10.12.12

Haftasonu İzni

Noel yaklaşıyor diye herhalde, son ay en çok "Lebkuchen" başlıklı yazıma girilmiş. Yalnız ikinci sırada niye "Ahşap boyama anıları" var, ona bir anlam uyduramadım. Bunca zaman sonra nereden aklıma geldi, ne dürttü de blogger'a girdim onu da bilmiyorum. Zamanıymış herhalde...
Ağustosta annemin yanına gittiğinden beri Nemo'yla ayda bir 1 saat görüşüyorduk. Geçen haftasonu, uzun bir prosedür tamamlandıktan sonra, "izinli" eve geldi. Cuma akşamı koruyucu ailesi annemden teslim aldım, nöbetçi sosyal hizmetler uzmanı huzurunda, tutanaklı filan, pazar akşamüstü de aynı şekilde geri verdim. Bu ne biçin bir kader ben anlamadım. Elbette Erdek'ten alıp bırakmalar, yarısında bulamamalar, icra memurları vs ile kıyaslanmaz, bu düzen bin kat iyi, sonuçta okuluna devam ediyor, anneannesinin yanında, yazışıyoruz, telefonda konuşuyoruz, benim arkadaşlarım sinemaya, kitap fuarına giderken Nemo'yu da alıp götürüyor. Ama işte yine de, kendi evinde, odasında, annesiyle kalamıyor yavrum. Haftasonu evden çıkmadık, beraber film seyrettik, ben özlediği şeyleri yaptım, sushi, cheesecake vs.
Bu yıl dersleri daha iyi. Okulu biraz daha fazla seviyor. Daha çok arkadaşı var. Muhtemelen öğle tatillerini babasıyla geçirmek zorunda kalmamak yaradı.
Süzmebal hiç gelmiyor artık. Nemo'nun babasıyla Süzmebal'ın annesinin dialoğu başladığından beri böyle. Nemo okulda görüyor tabii ama konuşmuyorlarmış; saçlarını kirpi gibi tepeye dikmiş.
Ben de kendimi rehabilitasyon çalışmalarına verdim.
2 ay önce spora başladım. Gerçi 1 ay düzenli gittikten sonra araya başka programlar girdi, işten erken, yani normal saatinde çıkamamaya başladım, Naturel fuarı filan derken düzen bozuldu. Ama üyelik devam ettiğine göre başlarım yine.
Cumartesileri mahalledeki resim atölyesine gitmeye başladım. Bu hafta değil tabii. Karakalemi hızla geçip toz pastel iki resim yaptım. Meğer ne kadar güzel bir malzemeymiş... Müzayede kataloglarından beğendiğimiz bir resmin aşağıdaki kırtasiyecide renkli fotokopisini çektirip serbest bir kopyasını yapıyoruz. Aşağıdaki kopya eserimi facebook'ta paylaşınca Nemo hemen beğenip "benim için de yap bir tane" diye yorum bıraktı. O yüzden sırada bir savaş gemisi var ama kopya çekecek yapılmış resim yok. Gerçek yetenek şimdi belli olacak...

2.9.12

Anneanne Günleri

Raporlarda Nemo'nun annesiyle kalmak istediği, babasına çok öfkeli olduğu, kesinlikle onunla ve babaannesiyle kalmak istemediği, annesiyle kalamayacaksa anneannesiyle de kalabileceği, yurtta kalmasının ise çok sakıncalı olduğu açıkça belli oldu. Bunun üzerine hakim Nemo'nun devlet bakımında kalmasına ve anneannesinin koruyucu aile olarak atanmasına karar verdi. nasıl mantık ama...
Anneannenin koruyucu aile işlemleri 1-2 ay süreceği için izinli olarak yanına çıkmasına izin verdiler. Nemo'nun keyfi yerinde. Koruyucu aile uygulamasında çocuğun öz anne-baba ile sadece koruyucu aile psikoloğunun önünde görüşmesine izin var. Hakim anne ve babayla görüşmesine ilişkin bir karar vermemiş olduğundan bizim için de bu standart uygulama geçerli. Annemi tembihlediler, çocuk size emanet, kimseye bırakmayacaksınız, anne veya babayla görüştürmeyeceksiniz diye. Yurttan annemin evine bile taksiyle gittiler, ben götürmedim. O zamandan beri ne götürdüysem, annem apartmanın önüne indi, ben arabadan bile inmedim. Hemen annemin evine internet bağlattım, evden giysi, ağız armonikası, dürbünü vs götürdüm; artık ne yemek yaparsam birazını da onlara bölüp bırakıyorum, yine annemi aşağı çağırarak tabii. Romen usulü mititei köfte, etli bezelye yemeği, domatesli arnavut böreği, bolonez sos vs. (İlk el açması böreğimi de böylece yapmış oldum) Arada Nemo arayıp isteyince eve iskender göndertiyorum. Annem raporda da yazdıkları gibi yaşına göre çok dinç, ama uzun zamandır tek başına yaşamaktan herhalde, yemek yaptığında da pek tadı tuzu yok. Nemo'nun okuluna gidip müdürle konuştum; o da böylesi daha iyi dedi. Babası artık her öğlen okula gidip göremeyeceği için çocuk daha da rahat edecek. Tabii ben de bu arada göremiyorum ama telefon, işten google talk, evden facebook, hatta en son skype'tan görüntülü bağlantı bile kurduk. Annemin evinden, hatta oradaki odasından bile çıkmak istemiyor. Annemle gidip okuldan yeni forma aldılar. Yeni okul çantası (eskisinin dibi lime lime), kırtasiye malzemeleri, ders kitaplarını ben aldım, bırakacağım. Gerçi bu hafta annemle birlikte ablamlara gidiyorlar, okullar açılmadan birkaç gün hava değişimi iyi gelir diye. Açıkçası ben de çok sıkıldım bu yaz, hazır onlar yokken ben de bir arkadaşımın evine Bodrum'a gideceğim. Hoş, onların burada olup olmaması bir şey değiştirmiyor, sadece psikolojik; belki biraz da bir şeye ihtiyaçları olursa alıp bırakma gibi işleri yapabiliyorum diye. İşte böyle...
Hadi geçmişi bilmeyenler, beni tanımayanlar, Mammut'un geçmişte yaptıklarını bilmeyenler neyse, ama bu blogu takip edip de, "baba bir yandan, anne bir yandan çekiyor, olan çocuğa oluyor, iki koca insan anlaşamaz mı" gibi yorumları görünce... hiçbir şeye, hiç kimseye kızmaya değmez diye düşünüyorum.
Ben bu hem çocuklu, hem çocuksuz yaşamın çok kötü varyasyonlarına aşinayım, bu ne ki...
Hatta yaz boyunca ihmal ettiğim işlerime konsantre olmak için, vicdan azabı çekmeden ofisten geç çıkmak için uygun bir model bile sayılır. (Dory yerine Polyanna'ya atıfta bulunarak Poly mi deseydim kendime acaba?)

