21.11.05

Yün projelerine devam

Bir ipin ellerimin arasında giyilebilecek bir nesneye dönüşmesi, daha lise yıllarında etkilemişti beni. Genelde okul dışı saatlerimi piyano çalmak, kitap okumak veya sinemaya gitmekle geçirirken, anneannelerin eline yakışacak bir işle ilgilenmemin kavramsal nedeni buydu. Doğaya yakın, toprağa yakın bir iş gibi gelmişti; hani neredeyse koyunların yününü eğirip kök boyalarla boyamak bile mümkün olabilirdi. Yıllardır hiçbir şey örmemişken yabancı bloglardaki örnekleri görünce eski tutkum geri geldi sanırım, biri biter bitmez yeni bir şey örmeye başlamaktan kendimi alamıyorum.
Solda beni Düsseldorf'un kuru soğuğundan koruyan dalgalı atkımın kabanımın üstünde nasıl durduğunu görebilirsiniz. Aşağıda ise, şu ördükçe kendiliğinden desenli çıkan çorap yününün neye benzediği görülüyor. Aslında bir sürü canlı güzel renkleri vardı, ama ben elbette kendimden önce sevdiklerimi düşündüğüm için bir erkek çorabı yapmayı hayal ettim ve bu soluk rengi seçtim. Gökhan zaten çok sıcak kanlı olduğu için kış ortasında bile gömlekle dolaşır, öyle kaşkol, bere filan takmaz, insanın sevdiğine birşey örme zevkini kursağında bırakır, çorap örersem en azından dağda giyer demiştim, ama elimde minik şişleri görüp kendisine çorap ördüğümü duyunca garip garip bakıp "ben giymem öyle şeyler" dedi. İyi, ben giyerim, de ölçüsünü nasıl ayarlayacağım bakalım, dergideki bir ölçüye harfiyen uymak niyetindeydim. Bu arada, sadece tüm yabancı örgü bloglarını değil, dergileri de çoraplar ve pançolar basmış.

Hiç yorum yok: