10.4.08

Bir Ayın Özeti

Bugün Öykücü'nün mesajı geldiğinde bahar uykusundan uyandım ve bir de baktım tam bir aydır yazmıyormuşum. Yazmak istemediğim şeyler olduğundan değil, yazacak bir şey olmadığından da değil, ben bir şeye yoğunlaştığımda gözüm başka bir şey görmediğinden olabilir belki. Bu bir ayda neler olup bittiğini bakalım hatırlayabilecek miyim?
En önemlisi, Shrek tamamen iyileşti.
Sonra beni www.fotokritik.com'la tanıştırdı. Onun yüzünden gece gündüz siteye yüklenen fotoğraflara bakar, kendi çektiklerimi beğenmez oldum. Üye olunca, 72 saatte bir fotoğraf yükleme hakkınız oluyor, herkes birbirinin fotoğraflarına yorum yazıyor, puan veriyor filan. Hmm, bu şekilde blogun rolünü çalmış olabilir gerçekten de...
Shrek'in iki eski arkadaşını (ama ikisi de yemek meraklısı, hem yapar, hem değişik lezzetleri sever türden) misafir ettik. Onlar meraklı olunca ben de değişik birşeyler denemeye heves ettim. Mantarlı kuru domatesli risotto, mandalina suyunda levrek filan yaptım. Sohbet arasında laf bloglara geldi ve sonunda tariflerimizi toplayacağımız ortak bir blog açmaya karar verdik. En (daha doğrusu tek) tecrübeli ben olduğum için blogu oluşturma işini ben üstlendim. Ama orayı güncelleyip burayı boşladığımı sanmayın; orası da pek hareketli değil.
Bir başka haftasonu da Çin Yemeği davet dizisiyle renklendi. O kadar çok malzeme hazırlamışım ki, iki gece üstüste, iki ayrı gruba sebzeli noodle ve tatlı-ekşi soslu tavuk yaptım. Aynı haftasonu Shrek'in doğumgünü olduğu için arkadaşlarımızdan biri sürpriz olarak saat 9'da birpastaneden üstünde mumları yanar şekilde gelecek bir pasta ayarladı. Süzmebal'ın ne kadar sevindiğini tahmin bile edemezsiniz. Zaten tatlıya çok düşkün, bir de yemeğin üstüne tatlı yok zannederken çat kapı pasta gelince bayıldı bu işe.
Bu arada ben Süzmebal seviyor diye her Cuma kek, pasta yapıp, bir dilimini o, gerisini ben yediğim için zayıflama kararım bir süreliğine rafa kalktı, ama iki hafta önce tekrar havaya girdim. Shrek birkaç günlüğüne İzmir'e gitmişken önce bir paket lavaşı, sonra evdeki bütün çikolataları bitirdim ve diyete girdim. İlk hafta artık bir klasik olan "üç öğün salata" düzeninde gitti. Sonraki haftasonu, tam da 1 kg vermişken Bursa'daki arkadaşlarımıza gittik. Gerçi ben düzenimi koruyordum, balık yanında rakıya bile hayır diyecektim, ama bana kendi uyguladıkları karbonhidrat kısıtlama diyetini önerdiler, benim de aklıma yattı doğrusu. En azından akşam rakı-balık, Pazar kahvaltısında sucuklu yumurta yiyip kilo almadan dönmüş oldum. Ama dönünce de biraz devam edeyim bakalım nasıl oluyormuş diye diye neredeyse bir haftayı tamamlıyorum. 1 kg daha verdim... Sabah peynir, öğlen ya ton balıklı, ya tavuklu yeşil salata, akşam ya et, ya balık, ya omlet. İşin tuhafı acıkma hissi yok olup gittikçe daha küçük porsiyonlar yeter oluyor. Ayrıca deli gibi susandığı için günde 3 lt su içmek işten bile değil.
Bu konuya yoğunlaşınca bu kez de low-carb diyetler üzerine okumaya başladım ve gördüm ki bunu zayıflama diyeti değil, sağlıklı yaşam biçimi olarak sunan bir takım doktorlar da var. Şu taş devri diyeti filan temelini bu görüşten alıyor. Temel gıdaların et, balık, süt, yoğurt, yumurta ve terayağ olması, etin özellikle yağlısının seçilmesi, beslenmede yeşil yapraklı sebzelere, tercihan çiğ olarak yer verilmesi, belki düşük miktarlarda bakliyat tüketilmesi öneriliyor. Tahıl ve şekeri unutun. Muz hariç meyvalar, patates hariç sebzeler sınırl miktarda tüketilebilir. (miş)
Kan şekerinin ve dolayısıyla insülin salgısının kontrol altında tutulması ile bağlantılı olarak tip2 diabetten romatoit artrite, alerjilerden kansere kadar oto-immün sistemin bozulmasına bağlı pekçok hastalığa karşı da önleyici olduğu iddia ediliyor.
Ekmek yemeden ne kadar dayanılır, onu bilemem...
Ah, bir başka takıntım da www.apartmenttherapy.com bu aralar, resmen bağımlılık belirtileri göstermeye başladım. Kendimi terbiye etmek için bu akşam özellikle girmiyorum.
Shrek'in İzmir'de olduğu haftasonu İkea'nın 24 saat açık olduğu, Cumartesi gecesi Axess'e vade farksız 12 taksit yaptığı haftasonuydu. Bir sokak ötede oturan ve aslında sık sık bahsi geçen arkadaşımla ona sandalye almaya gittik. Beğendiklerimiz Bayrampaşa'da kalmadığı için sabahın köründe kalkıp bir de Ümraniye'ye gittik. Ortalık bizim gibi manyaklarla doluydu. Ama çok güzel muz kabuğu sandalyelerden aldık. Bir de yatağının yanına komodin niyetine koyması için kırmızı metal dar bir çekmece (Hemnes) aldık. Şu tanıdığım bütün dişilerin almak için bahane aradığı şey:) O sandalyeleri monte ederken ben de çekmeceyi yaptım. Gerçi yatak odasına uymadı diyor ama bence "ben yaptım oldu" kontenjanından uyar pekala...
Bir de farkettim ki, başkasına akıl verirken insan daha kolay serbest bırakıyor içindeki yaratıcı gücü, daha kolay ifade ediyor kendini; ya da ben öyleyim. Kendime alacak olsam 40 gün 40 gece düşünüp karar veremeyecekken arkadaşıma iki dakikada seçip "bu güzel, ben olsam bunu alırdım" diyebiliyorum. Özenmediğimden, önemsemediğimden filan değil, aksine sorumluluğu çok daha büyük. Nedenini çözemedim,henüz sadece tespit.
İşte böyle, yaşam akıp gidiyor...

