemo gelecek, akşamüstü okuldan geldiğinde her gün onu karşılayıp ben gelene kadar 2 saat ilgilenecek biri gerekecek diye İpek Hanımı bulmuştuk. Sonra Yargıtay işi ortaya çıkınca haftada 3 gün diye anlaştıydık; bir daha da üstünde konuşmadık. Ama baktım hem dünyanın parasını veriyoruz, hem de kadın sıkıntıdan birşeylerin yerini değiştiriyor, kendine göre organize ediyor, her eve geldiğimizde bu sefer ne yaptı acaba diyerek endişeyle içeri giriyoruz. Özellikle Shrek o kadar kızıp kendi kendine bağırıp çağırıyor ki, ben daha çok alevlendirmemek için kendi kızdığım şeyleri içime atar olmuştum. Tamam, bizim evde çok ıvır zıvır var, toplayayım derken saklamış oluyor, niyeti iyi aslında, ama ben bu sinir harbine dayanamıyorum artık. Neyse, sonuçta İpek Hanımı arayıp "belli ki Nemo'nun bizim yanımızda yaşamasına daha bir sene var, sırf ev işi için haftada üç gün gelmene de ihtiyacımız yok, haftada bir gelirsen sevinirim, başka bir sürekli iş bulursan onu da anlarım" dedim; şimdilik haftada bir gelmeyi kabul etti. Zaten o toplayacak nasılsa diye iyice tembelleştiydim. Halbuki birikmeden toplayınca veya kolay toplayacak şekilde organize edince çok daha mutu oluyorum. Neredeyse yirmi senedir nasıl yapıyorduysam yine öyle işte...
Henüz çözemediğim bir şey var yalnız; bizim sitede görevliler çöpleri 9-14 ve 16'da alıyor, çöpü daha erken dışarı koymak da yasak, kapılara "bazı sakinler çöpü erkenden kapının önüne koyuyor, akıyor, kokuyor, sakın yapmayın" diye yazılar astılar. Gerçi bizim çöplerimiz akıp kokmuyor, çünkü çöp öğütücümüz var, ama ben yine de sokak kapısının dışında duracak, çöp kutusuna benzemeyecek bir şey, mesela dekoratif bir sepet içinde saklı çöpkutusu arıyorum; daha doğrusu dışarılarda gezsem arayacağım. Üstü hasır kaplı çöpkutuları gördüm ama kenarlarında kapak açma pedalıyla ben çöpkutusuyum diye bağırıyorlardı, istediği kadar dekoratif olsun... Karşı komşumuzun kapısının önünde, üzerinde süsler olan dev bir damacana duruyor, göz deliğinin üstüne asılı bir de kocaman süs var, yani pek özenli, pek süslü; ben öyle küt diye bir çöpkutusu koyarsam olmaz. Hatta gidip karşı komşunun kapısının bir fotoğrafını çekeyim de tam olsun...
Yazının başlığını "Haftasonundan Haberler" diye atmıştım, ama bu haberden çok gevezelik oldu...