21.7.12

Gel de pozitif kal!

Geçen yazıda bahsettiğim pozitif titreşim halinde kalamadık. O zaten iki haftalık bir dibe vurma halinden sonraki geçici iyiye gittiğini zannetme döneminde yazılmıştı ki zaten iki gün sonra yazılamazdı, çünkü öncesi dip değilmiş, daha dibe de gidilebiliyormuş.
Peki şimdi niye yazıyorum? Sanırım, paylaşınca ve destek alınca daha iyi hissedeceğim bir duygu durumuna geçtim... Yalnız başından uyarayım; bu kadarı da olmaz diyebilirsiniz. Roman gibi, film gibi bile değil, çünkü filmde görsem ben de "çok abartmışlar, bu kadar da olmaz" derdim...
Önce, geçen yazıdan öncesini anlatayım.

***

İlk önce 16 Mayısta uyap’tan mesaj geldi, “İst.3.Aile mahkemesinin 2012/87 no.lu dosyasında (red)subut bulmadığından kararı verilmiştir”. Dosyaya baktık, Mammutun bazı iddialarla tedbiren Nemonun kendi yanına verilmesini istediğini, ancak kabul edilmediğini öğrendik. Avukat iddiaların çok saçma olduğunu, endişelenmemize gerek olmadığını söyledi.
Gerçekten de endişelenmedik. 27 Mayıs Pazar günü İTÜ Elektronik 1985 girişlilerin brunch organizasyonuna giderken hatta Nemo da geldi. Tüm arkadaşlarım ona bayıldı, ne kadar efendi bir çocuk olduğuna dair övgüler aldı. Brunch’tan biraz erken kaçıp Koç Müzesine gittik. Bu kez buharlı romorkörle Haliç turu yaptık. Ertesi gün hayatımızın altüst olacağından habersiz...


28 Mayıs akşamüstü gelen mesajda “İstanbul 4.aile mahkemesinin 2012/104 no.lu dosyasında (kabul)tam kararı verilmiştir” yazıyordu. Hemen avukatımızı aradım. Ertesi sabah bürolarında buluştuk; bu arada onlardan biri de dosyaya baktı ve Mammut okulda Nemo'yu görmeye gittiğinde sözde Nemo "sakın benimle konuştuğunu kimse görmesin, sonra beni yine o alete bağlarlar, ben ölmek istiyorum" demiş!!! Çocuğun sağlığından endişe duyduğunu belirterek bizi savcılığa şikayet etmiş, savcı da tedbir uygulaması için aile mahkemesine göndermiş, mahkeme de Nemonun anneden alınıp 6 aylığına baba yanına verilmesine dair tedbir kararı vermiş! Tam bir deli bir kuyuya bir taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış durumu!!!
Karara hemen itiraz etmek üzere plan yaptık. Ben de akşamüstü doktor randevumuza götürmek üzere Nemo'yu okuldan almaya gittim. Saat 12.00 sularındaydı. Az sonra fark ettim ki babası da oradaymış. Ben müdür yardımcısından izin kağıdı almışken, o da avukatıyla gelmiş, kararı göstererek Nemoyu almaya çalışıyordu. Ben olay çıkmasın diye müdür yardımcısının yanında beklerken, o da müdürü ikna etmeye çalışıyordu. Benim avukatım da gelip doğrudan onların yanına gitti. Okulun avukatı aranmış, o icra olmadan verilmez demiş, ama ne olur ne olmaz diye bana da vermiyorlar çocuğu. Bir ara hiç kimseye vermeyip okul çıkışında bırakırız dediler ama o zaman da kim kaparsa onun elinde kalacak... Sonra haber geldi ki, polis gelmiş, Mammut, avukatı, benim avukatım, hep birlikte en yakın polis merkezine gitmişler. Karakol amiri savcıyı aramış, savcının çocuğu annesine verin dediğini söylemiş. Polisin ismini verdiği savcıyı benim avukatlar arayınca adam, yoo, beni kimse aramadı, zaten ben Bakırköy Adliyesindeyim demiş! Bunu karakol amirine söyleyince bu kez o “bana yalancı mı diyorsunuz?” demiş! Bu kez benim avukatlar savcıyı yeniden arayıp, sizin adınızı kullanarak yanlış iş yaptırıyorlar, siz karakolu arayıp konuşun lütfen demişler... Bu arada ben müdürle konuştum; polisten onay gelmeden çocuğu kimseye veremem diyor. Sonunda, okul çıkış saatinde, müdür beni arayıp “tamam, onay geldi, siz çocuğu alıp çıkın” dedi. Biz çıktıktan üç dakika sonra Mammut gelmiş, kıyameti koparmış diye duydum sonradan...
Aynı akşam Mammut icra ile eve gelmiş. Shrek evde olmadığımızı söylemiş. O kadın (her icrayla geldiğinde yanında gelip arabada oturan, bayramda geldiklerinde kapıda karşılaştığımız, siz avukatı mısınız diye sorduğumuzda yok ben ilgili değilim deyip arabaya kaçan kadın) yine yanındaymış ama aşağıda arabada oturmuş. Mammut aşağı indikten sonra Shrek kapı eşiğindeki aslan biblolarının yok olduğunu farketmiş, polislere söylemiş ama onlar biz görmedik demişler. Gelen pedagoğa Shrek geçen icra tutanağında pedagoğun Nemo için “döndükten sonra baskı göreceğinden korktuğu için gelmek istemediğini düşünüyorum” dediğini gösterip “siz hiç böyle bir şey gördünüz mü?” demiş. Meğer o yorumu yapan, tutanakta icra memurunun bile yazdığı gibi, o sefer de Mammut’un yanında  getirdiği pedagog buymuş. Sonunda bulamadıklarına dair tutanak tutup gitmişler.
Bu arada, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine, Nemo'ya asperger teşhisi koyan ve takip eden çocuk psikiyatristi doçentine gittik. Nemo'yla konuştu, anne yanından alınmaması gerektiğine dair bir rapor verdi. Bu raporu ekleyerek ve biofeedback cihazının nasıl kabul görmüş ve faydalı bir cihaz olduğunu, kaldı ki çocuğa böyle bir uygulama yapılmadığını, iftiradan ibaret olduğunu anlatarak itiraz ettik.
Nemo o haftasonu sınıftan bir çocuğun paintball davetine gidip gidemeyeceğinin derdinde; evde, odasında olamadığı için üzgün; babasının onun söylemediği şeylerle kurduğu komplo yüzünden kızgın. Zaten velayet davasında babasının zorlamasıyla orada kalmak istediğini söylediği, ama sonradan geri almak isteyip de babanın ve hakimin umursamaması olayından beri kızgın...
Ertesi akşam Mammut bu kez yanında üç polisle bizim eve gelmiş. Shrek polislere isterseniz girin bakın demiş, onlar gerek yok deyip gitmişler. Ama sonradan anlaşıldı ki, karakola döndükten sonra yazdıkları tutanağa "yerini biliyorum ama söylemem" dediğini yazıp kendi kendilerine imzalamışlar. Sonradan hem ben, hem Shrek hakkında tedbir kararına muhalefet suçlamasıyla dava açtı zaten.
İtirazımızı değerlendiren mahkeme de bu kez, temyiz sürecinde olsa bile zaten velayet babaya verilmiş; Asperger olduğuna dair rapor velayet davasında sunulmadığı için dikkate almıyorum deyip itirazımızı reddetmez mi?!?!...
Bunu Nemo’ya anlattığımda idrak edemedi bile... Niye kimse beni dinlemiyor, niye benim söylemediğim şeyler yazılıyor, aslını kimse bana sormuyor diye isyan etti. Avukatımla telefonda ne yapabiliriz diye konuşurken Işıl Hanım “Nemo'yu bir uzmanla görüştürsek ne der?” diye sordu. Ben de “telefonu vereyim, siz birebir konuşun, kendisine sorun” dedim. Nemo telefonu alıp balkona çıktı, avukatımla bir süre konuştu, telefonu kapattıktan sonra içeri gelip “bana kağıt ve kalem lazım, bu dediklerim hakkında kendisine mektup yazacağım” dedi.
Gerçekten de Nemo o gece yazdığı mektubunda duygularını açıkça, korkmadan yazmış. Babasının onunla banyo yaptığını, üzerine işediğini, onu barlara götürdüğünü bir bir anlatmış. Kendisini dinlemeyen veya söylediklerini çarpıtan hakim ve pedagoglara vermiş veriştirmiş.
Teoman’ın yazdığı mektubu ertesi gün tarayıp avukatımıza gönderdik. Aynı gün Cerrahpaşa Hastanesi Çocuk Psikiyatrisi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof.Türkay Beyle randevumuz vardı. Ona gidip mektubu da gösterdiğimizde çok ciddi ve hassas bir tablo olduğunu, hemen takibe alacağını söyledi; asistanı Dr.Gözde Hanım bize birkaç gün sonrası için randevu verdi. Tabii tedbir kararını, babanın iddialarını da gösterdik. Tarafsız kalmak adına hem babanın, hem annenin psikiyatrik durumunun incelenmesi gerektiğini ve Asperger oluşu da dikkate alınarak çocuğun yerinin değiştirilmemesini tavsiye eden bir görüş yazdı.

Nemo daha önce de anlatmıştı bunları ama yazıya döktüğünde daha da somut bir hal alıyor, mektubu gören herkes babanın yaptıkları karşısında dehşete kapılıyor. Bu yazılanların cinsel istismar ve duygusal şiddet olduğuna dair herkes hemfikir. Özellikle birlikte banyo ve banyoda üzerine işeme konularını velayet davası sırasında Kasım 2012’de görüştüğümüz Aile Mahkemesinin pedagoğuna da anlatmıştım, ama sanki durumu hafifletmek ister gibi bir cümleyle bahsetmişti sadece. Shrek bir hekim olarak teknik bir dille bu davranışın nasıl bir psikoza işaret ettiğini anlattığını da söylüyor, ama rapora sadece anneyle aynı görüşleri paylaştığı yazılmıştı.
4 Haziran Pazartesi Savcılığa Nemo'nun mektubunda yazdıklarını temel alan bir şikayet dilekçesi verdik. Bunun üzerine savcı aynı gün yeniden aile mahkemesinden tedbir talep etti. Babanın iddiası üzerine anneden alma kararı veren hakim bu kez babadan da korumak gerektiğine göre devlet bakım ve koruması altına alıyorum diye tedbir kararı verdi. Bu Nemo'nun Yetiştirme Yurdunda kalması demek!!!!!!
Hemen bir itiraz dilekçesi hazırladık; çocuğun anne yanında mutlu olduğunu, babanın saçma iftirası dışında anne yanından alınması için hiçbir somut neden olmadığını anlattık; her iki devlet kurumunun çocuk psikiyatri uzmanlarının bu yönde verdiği raporları ekledik. İlla anne yanından almakta ısrarlı olurlarsa, bari anneannesinin yanında kalsın, hem alışık olduğu ortam, hem çok sever, hem okuluna yakın dedik.

Baba da itiraz etti; mektubu Nemo'ya benim zorla yazdırdığımı, daha önce bu konunun gündeme gelmediğini, şimdi uydurulduğunu iddia etti; baba yanına verilmeyecekse babaanne yanına verilsin dedi.
Bu kez biz cevaben bir dilekçe daha verip, bu konunun Kasım 2012’deki pedagog görüşmesinde de tutanağa geçtiğini, ancak hakim tarafından ciddiye alınmadığını anlattık. Ayrıca babaanne ile babanın birlikte ikamet ettiklerini, babaanneye verilmesinin babaya verilmesi anlamına geleceğini yazdık.
Bunun üzerine, hakim bir tutanakla, Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğüne müzekkere yazılarak itirazla ilgili inceleme yapmak üzere bir psikolog ve bir sosyal hizmet uzmanının görevlendirilmesinin istenmesine, taraflar ve çocuk ile görüşülerek, yaşadıkları yerler konusunda inceleme yapılarak rapor düzenlenmesinin istenmesine, itirazlar konusunda rapor ibrazında değerlendirme yapılmasına karar verdi.
Yerinde inceleme ifadesini görünce biz rahatladık. Avukatlar da, ben de bu ifadeyi, görevlendirilen kişiler gelip yerinde çocukla ve bizimle görüşecek diye yorumladık. Hakimin çocuğu yine de yurda alın, sonra da gidip anneyle evinde görüşüp ev ortamına bakın dediği aklımıza bile gelmedi. Babanın şikayetimize ve tedbire konu olan davranışları bir pedagog ve bir sosyal hizmetler uzmanının oturup konuşması ile, ya da gidip evine bakmaları ile anlaşılabilecek şeyler değil ki...
Ben artık işe gitmeye başladım; annem Teoman evde yalnız kalmasın diye sabahları bize gelmeye başladı. Ablam da İstanbul’a geldiği için o da bizde. Cuma günü ben işteyken Nemo telefon etti; markete gitmek için izin istedi. Niye diye sorduğumda geçiştirdi; akşam beraber gideriz dediğimde olmaz dedi. Akşam eve gittiğimizde o Pazar Babalar Günü olduğu için Shrek'e hediye olarak ablama aldırdığı "Büyükada Yemekleri" diye bir kitap ve içindeki bir tariften yaptığı kurabiyelerle karşılaştık. Tarifin adı "Mutluluk Kurabiyeleri"... Kimseye söylemeden malzemeleri bir not kağıdına yazmış, kendi harçlığıyla gidip marketten almış, yapım aşamasında anlamdan yardım istemiş. Hediye kitabın ilk sayfasında da notu var:
Sevgili Shrek Abi, Seni... biraz da kendimi düşünerek bunu aldım. özellikle deniz ürünleriyle ilgileneceğiz. biz ilgileneceğiz.
O gece ablam telefonla haber verdi; Mammut annemin evine gitmiş, ablam tesadüfen pencereden baktığı için görmüş. Apartman kapısını karşı komşumuzun zilini çalarak açtırmış, kata çıktığında önce girip bir süre orada oturmuş, sonra annemin kapısını çalmış. Annemle ablam ışıklar sönük, hiç ses çıkartmadan oturmuşlar. Bir süre sonra tekrar karşı komşuya girmiş, daha sonra da kapı sesleri olmuş, gitti diye düşünmüşler.

O haftasonu normal geçti; Cumartesi Nemo'yu etüdden arkadaşı Yasemin’in doğumgünü partisine götürdüm. Saat 14.00’te gittik, çıktığımızda saat 20.00’ydi. Giderken Shrek'i muayenehanesine bırakıp dönüşte onu da alırız diye plan yapmıştık; bu kadar uzun sürdüğü için o da o saate kadar bizi bekledi. Ben bütün gün Yasemin'in annesi ve hatta bir süre anneannesi ile sohbet ettim, pozitif titreşme niyetiyle hiç bu olaylardan bahsetmedim; hatta önceki olaylardan da bahsetmedim. Nemo 4 yaşındayken babasıyla ayrıldığımızı, benim daha sonra yeniden evlendiğimi biliyorlar sadece. Ketumlukta kendimi aştım, ama bahsetsem tek konu bu olacak, hepimizi kasvet basacak...

Pazar günü Tarabya Alman Konsolosluğunda Alman Lisesi mezunlarının Sosis Günü vardı. Nemo özellikle benimle gelmek istedi. Büyük ağaçların altında eski sınıf arkadaşlarımla sohbet ettik. Bir arkadaşın kızı da Işık Okuluna gidiyormuş; Nemo da onunla arkadaşlık etti. Selçuk Alagöz her telden, her dilden şarkılar söyledi, pek neşelendik. Tüm endişeleri bir yana bırakıp mutlu olabiliriz diye hissettik.
***
İşte bir önceki yazıyı o zaman yazmıştım. Bu da sonrası...
***
Ertesi hafta normal başladı. Avukatlarım Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü ile görüşüp dosyamız için görevlendirilen hanımın Aile Mahkemesi pedagoğu olarak atandığını, ofisini taşıma sürecinde olduğunu, dosyayı adliyede göreve başladığında alacağını öğrenmişti. Gelip evde konuşacaklar, yaşadığımız ortamı da değerlendirecekler diye içimiz rahat, ben işe gidiyorum, Nemo evde, annem sabahları bize gelip akşamüstü ben eve gelince evine gidiyor. Salı günü Cerrahpaşa Çocuk Psikiyatrisindeki randevumuza gittik. Nemo rahatlamış durumda.

