10.5.09

Saç meselesi... / Duruşma

İtiraf etmeliyim ki -hoş belli oluyordur ya zaten- ben artık seyirlerde ve okumalarda, eski bene kıyasla, kolayına kaçıyorum, ama -yazarını tanımak gibi- bir bahaneyle karşıma çıkınca, gençlik esintisi gibi hoşuma gidiyor. Bunları bana düşündüren ise İshak Reyna'nın Ha Hayat Ha Edebiyat adlı denemeleri. Geçen haftasonu Bandırma-Yenikapı seferimizi yaparken Nemo bana feribotta fantastik kurgu cinsi bir roman aldırıp yol boyu onu okudu; ben de bu bahsettiğim kitaba rastladım. Anlatımı, bakış açısı o kadar yakın geldi ki, sanki ben yazar olsam, gençlik yıllarından sonra okumayı bu kadar azaltmasam bu kitabı ben yazmış olabilirdim gibi geldi. Nasıl oldu da İdo'nun raflarına girdi acaba? Tuhaf...
Ama Nemo Pazar günü Erdek'e dönerken kitabını geldiğinde okumak üzere evde bıraktı. Her seferinde, babası beni hatırlatacak bir çöp dahi istemiyor diye Cuma üstünde gelen giysileriyle dönüyor. Cumartesi çocuklarla açık havada -şemsiye altında- yemek yedik, çayırda dolaşınca ayakkabıları sırılsıklam oldu; kurumazsa diye yeni bir ayakkabı aldık ama onunla gitmek istemedi; neyse ki eskileri ertesi güne kurumuştu.
Bir önceki gelişinde saçlarını kestirdim diye de çok kızmış babası... (Tamam, ben kısa ama havalı bir saç dedim, berber yandaki gibi kesti, ama biraz uzayınca düzelir, hem de artık kahkülleri gözlerine giriyordu) Saçlar kimin kontrolündeyse güç onda diye görüyor herhalde, Samson misali. Nitekim bu Pazar bırakırken gördük ne kadar kızdığını, "sen bu çocuğun saçlarını nasıl kestirirsin?!" diye üstüme saldırdı; annem araya girdi; ben kendimi dizüstü yerde buldum; birkaç küfür, yumruk yaptığımda acıyan bir el ve biraz kalp çarpıntısıyla geçişti neyse ki...
Pazar günü, yaz tarifesindeki feribot saati uymadığı için deniz otobüsü ile gitmiştik; Bandırma'ya varışımızla dönüş deniz otobüsü arasında sadece 35 dakika kaldığı için, taksi şöförü zaman kazanmak amacıyla bizimle kapıya gelmek yerine arabayı döndüreyim demişti. Bizimle gelmiş olsa zaten böyle bir sahne yaşanmazdı. Deniz otobüsünü kaçırmamak için karakola da gitmedim. Yara, bere filan yok; zaten annemden başka şahit de yok... Ama 'hayat ne hallere düşürüyor insanı' ile 'ben bu durumu hayatıma niye çağırdım' karışımı bir düşünce bulutu var... Şimdi yeni moda dinler bunu aşılıyor ya insana, başına ne geliyorsa bunu deneyimlemek için sen çağırdın vs... Nemo da ara sıra, tabii çok farklı durumlarda, "neden ben, neden hep ben... ben çok şanssızım" der. Elbet o da biraz büyüyünce kötüyü çağırmama, olumlu düşünme gibi kavramlarla tanışacak...
Dönüşte o heyecanın üstüne biraz kitabımdan okudum, hatta uyudum. Nemo 2.30'dan önce yatmayıp sabah erkenden uyanıyor, 8'e kadar bekleyip sonra beni de uyandırıyor da...

Sonra Perşembe oldu; duruşmaya gittim. Duruşma salonunun kapısı önünde avukatımla buluştuktan birkaç dakika sonra "o" da geldi. Bizim sıramız gelip çağırılana kadar, birkaç metre uzağımızda durup avukatıyla konuştu. Üzgünüm, birkaç yıl önce yaptığım (öncelikle kendimi, sonra onu) affetme meditasyonları tamamen etkisini yitirmiş durumda.

Hakim, bizim celse arasında istediğimiz tedbir kararını verdi. 15 Haziran'dan 31 Temmuz'a kadar Nemo benimle. Sonra da onların istediği, Nemo'nun pedagog görüşmesinin Erdek'te yapılması yönünde karar verdi; sadece Nemo'yla görüşmekle kalmayıp yaşadığı ortamın ve sosyal çevresinin de raporlanmasını istedi. Benim avukat "o zaman anne yanındaki ortamı da değerlendirilsin" dedi. Hakim "merak etmeyin, onun için burada kaynaklarımız var, onu da yaparız" dedi.

Oradaki ortamı hakkında olumsuz bir şey yazılmayacak tabii. Zaten olay o değil! Nemo'nun söylediklerini yorumlayacak olan her kimse etki altına almaya çalışacaklar; küçücük yer...

Geçen Pazar gününden beri hayat beni zorluyor. İşe gidip geliyorum ama başka bir boyuttayım sanki.

Boşluğa düşmemek için bir şeye tutunur, kafasını takar ya insan; bir gün bizim eve de bir sosyal hizmetler memurunun gelip değerlendirecek olması ihtimaline tutunup evi nasıl daha güzel hale getiririm fikrine taktım aklımı.