4.8.08

Haftadan Haberler

Sonunda lavabo altı dolabını (rafı demek daha doğru aslında) ve diğer banyo dolabını bugün ısmarladım. Adam 20 gün sonra teslim ederim dedi, ama ben ısrar edince sonunda 15 güne peki demek zorunda kaldı. Ne acelem varsa...
Yeni hakim Nemo'nun mahkeme sonlanana kadar benim yanımda kalmasını istediğim tedbir kararını reddetti. Bir dilekçe daha verdik, bu kez kişisel ilişki talebiyle (bu, yaz tatili için bir süre ve kışın haftasonları almaya razıyım demek). Hakim ertesi gün tatile çıktığı için dileçeye bakmak nöbetçi hakime kaldı. Bugün Kalem'le konuştum, "nöbetçi hakimin karar vermesi zor, ama ümit kesilmez" dediler. Reddetmesi değil de, bir karar vermeye çekinmesi ihtimali yüksek. Yarın sabah yine arayacağım, olmazsa atlayıp Sirkeci'ye gideceğim. Öyle de çok işim var ki ofiste, yarın iki, öbürgün bir konferans görüşmesine girmem lazım, hepsi birbirinden önemli.
Susan Miller Ağustos falımda "6 Ağustos civarında (4 gün öncesinden 10 gün sonrasına kadar), akraba veya komşu gibi biriyle ateşli bir tartışma" olacağını söylüyor. Ümitlerimin boşa çıkması da muhtemelmiş. İnsanlara tımarhaneden kaçmış gözüyle baksam fena olmazmış. Bu kadar ateşli bir konu ortaya çıktığında, karşıdaki belden aşağı vuruyor gibi gelebilirmiş. Bu kişiyi tahrik edersem (ya da etmesem bile) şiddetli, tuhaf, ölçüsüz, ve muhtemelen hayal bile edilemez bir karşılık görecekmişim. "Kaplanı uyandıracak hiçbir şey yapma - bırak uyusun" diyor. Bu bir deyim olsa gerek. Aklıma tek gelen aday Mammut tabii. Nöbetçi hakim tedbir kararı verecek, Mammut da bunu duyunca delirecek mi acaba? Ama banyo dolapları daha bitmedi ve banyoya girmesi gereken bütün ıvır zıvır Nemo'nun odasında yığılı...
Shrek'in eşyalarını taşıdığımız zaman düzenleyecek, fazlaları atacak zaman ayıramamıştık. Şimdi kapalı balkona yığdığımız alet edevatı düzenledik, ikea kutulara koyduk, hatta ben üstlerini etiketledim. Kablolar-HiFi, elektrik malzemeleri, şarj cihazları, havye takımı, boyalar-vernikler, tutkallar, el aletleri, vidalar, maket tren diarama malzemeleri, slaytlar ve slayt makinesi, kayak portbagajı ve daha neler neler... Benim de boyalarım, kırtasiye malzemelerim, oyuncak ağaç işleme tezgahım, boncuklarım, yünlerim ve dergilerim olmasa belki bu kadar malzemeyi saklamayı anlamayabilirdim ama tencere dibin kara, seninki benden kara:)
Bir dolu şey de çöpü boyladı bu arada. Hatta en son 1991'de Açıkdeniz Yarış Klubü'nün verdiği trofe plaketini bile attım. Tümden yok etmeye gönlüm razı gelmedi, atmadan önce fotoğrafını çektim. Ödülü alırken çekilmiş birkaç fotoğraflar da var zaten. Halbuki bir zamanlar ne kadar değerliydi. 90-92 senelerinde yarıştığım yatın ekibinin belki de en sadık üyesi olarak nasıl da gurur duyardım; kendimi gerçek bir yelkenci, gerçek bir ekip üyesi gibi hissediyordum. Oysa eş kontenjanından ekibe alındığım aşikar. Zaten eş bir bahaneyle gelmediği halde benim gittiğim tek bir yarış oldu; sonra da ekip tümden dağıldı. Şimdi birkaç fotoğraf, hala atamadığım bir yelken kıyafeti, hatta 470 yaptığım yarım sezondan kalma bir trapez yeleği ve yelken çizmesi duruyor hala. Bir sonraki temizlikte onlar da gider.
Ben plaketi atayım artık diye Shrek'e bahsederken içimde bir tür kızgınlık olduğunu fark ettim. Pek göstermiyordum sanırım ama ben ekibe gerçekten değer veriyordum, yarışmayı seviyordum, oysa hayatımdan yok olup gittiler. O zaman Shrek de geçen gün Süzmebal'ın adada diğer çocuklarla olan dialoğunu anlattı. Salda yanlarına gidip arkadaşlık etmeye çalışıyor, onlara birşeyler söylüyor, onların peşinden denize atlayıp çıkıyormuş; sonra diğerleri öbür sala veya karaya gidiyor, Süzmebal bir süre sonra farkedip peşlerinden gidiyormuş, ama hiç bozuntuya vermeden. Babasının yanına geldiğinde de onlardan "arkadaşlarım" diye bahsediyormuş, ama diğerlerinin ilgilendiği filan yokmuş. Sen de o hesap dedi bana... O zaman öyle gelmemişti ama haklı galiba.
Unutmadan eklemek istediğim bir konu daha var. Şu benim et-yumurta-peynir-ot (modifiye Atkins) diyeti sonucunda verdiğim kilolar 6,5'ta takıldı kaldı, bir türlü inmeye devam etmiyor, ama geçen haftaki check-up'ta da aklandı. HDL'm (iyi kolesterol) 67'ye yükselmiş, check-up doktoru spor yapmadan normalde 60'ın üstüne çıkmaz, ne yapıyorsanız aynen devam edin dedi.