10.8.08

Haftasonu Gevezeliği

Hayır, diyeti bozmadım. Hatta Cuma gününden bu yana her tartıya çıktığımda (sabah-akşam) -7 ,5 kg'da olduğumu görünce daha beter havaya girdim. Ben yemiyorum diye bir süredir eve ekmek almayı unutur oldum. Cumartesi sabahı kalkıp buzlukta hiç ekmek kalmadığını görünce Shrek için acele yollu bu kahvaltılık ekmek/muffin/pişi arası şeyleri yapıp ben dokunmadım bile. Ama haftasonu şerefine, haftaiçi sadece peynirden ibaret olan kahvaltıma menemen eklemiş olmak ziyafet gibi geldiği için hiç de özenmedim doğrusu. Tarifi burada. Kolay kolay bir şeyi beğenmeyen Shrek çok beğendi, kahvaltıda üçünü, akşam yemeğinde kalan üçünü yedi bitirdi. Yarım ölçü yaptığım için sadece 6 taneydi zaten. Yumurta oranı fazla olduğu için istediğim kiloya indikten sonra benim de beslenme düzenime uyar diye düşünüyorum.
Shrek'in Fransa'dan üç günlüğüne gelmiş bir arkadaşı ve ailesini Pazar sabahı Boğaz'da kahvaltıya davet etmiştik. Karı-koca-üç çocuk oldukları için (dolayısıyla hep birlikte arabaya sığmayacağımız için) önce beni gazetelerimle birlikte Hisar'a bırakıp onları almaya Taksim'e gitti, ama Ayasofya'nın Pazartesi kapalı olduğunu öğrendikleri için öğleden önce oraya gitmek istemişler. Shrek de onları Ayasofya'ya bırakıp öyle geldi. Bahaneyle Hisar'da kahvaltı etmiş olduk.
Akşam yemeği saati yaklaşırken evde ekmek olmaması yeniden gündeme geldi. Shrek "dünkünden yapsana yine" dedi ama başka bir şey deneme fırsatını kaçırır mıyım hiç? Hızlı yapılacak bir tarif için hızlı bir internet turu attım ve focaccia denemeye karar verdim. Onun tarifi de burada. Shrek "bunları tekrar yapılacak başarılı tarifler olarak defterine yazıyorsun değil mi?" dedi; demek ki çok iyi olmuş.