20 Haziran Çarşamba günü 11.00 sularında bir toplantıdayken Nemo aradı; evde polislerin olduğunu, onu almaya geldiklerini söyledi, annemle konuşuyorlarmış. Çocuk bürosundan gelmişler, Nemo'yu alıp Halkalı Yetiştirme Yurdu’na götüreceklermiş! Ben hemen fırlayıp eve gittim. Bir yandan da avukatımla konuştum. Hakimin itirazımız sonrasında yerinde inceleme ile ilgili tutanağını gösterdim, avukat polislerin çocuk bürosundaki amirlerine faxladı. Sarıyer’den de bir amir geldi. Sonraki yazıyı görünce “tamam, o zaman tutanak tutun, almadan gidin” dedi ve gitti. Tam tutanak yazılıyordu ki, bu kez çocuk polisi, bize gelen talimat çocuğu yurda götürün şeklinde diyerek ısrar etmeye başladı; biz de “ama ondan sonra bir tutanak daha var, yerinde incelensin diyor” diye ısrar ediyoruz. Hatta bir ara çocuk bürosundaki amir, muhalefet ettiğiniz için savcıya suç duyurusunda bulunacağım deyince korktum. Niyetimiz karara karşı gelmek değil ki, sonraki tutanağı dikkate almalarına çalışıyoruz. Baktık olmayacak, avukatım adliyeye gidip hakimle görüşmek için süre istedi. Bu arada saat 16 sularına gelmişti. Hakimle görüştükten sonra kötü haber geldi; çocuğu yurda alın diyormuş; yerinde inceleme derken çocuğu yurtta, bizleri evlerimizde inceleyeceklermiş.
Ben çaresiz eve çıkıp Nemo'yla anneme durumu anlattım. Ufak bir çantaya 1-2 tişört, çamaşır, kitap, diş fırçası koyduk. Teoman çok tedirgin olmasın diye, annem ve polislerden biriyle birlikte benim arabamla gittik; diğer polis ekip arabasıyla önümüzden gitti. Halkalı’ya vardığımızda teslim etmeden önce tıbbi rapor alınması gerektiğini öğrendik. Annem Müdür Yardımcısının yanında kaldı; ben iki polisle birlikte Nemo'yu Bakırköy Devlet Hastanesi’nin Adli Tıp birimine götürdüm; bilinci açık, darp görmemiş olduğuna dair rapor verdiler; yurda geri döndük. Refakatçi olarak kalmak istedim, yurdun önünde arabada yatarım dedim, ama çocuğun psikolojisini daha da bozarsınız dediler. “Bugünden öncesine biz hiç bakmayız, bugün 20 Haziran, başlangıç noktası; biz sadece bugünden sonrası ile ilgileniriz, biz burada çocuğun geleceğini şekillendireceğiz, artık o bizim çocuğumuz, çocuk sizinle kalmak istiyorsa zaten bir sorun çıkmaz, bu süreçte sizi yanlış değerlendirmelerine neden olacak bir şey yapmayın, soğukkanlılığınızı koruyun” dediler. Bu durumun ne kadar süreceğine dair hiçbir fikir vermedi, ama hep kalıcı olmasına bizi hazırlayacak yorumlar da yaptı. Eğer kısa sürede sonuçlanmazsa okul kaydını bu yakınlardaki bir okula almamız gerekecek; SGK kaydını da üstümüze almalıyız, buradan doktora götürmek gerekirse diye... gibi şeyler söyledi. Teoman bizi ağlarken görmesin diye suratımızı toplayıp odasından çıktık. O arada akşam nöbetçi kalacak öğretmen de Nemo'ya çevreyi göstermiş, akşam yemeği yedirmişti. Ben herşeyin düzeleceğini, güçlü olmamız gerektiğini, akşam kalamayacağımı, yarın yine geleceğimi söyledim; annemle birlikte ayrıldık.
Ertesi sabah gittiğimde psikolog hanımla tanıştım; ona bütün hikayeyi, 2003’ten bu yana bütün olanları anlattım. Yurda geldiğimi öğrenen Nemo gelip beni bulunca görüşmemiz bitsin diye kapının önünde bekledi. Görüşmeden sonra Nemo'yu da içeri aldı; nasıl da sımsıkı sarıldı bana... Daha sonra Nemo'yla binanın dışındaki bankta oturup uzun uzun sohbet ettik. Araya sessizlikler girdiğinde bile orada birlikte oturmayı tercih ediyor oğlum. Epey bir süre oturduktan sonra ayrıldık mecburen.
Pazartesi gününden beri yurtdışında olan Shrek Perşembe akşamı döndüğü için Cuma günü yurda birlikte gittik; kapıdaki güvenlik babanın orada olduğunu, girmesek daha iyi olacağını söyledi. Biz de gidip bir kafede bekledik. Öğleden sonra arayıp konuştuğumuzda babanın gittiğini, gelebileceğimizi söylediler. Gittiğimizde psikologla konuştuk. Belli ki Mammut kafasındaki senaryoyu anlatmış; eski tarihleri sordu; hangi yılda Mammut’tan ayrıldığımı, hangi yılda Shrek'le tanıştığımı, hangi yılda evlendiğimizi vs. Belli ki ona da evi ve çocuğu terkedip evli bir adama kaçtığım hikayesini anlatmış. Onun tehditleri sonucunda oğlumu alıp kendimi evimden annemin evine kaçtığım zamanları, onun Nemo'yu defalarca kaçırdığı tarihleri anlattım tekrar. Sonra Nemo'yu çağırdı; beni de, Shrek'i de gördüğüne çok sevindi oğlum. Götürdüğüm yedek kıyafetleri, kitapları verdim. Binanın dışındaki banklarda oturduk yine uzun uzun.
Baba Cumartesi geleceğini söylediği için bize siz Pazar gelin dediler. Pazar günü öğleden sonrayı yurtta geçirdim. Çok sıkılıyor orada. “Buradaki tüm çocuklar arasında henüz bir kızla yatmamış olan tek benmişim” dedi. Tek İngilizce bilen de oymuş ama. Babası Cuma gecesi gelip güvenlik görevlisiyle arkadaş olmuş, çocuklarla muhabbet etmiş, saatlerce orada kalmış, Nemo'yla konuşmaya çalışmış, o konuşmak istememiş. Cumartesi gecesini ise ishal ve kusma ile geçirmiş; akşam içtiği sütten olduğunu söylemişler.

Pazartesi tekrar Shrek'le yurda gittik. Öğle yemeğini yemiş ama kısa bir dışarı çıkarmamıza izin verdiler, gidip bir kafede oturduk, gazoz içti, pastasını yemedi. Yurtta bir çocuk çorabını almış, geri istediğinde “İngilizce biliyorsun diye sen bize artistlik mi yapıyorsun, biz sana yenisin diye iyi davranıyoruz” deyip burnuna bir yumruk indirmiş. Nemo çok hızlı vurduğunu, çok canının acıdığını söyledi. Üst dudağının içi de dişine çarpmış, yaralı. Burnunda ve göz altlarında hafif bir ödem ve morluk var. Gece nöbetçi olan psikolog hanıma söylemiş, ama iki çocuk arasında münferit bir olay gibi algılanmış. Oysa Nemo hiç kimseye vurmaz. Hayatının ilk yumruğunu yemiş oldu...
Bana her gün gelmememi söylediler; o yüzden Salı günü gitmedim. Nemo beni aradığında babaannesinin telefonla aradığını, babandan özür dileyen bir mektup yaz, hemen ertesi gün çıkarırız seni oradan dediğini anlattı. Ayrıca yurttan iki çocuk babasıyla görüşsün diye baskı yapıyorlarmış. Yurdun Sosyal Hizmetler Uzmanına bunları anlattım. Çocukların adını söylediğimde, siz söylemeseniz de tahmin ederdim kim olduklarını, ben onlarla konuşur, engel olurum dedi. Ancak bu kez bir de bir hafta gelmeyin, çocuğu aileden, iki taraftan da soyutlayıp hem buraya adaptasyonunu kolaylaştırmak, hem de etki altında kalmadan konuşmasını sağlamak istiyorum dedi.