8 yorum:

Öykücü dedi ki...

Protein diyetiyle ben tam dört kilo verdim.Üstelik 2 haftada verdim ve kilolar kalıcı bir şekilde gitti.

Sonra tekrar yapamadım ama.Oysa bir dört kilo daha vermem şart:)

Benimkinde ünite hesabı vardı ve her besinin bir ünite değeri vardı.Günde 40 ünite hakkım vardı ve mesela etin,yağın ünitesi 0 dı.Patlayana kadar et yiyebiliyorsun:)Çok açsan gece kalk bir kalıp peynir ye:)Yağ da kısıtlama yok ama bir dilim ekmek bile 40 üniteni sallıyor.

Yazın zor(meyveler özellikle karpuz) ama kışın çok rahat yapılabilen bir diyet.

Tek sorun böbrekleri çok zorluyor olması.Protein yıkımıyla ortaya çıkan bir takım şeyler vücut için zararlı olabiliyormuş.

Bilmiyorum hangisi doğru.Hep böyle yaşamak mı iki haftadan fazla yapmamak mı?

Dur bakalım kışın iki hafta tekrar yapacağım ama bu aralar sebzelerle beslenerek zayıflamaya çalışıyorum.Böyle vücuduma zarar veriyormuş gibi hissetmiyorum hem.Sebzelere zararlı diyen kimse yok nasılsa:)))

Sevgiler..

