18.1.08

Avukatın karısı rahatsızlanmış, hastaneye yatırmışlar, o ve birlikte çalıştığı oğlu hastaneye gittikleri için, yanlarında çalışan genç avukat da üç gündür duruşmalarından sonra hemen ofise dönüyor. Yani hala öğrenemedik gerekçede ne yazıldığını, ve hala yeni bir girişimde bulunulmadı.
Ablam "kızdın mı?" deyip konuyu değiştiren bir mail atmış, cevap yazıcak vaktim olmadı (blog güncelleyecek vakit oluyor ama!)
Bu gün de kah toplantı, kah hassas konularda önemli insanlara cevap hazırlamakla geçti. Dün akşam misafirimiz olduğu, kırmızı şarap içtiğim ve geç yattığım için biraz da zor geçti. Sabah da çok zor kalktım. Shrek uyumaya devam ettiği, benimle kalkmadığı için daha da zor kalktım. Dün akşamki misafirimiz Shrek'in Bursa'da yaşayan bir arkadaşı; hem aileleri tanışıyor, hem lisede birlikte okumuşlar. Perşembe bir toplantı için İstanbul'a gelmiş, akşam Shrek onu gidip aldı, eve getirdi. Ben o arada eti fırına koydum (2 saat pişmek üzere), salatayı, sofrayı hazırladım, şarabı açtım, hatta kendime bir kadeh koydum. Sonra onlar geldi, et pişene kadar sohbet edildi, şarap içildi, Shrek amplifikatör ve hoparlör test dinletileri yaptı. Şu anda salondaki müzik sisteminde iki amfi, iki hoparlör bağlı. Çeşitli müzik türlerinin hangi amfi-hoparlör kombinasyonunda daha güzel dinlendiğine dair konuşuldu. Et dediğim de fırında kuzu but aslında (et deyip geçmemeliyim). Bir önceki gece, İstinye Park'a (bu konudaki yorumlarımı yazının ilerleyen kısmında belirteceğim) Günaydın'dan birkaç dilim antrikot alalım diye uğradık, 2 kiloluk bir kuzu budu alıp çıktık. Zaten Shrek geçenlerde cam kapaklı kocaman metal bir fırın kabı alıp gelmiş ve onu kullanmak için fırsat kolluyordu. Günaydın'daki adam bize "etrafına arpacık soğan koyun, tane karabiber iyi olur, 200 derece fırında 2 saat pişirin" dedi. Aynen dediği gibi yaptık; sadece üstüne de bol karabiber serpip ovaladım ve biraz kırmızı şarap ekledim. Piştikten sonra 15 dk kadar fırında kapağı açık olarak tutup üstünün kızarmasını sağlayınca görüntü süper oldu. Utandım, fotoğrafını çekemedim. Shrek'in arkadaşlarını seviyorum; ama daha da çok onların yanında kendimi rahat, uyumlu, denk, "benim arkadaşım da olabilirlerdi" diye hissediyor olmayı seviyorum. Geçen Cumartesi onun lise grubuyla yemeğe çıktığımızdaki duygudan bahsediyorum.
Bugün Shrek'le arkadaşı birlikte piyano bakacaklardı; iki sene önce Süzmebal'a aldığı için Shrek tecrübeli, arkadaşı ise 8 yaşındaki oğluna almak istiyormuş, ama karısı "ne olursa olsun alıp gelmeyeceğine" söz verdirmiş:) o yüzden sadece piyasa araştırması yapacaklar. Sabah onlar uyurken ben işe gittim. Gün içinde konuştuk, önümüzdeki hafta evde olduğu gün için piyano akortçusu ayarlamış Shrek, "hazır bu aralar biraz heveslisin, oturup çalıyorsun, hevesin kaçmadan yaptıralım" dedi. Gerçekten de başına oturuyorum, ama sıkışan birkaç tuş yüzünden uzun sürmüyor, söylene söylene kalkıyorum.
İstinye Park'a gelince... Alışveriş merkezlerinden nefret ediyorum. Sadece gerçekten bir şey almam gerektiğinde gidip, alacağımı alıp çıkarım. Gitmek zorunda kaldığım alışveriş merkezleriyle ilgili kötü deneyimlerim, sevimsiz çağrışımlarım vardır hep. Kanyon'u beğendiğimi itiraf etmeliyim ama sırça köşkte kendini bir Avrupa kentinde zannettirmek üzere tasarlanmış hissinden hoşlanmadım, çok yapay geldi. İstinye Park için de aynı şeyleri söylemek mümkün; hele de o Guccillerin filan bulunduğu bölümleri düşünürsek. İçindeki Pazaryeri denen yeri de aynı illüzyonu yaratıyor, ama bir yandan da o kadar hoş ki, kusur bulamadım. Tamam, öyle gezmeye gidecek, liseden kızlarla orada randevulaşacak değilim ama haftaiçi akşam uğrayıp kuzu but alınabilir. Veya başka bir akşam orada yemek de yenebilir. Sokak havasında, ama kapalı, Çiçek Pasajı'na bir gönderme sanki; çepeçevre kasap-balıkçı-vs, önlerinde masa ve sandalyeler, bir tarafta kahve, ortada manav, malatya pazarı. Hemen oradaki giriş kapısının önündeki açık otoparkta haftaiçi akşam geç saatte yer de bulunuyor. Hoş, hoş...

2 yorum:

Butterfly dedi ki...

senın avukatının bahane ve uyusuklugunu bıraz kendımınkıne benzetıyorum valaa:)

kedi dedi ki...

Dory
Beni merakta bırakmamak için yazdığın yazıyı tam zamanında okumuş ama işte yine bu saatlerde çıkmak zorunda kaldığım için yorum yapamamıştım.Bu son yazılarını da keyifle okudum evet keyifsiz yerler olmasına rğmen.Bi dizi senaryosu olabilir aslında hayatın:)

Avukatını azletmeyi düşünmüyor musun?