İl Müdürlüğünün görevlendirdiği iki hanım Çarşamba sabahı 10.30’da bizimle görüşmeye eve geldiler. Kendimizi, kısa özgeçmişlerimizi, 2003’te bu yana olanları ve son olayları anlattık. Evi dolaştılar, Nemo'nun odasına baktılar. Yakın sayılacağı için Nemo'nun anneannesinin evine de gelmişken bakalım dediler. Adresi verdim ama ben önlerinden giderek yolu gösterdim. Annemle kısa bir tanışma görüşmesi yaptılar; annemin de evini dolaştılar; Nemo'nun oradaki odasını gördüler. Sonra ayrıldılar. Sosyal hizmetler uzmanı sonraki iki hafta izinde olacağını, ancak zaman kaybedilmemesi için baba ve babaannenin yaşadıkları yerin incelenmesi için Erdek’e talimat yazılması amacıyla mahkemeye bir ön rapor sunacağını söyledi.
Sonra... Nemo'nun yurda alınışından 4 hafta sonra sonunda onunla konuştular. Aradaki her olayı yazmıyorum... Erdek'te başka bir görevlinin babaanne ile görüşmesi, evlerine bakması tamam da, babayla görüşmenin anne ve çocukla konuşan aynı ekip tarafından yapılması gerekir. Bu arada Mammut uzun, saçmasapan dilekçeler veriyor; biz mecburen onlara cevap veriyoruz. Bu arada hakim de izinde olduğu için yerine bakan hakim sadece talep edilen şeyleri tamamlıyor; dosyayı yurda gönderiyor; başka bir dosyayı celp ediyor vs. Nemo zamanının mümkün olan en fazla kısmını yakındaki bir internet kafede geçiriyor. İki hafta önce babası "annen hapse girecek, sen 18 yaşına kadar burada kalacaksın" diye ağlatıp elinden bir özür mektubu almış ama onu mahkemeye vermedi. Nemo aynı gün öğleden sonra gittiğimde boynuma atlayıp bunları anlattı, ben de önce avutup sonrasında bunları da yaz o zaman dedim. Tabii Asperger'lerin ne kadar kolay etki altında kaldığının da bir örneğini görmüş olduk. O zamandan beri babasıyla görüşmeyi reddediyor. Bana "siz babanla görüşme demiyordunuz değil mi?" dediler. Hayır, demiyorum. Ama Nemo bana "anne nasıl olur da böyle bir adamla birlikte olursun?!" dediğinde, "onun insanı kandırma yeteneğinin ne kadar fazla olduğunu biliyorsun" diyorum, kimse bana laf etmesin!
Mesai saatleri dışında ve haftasonu görmemize izin yok. Aslında tek başına dışarı çıkabiliyor, dışarıda buluşulabilir, ama görülme veya Nemo'nun ağzından kaçırması riskini alamam. Yurdun sosyal bürosundakiler olan biteni tek tek not alıyorlar. Babası bir çocuğa 50TL verip Nemo 'nun her yaptığını haber vermesini istemiş. O sayede her internet kafeye gittiğinde karşısında buluyordu, ama Nemo ters davranınca ve tabii bir de çocuk deşifre olunca o olay bitti. Bunu mahkemeye bildirdiğimizde ise Mammut "şimdi olsa yine yaparım, ben muhbirlik yapması için değil, yardıma ihtiyacı olduğu için verdim, o paranın bir kısmıyla pazardan giysi aldı, bir kısmıyla ablasıyla konuşabilmek için kontör aldı" diye arabesk bir açıklama getirdi...
Dışarıdan bakan insanlar, ama en önemlisi hakim, savcı vs "baba bir taraftan çekiyor, anne diğer taraftan, biz bu çocuğu nasıl onlara bırakalım, en iyisi devlet korumasına alalım" demiyorlar mı, delirmek işten değil!
Yurt müdürü diyor ki "ben ikinize de ayrı ayrı söyledim, siz kavga da etseniz çocuğa belli etmeyin dedim, ikiniz de beni dinlemediniz", ölür müsün, öldürür müsün...
Nemo'nun yurt hakkında anlattıklarını aktarmaya gücüm kalmadı şimdi, belki sonra... ama özetle, orası evde gerçekten korunması gereken bir durum olan, ya da bakacak kimsesi olmayan çocuklar için olabilecekleri en iyi yer, ama Nemo için yarı açık cezaevi, kendi tabiriyle Ausschwitz toplama kampı.