Kitaplığı yatak odasının diğer duvarına alıp büyütsem mi, yoksa salonun bir duvarına boydan boya kitaplık mı yaptırsam?

Salona yeni bir kanape ve halı alıp diğer kanapeyle iki koltuğun yüzlerini değiştirmem lazım; acaba hangi renklere gitsem?

Bu sorulara cevap ararken feng shui kitabımı ortaya çıkardım; şemalar çizdim; hangi element nereye düşüyor vs derken baktım önce ortalığı toplamak lazım, kapının dibinde yine bir verilecek/atılacak yığını oluşturdum. Eski yelken kıyafetlerim artık en sonunda o gruba girdi. Hayatımın Mammut'la geçen kayıp yıllarında alınmış eşyaların kalanları da aynı yığında yerini aldı. O yıllarda benim tek başıma iş seyahatine gittiğim bir yerden getirdiğim ıvır zıvıra bile tahammülüm kalmamış. Nemo'nun bir kez bile giyilmeden küçülmüş kıyafetleriyle de vedalaştım. Ne yapalım, o yıllarını benimle geçiremedi işte. Küçülmüş giysileri saklayıp büyüdüğünde ona "bak, ben sana bunları aldıydım" mı diyeceğim? Geçmişte yaşayan gözü yaşlı anne modeli ne de içini açar ya çocuğun!

9 yorum:

ayşegül dedi ki...

rastlantı eseri bulduğum yazılarınızı okumaktan çok zevk alıyorum.(mamutlu kısımları hariç) inşallah herşey sizin dilediğiniz gibi olur.çocuklar kesinlikle annelerinin yanında olmalı, çok istisnalar hariç...

Benim Hayatim dedi ki...

BU ADAM İNSAN OLAMAZ YA!
Yaptığı darplardan, ev basmalardan nasıl ceza almıyor anlamıyorum?? Yada hakim böyle şiddete başvuran birinin yanına çocuğu nasıl verebiliyor. Nemo, çok güçlü bir çocuk bence.

yasenin dedi ki...

-kolaylıklar ve sabırlar diliyorum nemo sizin yanınızda ne kadarda mutlu .sizi okumak hoşuma gidiyor. annelik çok zor ve çok güzel bir duygu,sizinki dahada zor rabbim yardımcınız olsun inşallah

Alphecca dedi ki...

Mantığım diyor ki, dolabın yerinin mutluluk ve huzurlu bir ortamla alakası olmamalı, umarım sosyal hizmetler sorumlusu da benimle aynı fikirde olur.....

Ne olur olsun :)

Belaya bulaşma meselesine gelince, ben böyle görüşlere pek inanmıyorum sanırım, bazen iyi niyetle birşeyler yapar ama birşekilde kendini belanın içinde bulursun....

Ve üstüne düşen tekşey uğraşmaktır.

Hani "şirketlerde problem çözme teknikleri" eğitimleri verirler ya bu da öyle bir durum....

Problemin zor yanı, kaynağının güçlü olmayı erdem sayan ve kaçak güreşen bir adama bağlı olması...

Ama öfkelendiğine göre, Nemo' nun saçından, başından sorun çıkardığına göre elinden kaçıp giden birşeyler olduğunu seziyor sanırım :)

Yanlış hatırlamıyorsam, daha önceleri Nemo' yu hep babaanneden teslim alıyordun.

Bence devam :))

Bezen Hindistan dedi ki...

tedbir kararina cok sevindim. bu isin bu kadar yavas ilerliyor olmasi beni oldurecek. aklim almiyor hakkaten, cocugun yeri annesinin yanidir. hani siz babasi olsaniz diyecegim eh normal bu kadar surunmesi bu isin ama oyle de degil, anlamiyorum ki. umarim okul sezonundan once olumlu bir karara baglanir da okula sizin yaninizda baslar artik nemo.

defne ve deniz'in annesi dedi ki...

Ben böyle şeylere pek inanmam ama şu adrese bir tıklasanız http://www.ailesergisi.org/ yaşadığımız sorunların aile kökenlerimizden kaynaklanabileceğini gösteren bir çalışmaymış. Yarın akşam izleyici olarak gideceğim. Belki bir bakmak istersiniz. Sevgiler

dory dedi ki...

çocuk gibi,
yine babanneden teslim aldım, bunlar bırakırken oldu.

defne ve denizin annesi,
aile dizimine katıldım ben, geçen haziranda blogda da yazmıştım. benim ailem dizilmedi ama bir dizimin içinde aktif rol aldım. inanmak/inanmamak sorun değil, yaşanan bir şey var ve terapötik etkisi olduğuna inanıyorum. ama ben hellinger enstitüsünde katıldım ve şiddetle orayı tavsiye ediyorum. senin izleyici olarak katılacağın hakkında birşey bildiğimden değil. 2008 haziranında yazdığım iki yazıyı okursan ne kastettiğimi anlayacaksın.
sevgiler

defne ve deniz'in annesi dedi ki...

Ben görmemişim o yazıları! Doğum yaptığım döneme denk gelmiş... Dualarım sizinle.
Sevgiler

Unknown dedi ki...

Allah Allaaaahhh... Ne hayvan adam bu adam!

www.elifsavas.com/blog