21.6.06

Nemo Geldi:)))))

Kendiliğinden olmadı tabii. Ya olmazsa diye burada yazmamıştım, yaz tatilinde birlikte kalmamız için iki hafta önce Aile Mahkemesine ara tedbir kararı için başvurdum ve geçen hafta karar çıktı: 45 gün benimle kalacak, bu kararın tebliğiyle birlikte baba buna engel olmaya veya kaçırmaya kalkarsa yasal işlem başlayacak. Bu ikinci bölüm öyle önemli ki, bu tebligatı almadan biz gidip Nemo'yu alsak, önce kaçırıp sonra da "suç olduğunu bilmiyordum" diyerek sıyrılabiliyor. Neyse, tebligatı geçen Cuma alınca haftasonu pazarlık başladı.
"Mahkeme kararı umurumda olduğundan değil, sordum avukatlarıma, 1-3 ay arası hapis cezası varmış, e artık bana yakışır dedim, paraya bile çevirtmem, ama Nemo'ya bahsettim, çocuğun gözleri parladı, öyle olunca ben de vereyim bari, annesiyle tatil yapsın biraz". Ben de tabi tabi, ama bak hiç olmazsa çocuğa sormana yaramış, mahkeme kararı olmadan ona sormuyordun dedim, bu çerçevede konuştu durdu. Asıl derdi başka tabii, oğlunun yanına ancak annesi, anneannesi, ablam, eniştem filan yaklaşabilirmiş, Nemo'yla konuştuğunda başka bir erkeğin (Shrek'i kastediyor) lafını duyarsa ne olacağını biliyormuşum.
Pazartesi biraz daha konuştuk, itiraz etmeden getirirse sonra esas duruşmada "koşulları biliyordu, kabul etti sayılır" dermişiz, o yüzden önce itiraz edip sonucuna göre davranacakmış. öyle işlemiyor hukuk, sen önce karara uy dedim ama bana inanacak hali yok ya.. Neyse sonunda akşamüstü aradı, anneme gelin, ben de hemen geliyorum dedim; 17'de geldiler, imzalı teslim tutanağı istedi (o umursamadığı hukuk kendi kurallarını sonunda dayatıyor işte).
Hepimiz biraz şaşkınız şimdi. Oyun oynuyoruz, oyuncak almaya gidiyoruz, biraz bahçeye çıkıyoruz, benim evin bitmesi için gün sayıyoruz. Ne yapmak istersin dediğimde ilk söylediği "maske yaparız" oldu. Neler iz bırakıyor çocukların aklında.. Biz bir kitaptan bakarak maskeler yapmıştık, taa iki sene önce.
Dün gidip birkaç tişört, şort, bir sandalet, biraz çamaşır aldık, çünkü üstünde bir kot ve lastik ayakkabı ile gelmişti.
Bugün de gidip mayo alacağız, çünkü havuza gitmek istedi. "Tatile gitmek ister misin? Uçağa binelim mi?" dedim ama o evinde olmayı özlemiş.
Kendi evimize bir geçsek, o zaman maskeler, dondurmalı pastalar yapmaya başlarız. İşe filan gitmiyorum tabii. 4 hafta iznim var, ikisini şimdi, ikisini 45 günün son iki haftası olarak kullanırım.
Çok uzun süre ayrı kaldık çoook.
İşte böyle:))

11.6.06

Bakmak Bedava

"Country" tarzı gerçekten "Countryside"da yaşayanlara bırakılmalı diye düşünüyorum. Koca şehrin ortasındaki apartman dairelerinde böyle bir dekorasyon tarzını da özenti diye tanımlıyordum. Bugüne kadar. Çünkü web'de gezerken rastladığım bir site (galiba İngiliz, dikkat bile etmemişim) hoşuma gitti. Baştan aşağı herşey değil belki, ama bir dolu fikir gözüme hoş geldi. Unutmayayım diye buraya koyayım dedim (bu fikir de portakal ağacından).

Bank fikrini sevdiğimi bu bankları görünce fark ettim. Evimin girişinde buna uygun bir yer yok ama kapalı balkon böyle bir köşeyle değerlendirilebilir. Tabii yanına bitkiler vs.

Demir divan/kanape/yatak fikrini sevdiğimi zaten biliyordum. Ikea'daki iki modele de bakıp duruyorum, ama heves etmekten vazgeçsem iyi olacak. Böyle bir yerim yok çünkü...
Bir duvar dolusu fotoğraf veya resim kompozisyonlarını da çok severim. Belli ki yalnız değilim...
Bir de bunlar var. Amerikan kataloglarında çok rastladığım, burada niye olmadığını hiç anlamadığım ütü masası dolabı, gezi anıları sergilemek için bir köşe ve kartpostal sergileme standını fotoğrafları koymak için kullanma fikri.


Olmayacaklar şeyler değil...