19.6.12

Mutluluk Kurabiyeleri

Başından beri takip edenler ya da arada rastlayıp bu işin başını merak ederek dönüp eskileri okuyanlar hatırlayacak, en mutsuz, en umutsuz zamanlarda, ben her şey yolundayMIŞ gibi yapmak üzere başladıydım bu bloga. Normal anneler/kadınlar gibi yemek denemeleri, seyahat izlenimleri, yün örme maceralarından filan bahsetmekti niyetim. Öyle de gitti bir süre, ama sonra dayanamayıp Nemo'dan bahsetmeye başladım, hikayemi bilmeyen kalmadı.
Şimdi düşünüyorum da, ben bilmeden yeni çağın öğretisini uyguluyormuşum. Son haftalarda "Doğru İstersen Olur", "Meleklerle Yaşamak" gibi kitaplar okuyorum, aynı şeyi diyorlar aslında.
"Ne söylersek, ne düşünürsek ya da ne hissedersek onu hayatımıza çekeriz"
"Sürekli şikayetçi olmayı, mızmızlanmayı ya da yaşadıklarını haksızlık olarak değerlendirmeyi bırak. Bu alanda söylediğin her söz, senin durumnu daha da kötüye götürür."
"Kendini iyi hissetmen için sebep yoksa bile, moralin yüksek olsun." (üstelik her zaman iyi hissedecek, şükredecek bir şeyler vardır)
Yani hayatımda hiç bu olaylar yokmuş gibi yemek tarifinden, örgü modelinden bahsetmek doğruymuş! Gerçi savaşarak, isteyerek, hayal ederek Nemo'yla birbirimize kavuştuk ama endişelerim, korkularım ve tabii dolaylı yoldan "o"nun negatif enerji alanına da girmiş oldum.
Artık onun ve kavgacı titreşimlerinin yavaşça sönen bir ışık gibi hayatımızdan çözülüp gittiğini hayal ediyorum. Ve oğlumla çok daha yakın, çok daha sevecen hale gelen ilişkimiz için, oğlumun zengin hayal dünyası ve ortaya çıkan yaratıcılığı için, oğlumun daha bu yaşında iyi ile kötüyü ayırt etme becerisi kazanmasına neden olduğu için ona teşekkür ediyorum. Bu sonuncusu benim için de geçerli hatta. Ben kötüyle karşılaşmadan, hatta onun hakkında uyarılmadan büyüdüğüm için tanıyamadım, adını koyamadım, artık ayırt edebiliyorum.
En sonunda dayanamayıp birkaç tahtamın eksildiğini düşünenleriniz olabilir :) ama öyle düşünmeyin, lütfen bizi oğlumla, ve mümkünse Shrek ve Süzmebal'la birlikte mutlu hayal edin; öyle olduğumuza inanın, sakın endişelenmeyin.
Bu kadar laftan sonra son haftalarda olanları anlatmayacağım tabii... ama merakta kalmayın, kötü şeyler de hayal etmeyin sakın, biraz zor bir zaman geçirdik, şimdi iyiyiz, birlikteyiz, mutluyuz, güvendeyiz.
Yani yemek tarifi bile verebilirim, o kadar...
Ay, onun yerine geçen Cuma sürprizini anlatayım, içinde tarif de var hem:)
Ben işte, annem ve ablam Nemo'yla bizde. Nemo beni arayıp markete gidebilir miyim diye sordu, ben mırın kırın ettim, o kadar da yakın değil, cep telefonunun şarjı da yoktur, gitme dedim. Ne alacağını sordum, ben gelince beraber gideriz dedim. Ne alacağını da söylemiyor... Az sonra annem aradı, sen markete tek başına gitmesine izin mi verdin dedi. Meğer benim akıllı anneannesine annem izin verdi deyip gitmiş.
Akşam eve gittiğimde mutfakta bir tabak kurabiye! Az sonra Shrek de eve geldi. Kurabiyeler ve yanında "Büyükada Yemekleri" kitabı meğer Shrek'e babalar günü hediyesiymiş. Ablam dışarı çıkarken ona kitap ısmarlamış; Shrek'in ilgisini çeken konular olan trenler, maketler, fotoğrafçılık ve yemekle ilgili olsun demiş. Ablam bu "Büyükada Yemekleri"ni getirince de çok sevinmiş, içine "senin için aldım ama kendimi de düşündüm" gibi birşeyler de yazmış. Sonra da içinden bu tarifi bulup, malzemelerini not edip, marketten gidip harçlığıyla un, pudra şekeri, margarin ve vanilya almış. Eve yıllar sonra margarin girmiş oldu. Yapmak için ablamdan yardım istemiş ama tabii benimle mutfakla pek bir ilgisi olmayan ablam anneme paslamış, bunlar da kurabiye yapımına girişmiş. Tarifin adı da "Mutluluk Kurabiyeleri":)

1/2 kg un
250 gr oda sıcaklığında margarin
125 gr pudra şekeri
1 yumurta
1 paket vanilya
Hepsini yoğurup, merdane ile açıp, kalıpla kesin. (O kadar kalıbın arasından hırız ve çiçek seçmişler. Niye dediğimde de Nemo ilk onlar geldi elime, çabuk olsun diye:) Yağlı kağıt üstünde 200C fırında pişirin.

30.4.12

Korkunun Ecele Faydası Yok

Evet, zor günler geçiriyoruz. Yazmak, onları yazarken bir daha yaşamak içimden gelmedi.


Üstelik muhtemelen Mammut blogu buldu. Birkaç yazıma bırakılan terbiyesiz yorumların uslübu tam onun elinden çıkmış gibi. Dolayısıyla hiçten yazasım gelmedi.

Bana e-posta adresimden yazıp soran birkaç okuruma kısaca bahsettim olan bitenden, o kadar.

Ama bugün nedense kısa bir özet yazıp bu bölümün sonunu bağlamak istiyorum. Hani eski bir roman bulur okumaya başlarsınız. Bir bakarsınız içinden bir kısmı, ya da daha beteri, son sayfaları kopup kaybolmuştur. İşte bu yazı, o kayıp bölümün hatırına...

Zaten Mammut’un bilmediği hiçbir şey yazmayacağım nasıl olsa...

26 Ocak’taki duruşmada hakim velayeti babaya verdi.

Sözün bittiği yer.

Gerekçelerini birkaç hafta sonra, gerekçeli karar yazıldığında öğrendik.

Geçen yaz babasıyla gördüğü zaman neşeli, Kasım’daki pedagog görüşmesinde durgunmuş. Annenin yanındayken babayla göz teması kurmamış ama anne çıktıktan sonra baba çocuğa hediyesini verirken çocuk babanın anlattıklarını ilgiyle dinlemiş. Bu yüzden çocuğun annenin baskısı altında olduğu düşünülmüş.

Bayramda sitenin güvenlik kamerasından alınan görüntüler benim çocukla sabah dışarı çıktığımı gösteriyormuş; demek ki yalan söylüyormuşum, çocuğu da akşam başka yerde kaldık demeye zorlamışım. (Aynı fotoğraflara bakarak Mammut arabada çocuğun olmadığını, dolayısıyla evde olduğunu idda edip icra memuruna çilingirle evi açtırmak için kullanılmıştı.)

AİHM’nin verdiği karar da zaten sadece velayet kararının verilmesiyle (2007) kesinleşmesi (2009) arasında çok zaman olması nedeniyle verilmiş. (Ya kararı okumamış, ya da anlamamış.)

Tarafların yaşam biçimine bakıldığında çocuğun eğitim ve öğretiminde aynı standartları sağlayacak ekonomik güce sahip oldukları ve aynı kültürel yapıya sahip oldukları ancak aralarında aşılmaz husumet olduğu açıkmış.