Haftasonlarını kısa tatiller olarak geçirmek lazım, ama biz ne yapıp edip başka bir işler buluyoruz galiba. Bu haftasonu da Shrek'in haftaiçi vereceği eğitim slaytlarını hazırlaması gerekiyordu. O yüzden ekmek yapmak dışındaki bütün zamanımı ya ona yardım ederek, ya da yanında oturup internette dolaşarak geçirdim. Şu aralar ev organizasyonuna taktım ya kafamı, sürekli organizasyon/dekorasyon fikirleri veren siteleri okuyorum. Bahçeli bir evde kocası, üç çocuğu, bir kedisi ve bir köpeğiyle yaşayıp dikiş-nakışla hayatını kazanan Amerikalı kadınlardan sıkıldım; onları okumuyorum. Yeni bir fikir değil ama en sonunda uygulayacak vakit bulduğum için ayakkabılarımın fotoğraflarını çektim, "imelda" isimli bir dosya açıp hepsini içinde topladım. Antredeki ayakkabı dolabının içindeki raflarda, bir kısmı kutuların içinde, bir kısmı açıkta duruyor. Fotoğrafları basıp kutuların üstüne yapıştırarak hepsini dağıtmadan aradığımı bulabileceğim. Kutuları bir örnek hale getirmek de hoş olurdu, ama o kadar delirmedim daha. İtiraf etmeliyim ki, bu organizasyon sevdasında, Hotiç'in seri sonu mağazasından altı çift ayakkabı almamın payı büyük. Geçen sezon diye 29 ve 39 YTL'ye düştüklerini görünce gözüm döndü. Biliyorum, çok abarttım, ama haksız mıyım?
Ayrıca bu yaz ne sezonda, ne ucuzlukta kendime hiçbir şey almadım (-mıştım). Ben dükkanlarda bir tur atacak vakit bulana kadar bir şey kalmamış zaten. (Bu da bahanesi) Shrek sağ alt köşedeki siyah platformluyu kutu içinde tutmamı istedi. görmeye tahammül edemiyormuş:)) Ama diğerlerini beğendi. "Sabahları kıyafet seçme ve bulamadığın için söylenme faslına bir faydası olacak mı?" diye sordu. E evet, en azından altına uygun ayakkabı olmadığı için giyemediğim şeylerim kullanıma girecek, bu da sabah dolap-önü sendromunu hafifletecek tabii... öte yandan, hepsi işe uygun değil, farkındayım.
Bu hamaratlığın bir nedeni daha var; kendimi ve evi İpek Hanımsız yaşama alıştırıyorum. Geçen Ekim'de, Nemo gelecek, akşamüstü okuldan geldiğinde her gün onu karşılayıp ben gelene kadar 2 saat ilgilenecek biri gerekecek diye İpek Hanımı bulmuştuk. Sonra Yargıtay işi ortaya çıkınca haftada 3 gün diye anlaştıydık; bir daha da üstünde konuşmadık. Ama baktım hem dünyanın parasını veriyoruz, hem de kadın sıkıntıdan birşeylerin yerini değiştiriyor, kendine göre organize ediyor, her eve geldiğimizde bu sefer ne yaptı acaba diyerek endişeyle içeri giriyoruz. Özellikle Shrek o kadar kızıp kendi kendine bağırıp çağırıyor ki, ben daha çok alevlendirmemek için kendi kızdığım şeyleri içime atar olmuştum. Tamam, bizim evde çok ıvır zıvır var, toplayayım derken saklamış oluyor, niyeti iyi aslında, ama ben bu sinir harbine dayanamıyorum artık. Neyse, sonuçta İpek Hanımı arayıp "belli ki Nemo'nun bizim yanımızda yaşamasına daha bir sene var, sırf ev işi için haftada üç gün gelmene de ihtiyacımız yok, haftada bir gelirsen sevinirim, başka bir sürekli iş bulursan onu da anlarım" dedim; şimdilik haftada bir gelmeyi kabul etti. Zaten o toplayacak nasılsa diye iyice tembelleştiydim. Halbuki birikmeden toplayınca veya kolay toplayacak şekilde organize edince çok daha mutu oluyorum. Neredeyse yirmi senedir nasıl yapıyorduysam yine öyle işte...
Henüz çözemediğim bir şey var yalnız; bizim sitede görevliler çöpleri 9-14 ve 16'da alıyor, çöpü daha erken dışarı koymak da yasak, kapılara "bazı sakinler çöpü erkenden kapının önüne koyuyor, akıyor, kokuyor, sakın yapmayın" diye yazılar astılar. Gerçi bizim çöplerimiz akıp kokmuyor, çünkü çöp öğütücümüz var, ama ben yine de sokak kapısının dışında duracak, çöp kutusuna benzemeyecek bir şey, mesela dekoratif bir sepet içinde saklı çöpkutusu arıyorum; daha doğrusu dışarılarda gezsem arayacağım. Üstü hasır kaplı çöpkutuları gördüm ama kenarlarında kapak açma pedalıyla ben çöpkutusuyum diye bağırıyorlardı, istediği kadar dekoratif olsun... Karşı komşumuzun kapısının önünde, üzerinde süsler olan dev bir damacana duruyor, göz deliğinin üstüne asılı bir de kocaman süs var, yani pek özenli, pek süslü; ben öyle küt diye bir çöpkutusu koyarsam olmaz. Hatta gidip karşı komşunun kapısının bir fotoğrafını çekeyim de tam olsun...
Yazının başlığını "Haftasonundan Haberler" diye atmıştım, ama bu haberden çok gevezelik oldu...

6 yorum:

huysuz dedi ki...

imelda :))

Adsız dedi ki...

Bayılıyorum sizin yazılarınızı okumaya.İyi ki yazıyorsunuz.Bu arada en üstteki çiçeklerin durduğu vazo İKEA'dan mı?Benim de vardı ama kırıldı.
Öpüyorum.
İyi Çalışmalar
İzmir' den
Gül Göktuna

Adsız dedi ki...

Bu arada karşı komşunuzun kapısındaki damacana bildiğimiz plastik su damacanalarından mı?
Çok güzel fikir.
Gül Göktuna

Adsız dedi ki...

Ayakkabılar muhteşem görünüyor ve o fiyatlara şaka gibi.
Eylül'e kadar kalmaz sanırım,ben Belçika'dayım :(
foccacia yı da en yakın zamanda deniycem...hep bak bak bir yere kadar...
sevgiler.

dory dedi ki...

:)

Vazo İKEA'dan gerçekten de. 2,5 liraydı galiba, dayanamayıp aldıydım.
Karşı komşunun kapısındaki de damacana, ama cam galiba. Üstüne kabartılı boyayla (boncuk boya diyorlar galiba) şekiller çizilip içleri doldurulmuş, veya belki de cam boyasıdır.

Ayakkabıları aldığım Hotiç Kağıthane'de. Seri sonu, geçen sezon ve defolu sezon ürünü satıyor. Her zaman bu kadar ucuz da olmuyor ama Eylül'de hala olabilir. Yalnız benim gibi ayakkabı numarası 39-40 olanlar şanslı, çünkü daha küçük numaralarda az seçenek oluyor.

B5 dedi ki...

Ayakkabi secimlerimiz ayni olabilirmis. Kullanabilecegim modeller.
Bu arada fotografli kutu fikri yeni degil. Cok pratik, tabii ucuz polaridin varsa :). Ikea'dan ögrenmistim ben de yillar önce,
Sevgiler :)