Öykücü dedi ki...

Bir de yaptığın kekleri tek kişilik yaparsan sana kalmaz böylece yemezsin.

Ölçüyü dörtte bire indirip tekli ufak kalıpların birine ikisine koyarsan sadece bir iki tane tek kişilik kekin olur.Yesen bile bir dilim yemiş olursun.

Ben hiç denemedim birden aklıma geliverdi.

Komşulara da gönderebilirsin hatta.Bunu da şu saniyede akıl ettim.

Kekleri derin dondurucuya kaldıradabilirsin.Derin dondurucudan çıkarıp kendi halinde çözünmeye bırakırsan taptaze oluyor.Mikrodalgada berbat oluyor ama.

:))

Sevgiler..

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Pekii, nerede bu yemek blogunuz?
Biraz bakındımsa da göremedim.
:)

dory dedi ki...

İki hafta, biri düşük kalori, ikincisi protein diyetiyle üç kilo verdim galiba. Protein diyetinin en iyi yanı beyni iyi şartlaması; bunlar yenir, bunlar yenmez diye sınıflayıp miktar hesabı yapmayınca daha rahat uyuyorum ben. Bu haftasonu kremalı patates, çilekli tart yaptım, kahvaltıya gittik, ne ekmekler, reçeller vardı, dokunmadım bile. Halbuki kalori hesabı yapıyor olsam, yarım dilimden birşey olmaz, telafi ederim diye diye kimbilir neler yemiştim. Sorun et ve peynirle ne kadar yaşanabileceğinde...

ekmekçi kız, yemek blogu çok acemi işi oldu, ama madem merak ettin, mail adresine gönderirim:)

Lapis lazuli dedi ki...

Dory`cigim, bizim buralarda Atkins diyorlar o diyete, cok da meshur. Benim de deriiin tecrubelerim oldu bu konuda!, bloga da yazdim uzunca hatta.

Kesinlikle haklisin, kalori saymaktan cok daha iyi. Isin ozunu kavrayinca da zaten is saglikli beslenme, yeme aliskanliklarini degistirme diye yerini buluyor. Kisa sureli dusunmemek lazim sadece. Yasam bicimi olursa (olabilirse!) cok iyi. Uzun surede iyi kalite karbonhidratlari da olcusunde dahil ettin mi menulerine, is bitmistir :)

Lapis lazuli dedi ki...

Unuttum yazmayi. Zaman icinde menu alternatifleri cogaliyor. Ilk gunler ne yenir ki?! deniyor da sonra cesit cesit seyler buluyor insan. Low carb yemek kitaplarindan faydalanabilirsin, ben oyle yaptim.:) Bir de Atkins`in yazdigi kitapta guzel oneriler vardi. En cok da cesit cesit omletler populer...

dory dedi ki...

Atkins'in kitabı burada da var, onu okusam iyi olacak. Et-peynir-yumurta iyi de, üç öğün olunca zorlaşıyor. Aklım ekmekte, makarnada değil de sebzelerde şimdilik. Onları ne ölçüde çoğaltabileceğimi anlamak için de kitabı almam lazım. Ama şimdilik hoşuma gidiyor, sanki temel gıda şekli olabilirmiş gibi gerçekten de.

Lapis lazuli dedi ki...

Havuc cok tehlikeli! Atkins`de havuc yok icindeki seker yuzunden.
Benim menulerde firinda kizarmis brokoli cok kurtarmisti. Terbiyeli Karnabahar corba niyetine iyi gitmisti. Karbonhidrati olmayan dip soslar var, cig brokoli, cig karnabahar, kereviz saplari falan yiyebilyorsan onlara batirinca guzel oluyor ara ogunlerde. Firinda mantar ya da sotesi de aklima geldi simdi.
Isin icine girdikce ne cok karbonhidratsiz menu cikarabildigine sen de sasacaksin inan Dory.