Anne evlenerek aile ortamı oluşturmuş, baba ise evlenmemiş ancak anne ve kızkardeşi ile yaşayarak aile ortamı oluşturmuş. (Kızkardeş de nereden çıktı? Dosyanın hiçbir yerinde böyle bir ifade yok!)

“Müşterek çocuğun 12 yaşını tamamlaması ve ergenlik sürecine geçiş döneminde olduğu gözetildiğinde, çocuğun yanında özgürce davranabildiği, aile ortamını babaanne, hala (hala yine çıktı ortaya?!) ve baba ile rahatlıkla yaşayabildiği, doğal ortamda babayla sosyal paylaşımının iyi olduğu anlaşılmakla; babanın çocuk için iyi bir baba modeli oluşturacağı, çocuğun ruhsal ve fiziksel gelişimi için daha iyi olacağı, eğitim düzeyi ve kalitesinin halen var olan duruma uygun olacağı gözetilerek çocuğun menfaatleri gereği ve başlangıçtan itibaren on yıl süreyle babasının yanında kalması,onun yanında yetişmiş olması, annenin evli olduğu kişi ile çocuğun babası arasında husumet oluşması ve babaya verilmesinin küçüğün menfaatlerine uygun olduğu yolunda kanaate varılmış ve bu yolda karar verilmiştir.”

Tabii temyiz ettik. Dosya Yargıtay’da.

Böyle bir kararın verilebildiği dünyada Yargıtay’ın dosyayı okuyacağına ve doğru yorumlayacağına ne kadar güvenilirse o kadar güvenebiliriz.

Bu arada Nemo haftasonları gitmek istemiyor, babası da gelmiyordu zaten. O zamandan beri okulda görmeye gidiyor. Geçen haftaya kadar. Önceki hafta içinde okulda üç kez üstüste görmeye gitmiş. Nemo sonuncusunda her gün gelmemesini söyleyince tartışmışlar. O Cumartesi icra memuruyla çıkıp geldi, yanında da kendi getirdiği mahkeme pedagoğu. Ben evde değildim, annem vardı. Nemo gitmek istemediğini söylemiş. Pedagog bir saat ısrar etmiş, sonunda tutanağa “haftasonu babasına giderse döndüğünde evde baskı göreceği düşünülerek ısrar edilmedi” yazdırıp gitmiş. Benim babayla ilişkilerini bozduğumu iddia etmek üzere kanıt oluşturuyor belli ki.

Bayramda çocuğu kaçırdığımız şikayetiyle dava açtığı için adliyede karşılaştık. Neden çocuğu göstermiyorsunuz diye başlayıp küfürlerle devam ediyor. Tabii başka kimsenin duymayacağı şekilde. Örnek baba.

Neyse, yeter bu kadar...

Okuyanların incinen adalet duygusu için üzgünüm.

Siz koruyan sistem değil, gerçek kötüye çatmamış olmanız.

14.1.12

Karlar Yağar

Sabahki sulu kar, öğlen gerçek kara döndü; kar taneleri gökyüzünden iri yumuşak pamuklar gibi salınarak düştü. Tembel bir haftasonu için mükemmel bir hava. Nemoyla akşamüstü sinemaya gitsek mi diye konuştuk, ama dışarı çıkmak o kadar uzak bir fikir gibi geldi ki, onu bile yarına bıraktık. Shrek zaten kursta. Kurs Bayramoğlu'nda, yani şehrin öbür ucunda olduğu ve Cuma akşam trafiğinde eve gelmesi 2,5 saat filan sürdüğü için orada bir otelde kaldı. Bu akşam da kar yüzünden kalabilir... Mantarlı tavuk sotenin yanına bulgur pilavı yaptım. O da kesmedi, kalmış balları değerlendirme bahanesiyle bir de ballı kek yaptım, şimdi fırında. Kendime de bir kupa Nescafe yapıp üstüne bir parmak Black Mozart likörü ekledim. Yalnız iki ayda verdiğim 6 kilonun yarısını son iki haftada geri almış olmamı dikkate alırsak evde geçen bu karlı haftasonu bana yaramayacak...
Oğlan içerde, odasında bilgisayarından film seyrediyor. Zaten maket yapmak dışında tek yaptığı şey bu olduğu için olağan bir durum. Babası bayramdan beri haftasonu almaya gelmedi; haftaiçi okulda görmeye gidiyor. Nemo da bu durumdan memnun, ben zaten dünden razı. İki hafta sonra duruşma var. Artık hakim karar verecek. Niyeti orada "annesi görüşmemize engel oluyor" pozuna mı yatmak bilmiyorum ama hakim de o kadar saf değildir herhalde, Nemo'ya sorar en azından... İlk dönem notları Matematik 2, Fen-Türkçe-İngilizce 3, Sosyal-Din 4, Müzik-Spor-Resim-Bilgisayar 5 şeklinde gelişti. Etüdden kaçmak için bahane arayıp her gün erken alınmak istiyor. Eve gelince okul çantasını yukarı çıkarmıyor bile, arabada bırakıyor... Buna da şükür...
Bu arada evi satılığa çıkardık; muayenehane yapmak üzere bulduğumuz küçük bahçe katı için kaporo verdik, krediye başvurduk; ev satılınca alıp taşınabileceğimiz birkaç seçenek gözümüze kestirdik. Gerçi birinin yeri güzel, öbürünün balkonu var, diğeri site içi derken karar vermek zor ama ev de daha satılmadı zaten, gün ola hayrola...
Genelde geceleri hürriyetemlak.com'da ev bakarak veya apartmenttherapy.com'da alacağımız ev için fikir bakarak geçiriyorum, ama geçen gün buna bile halim yoktu; tv karşısında yün ördüm. Allahtan dizileri aradan bir bölüm de seyretseniz anlaşılıyor. Benim rastladığım zaten Muhteşem Yüzyıl; anlayacak bir şey de yok. Yalnız o andan beri aklımı kurcalayan bir sahne gördüm; Hatice Sultan, "hep bugünü, mutlu bir ailemizin olacağı zamanı bekledim, ama şimdi korkuyorum, bu mutluluk beni esir aldı, ya İbrahim'e bir şey olursa, bizimle birlikte olamazsa" dedi; Hürrem de İbrahim'i öldürtmekten vazgeçti. Sahip olduklarımızı kaybetmekten korkmak fikri çok yakın geldi herhalde ki etkilendim...