8.6.06

İçaçıcı Yazı İsteyen Okumasın

Annem dün okula Nemo’yu görmeye gitti. Bir teneffüs görüşmelerine izin vermişler, sonra çıkmış. "Buradan da mı kovuluyoruz" diye sorunca müdür "babasına laf anlatamıyoruz, olay çıkmasını istemiyoruz" demiş. Öğretmeni de "seneye artık zaptedemeyecek" demiş, çünkü annem geçen gittiğinde (Mammut’un üstüne yürüyüp dışarı attırmaya çalıştığı ve görüştürmediği sefer) tam çıkarken Nemo koşup arkasından yakalamış, vedalaşmışlardı; meğer babasının elinden kurtulup fırlamış, o dur demesine rağmen durmamış.
Annem teneffüste beni arayıp konuşturmadı. Okuldan ayrıldıktan sonra arayıp bunları anlattı.
Akşamüstü feribot çıkışında Mammut yolunu kesmiş. Önce tehditler, seni buraya mıhlarım, şikayetini geri çek, bir ay yatar çıkarım, sonra bütün sülaleni mıhlarım gibi sözler savurmuş; sonra annemin zayıf noktasını yoklamış, ben seyahate giderken çocuğu zaten sizin yanınıza bırakacaktım, ama annesi ve o adam görmeyecek çerçevesinde ittifak arayışına girmiş. Sonunda gelip annemin apartmanında komşulara duyurarak ettiği hakaretler için özür dilerse annem de o olaydan dolayı şikayeti geri çekebilir gibi bir uzlaşma ihtimali ile ayrılmışlar. Annem kurtulmak için düşüneceğimi söyledim diyor ama ona da çok güvenemiyorum.
Ben kaç zamandır gitmiyorum. Hukuki mücadeleden vazgeçecek kadar değil, ama birebir çatışmadan kaçınacak kadar yıldırdı beni. Velayetin kimde olduğu da fark etmiyor; babanın görüşmesini sınırlayan/düzenleyen bir mahkeme kararı çıkana kadar bu yaptıkları suç bile değil. Üzgünüm oğlum.
Geçenlerde, şu evimi paralarken gören olmadığı için beraat edeceği davanın duruşmasında karşılaştık Mammut’la. Temmuz’da sünnet düğünü yapacakmış, hiçbir şeyi eksik olmayacak oğlumun dedi. “Annesi olarak bilmek senin de hakkın” deyince ben de ”madem annesi olduğumu hatırlıyorsun, niye görmeme izin vermiyorsun” dedim. Efendim, ondan izin alırsam görebilirmişim, sormadan gitmemi istemiyormuş. Hokkabaz ve pamuk şekerci çağırır gibi annesini ısmarlıyor oğlunun sünnet düğününe. Ama annesi eksik olacak. Üzgünüm oğlum.
Şirketteki bir abimiz (benim de bağlı olduğum fabrika müdürü, ki ara ara hep sorar, ben de anlatırım), iki gün önce, bir gelişme olup olmadığını sordu yine. Ben de anlattım, hakaret ve tehditler sonunda yıldırdı dedim. Normal karşıladı, “eh, yalnız bir kadına yapılabilecek en kötü şeyi yaptı” dedi. “Yalnız bir kadın”, ben kabul etmek istemesem de, böyle görülüyorum işte. Oysa, hep yanımda olan, hep yanında isteyen, uyurken sarıldığım bir sevgilim var benim. Nedenini anlamıyorum ama bunu taahhüt etmek ve insan içinde resmen “biz” diye durmak istemiyor sadece; bir de Nemo bir gün gelirse çıkmak için kapıyı aralık bırakıyor işte. Deniz ortadan kaybolup Aliye "anılarımda kal" dediğinde ve Deniz "peki o zaman" deyip ülkeyi terkettiğinde de Aliye Deniz'i terketti diye yorumladı.Bu arada 4 haftada 6 kilo verdim ama iki haftadır çakıldım kaldım, 5 ila 6 kilo arasında gidip geliyor. Henüz sığmadığım hiçbir giysiye sığar hale gelmedim, sadece zaten giydiklerim bollaştı o kadar. Hiç de bozmadım valla, et/tavuk/balık/yumurta, salata, sebze, kepekli ekmek, light beyaz peynir yiyorum sadece; ara sıra bir light meyvalı yoğurt o kadar. Bir tek bu Cumartesi dayanamadım, bir duble rakı içtim, ama Heybeliada’da, deniz kenarında, yanında ızgara balık varken sayılmaz. Şirketteki daha önce diyetisyenle zayıflamış arkadaşlara soruyorum, takıldığınızda özel bir şey yaptınız mı diye; sadece sabret diyorlar.
Önümüzdeki hafta demin bahsettiğim fabrika müdürünün oğlunun düğünü var. Bu bedende yazlık düğüne giyecek birşeyim yok. Alacak param da yok. Zaten böyle ara bir bedende, tam rejimin ortasında alasım da yok. Aslında düğüne gidesim de yok ama ayıp olur.
Ev de aynen duruyor. Bir tek mutfakla yatak odasındaki gömme dolabı yerleştirdim. Bugün boyacılar girecek, Pazartesiye parkeci. Sonra son kat boya için tekrar boyacılar. Bu arada yeni bir piano tamircisi buldum, üç sene önce yapanlarla 5 kez konuştum, gelmeye niyetleri yok. Üstelik bu adam bana pianomun çok tatlı bir sesi olduğunu, tamir ettirmeye değeceğini söyledi. Tuşların altındaki keçeler uygun değilmiş, daha önce değiştirenler kalın tip koymuş. Tuşları aldı gitti. Mekanizmayı da söktü, alıp gidecekti ama sonra geldiğinde halledebileceğini söyledi. “Kim çalıyor?” diye sordu, “çocuk mu, siz mi?”; “ben” dedim, “epeydir çalmıyorum ama tamir olunca çalacağım” dedim…