8.6.08

Perşembe sabahı cep telefonumun alarmı çalmadan birkaç dakika önce mide bulantısıyla ve karnımda bir huzursuzluk hissiyle uyandım. Benim midem çok sağlamdır, hiç hazımsızlık çekmem veya yediğim bir şey dokunmaz. Hatta son 20 senede iki kez olduğu için gayet iyi hatırlıyorum; ilkinde 19 yaşımdaydım, liseden üç arkadaş Bodrum’a tatile gitmiş, bir pansiyonda kalıp dolmuş jiplerle her gün başka bir koya gidiyorduk. O yıllarda minibüsler değil, eski askeri jipler çalışırdı Bodrum merkeziyle köyleri arasında. Gümüşlük’te bir pansiyonun önündeki masalarda oturmuş, kaç gündür uzak kaldığımız ev yemeklerinden ısmarlamıştık. Sonra ben bir anda masanın üstüne çıkarıvermiştim midemdekileri. Hemen bir oda açıp yatırdılardı beni; yanımızda yedek giysi de yoktu ama geceyi orada geçirdiydik. Sahi, temiz giysi işini nasıl hallettiydik acaba? O kısmı belleğimden silinmiş. İkincisinde ise aniden başlayan bir üşüme ve titreme nöbetiyle ateşim çıkıp titreme halim biter bitmez çıkıverdiydi midemdekiler. Meğer üriner enfeksiyon geçiriyormuşum; sonradan anlaşıldıydı. Bu kez sadece midem bulanıyor. Birkaç gündür halsizim; sabahları 7.00’de kalkmak zor geliyor, ama ofise gidince işlere dalıp unutuyorum. Akşam işten çıkıp Shrek'i deniz otobüsünden almak üzere İstinye’ye giderken başım ağrımaya başlıyor, “açlıktandır” deyip geçiştiriyorum. Eve gidince, akşam yemeği hazırlamaya girişmeden önce biraz uzanıp dinleniyoruz. Aklımdan “evde çocuk olsa böyle dinlenemezdik” diye geçiyor. Ama belki de bu kadar bitkin olmazdık, yaşam enerjimiz daha yüksek olurdu, sıkı sıkı tutunurduk yaşama.

Perşembe ofiste öğlene kadar dayanabildim, sonra kendimi eve ve yatağa attım. Sabah kalktığımdan beri hiçbir şey yemediğim gibi zerre kadar açlık da hissetmiyordum. Akşama kadar uyumuşum. Kalkıp Shrek'in hazırladığı akşam yemeğinden zorla biraz yedim. Film seyretme bahanesiyle birkaç saat uyanık kaldım, sonra yine uyudum. Cuma sabahı o giderken uyandım ama tekrar uyudum. Kalktığımda saat 10 olmuştu. İşi arayıp gelecek halim olmadığını söyledim, biraz TV karşısında oyalandım, bir şeyler yedim ve yine uyudum. Akşamüstü kalktığımda ancak kendime gelmiştim.

Bu haftasonu Süzmebal Cumartesi akşamı geldi. Süslü ve özel yemeklere olan ilgisini bildiğimiz için biraz blog dolaştım, tarif kitaplarımı karıştırdım, Shrek de bu arada kilo vermeye çalıştığı için menüde hamurişine yer vermemeye ve tatlıyı porsiyonluk yapmaya karar verdim. Pasta yaptığımda beğenirse kalanını Shrek yiyor, yoksa atılıyor çünkü. Sonuç olarak menü portakalagaci.com'dan rulo köfte ve ıspanaklı krep oldu; ben de krepin içi olarak hazırladığım ıspanaktan yedim. Süzmebal'ın favorisi her zamanki gibi tatlı bölümü oldu: frambuazlı panna cotta. Dibine buzlukta sakladığım pandispanya parçaları, aralara da yine artmış ve buzlukta saklanmış frambuazlar girince görüntü şık oldu. Ben de kendimi işbilir bir kadın gibi hissettim. İki gün önce geçirdiğim ufak (kısa süreli demek daha doğru) duygu fırtınası ve gözyaşı selinden sonra böyle hissetmek iyi geldi. Bu kriz anlarında ben genellikle bir cümleye takılıyorum; bu sefer de aklıma Nemo'nun psikoloğunun bana "Nemo sizin gibi bir anneye sahip olduğu için çok şanslı" lafı takıldı. Daha çok da, bu sözü hatırlamanın benim beynimde yarattığı cevap cümlesi: Annelik edecek çocuğunuz yoksa iyi anne olmak neye yarar? Vücut direnci düşük diye hastalanılıyor, duygusal direnç düşük olunca da böyle krizler yaşanıyor işte. Hatta bence ikisi de aynı şey, aynı zamana denk gelmesi tesadüf değil.
Lafı tatlıya bağlamak için araya frambuazlı panna cotta...

Geçen hafta Paza günü önce Shrek'in annesine kahvaltıya, oradan da Shrek'in bir arkadaşına oturmaya gittik. Bu bey Shrek'in maket tren arkadaşı. "Bey" diyorum çünkü birbirlerine sizli bizli beyli hitabediyorlar. Geçtiğimiz senelerde buluşur, beraber maket tren boyarlardı. Ben daha önce eşiyle de tanışmıştım. İkisi de çok tatlı, efendi insanlar. Hoş Shrek'in benim sevmediğim arkadaşı yok zaten... Süzmebal'dan bir yaş küçük bir de kızları var. Evlerine gittiğimizde Süzmebal utangaç, küçük hanım daha da utangaç, birbirleriyle arkadaşlık etmediler. Süzmebal babasının çevresindeki yarım metre çapındaki hayali bir dairenin içinde, hanımkız ise ya annesine yapışık, ya da üst kat merdivenlerindeydi. Annesi ara ara çocukların bizim yanımızda sıkıldıklarını düşünerek "hadi kızım, al arkadaşını odana götür, oyuncaklarını göster, birlikte oynayın" dedikçe Süzmebal bana doğru bakıp kaşlarını kaldırarak işaret verdi bana. Ben de "yok yok, böyle iyiler, Süzmebal sıkılmaz zaten, o bizleri dinlemeyi sever" diye müdahale edip hemen ardından lafı karıştırarak hanımın dikkatini dağıtmaya çalışıyordum. Birkaç kez tekrarlandı bu sahne. İlk defa müttefik rolüm onaylandı:)

11 yorum:

Hulya dedi ki...

yazinin sonunda hamileyim haberi bekliyordum acikcasi:)

Hulya dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Butterfly dedi ki...

valaa yalan değil bende aynı haberi duymayı düşlemiştim nedense heyecanla sonuna geldim acaba dedim yeni bir bebek haberi mi gelecek sonunda diye.:))

dory dedi ki...

ah, çok komiksiniz hanımlar:)) daha neler!

Arzu Çur dedi ki...

Fiziksel gücümüze birşeyler olunca -haklısın Dory- psikolojik açıdan da zorlanıyoruz. Sağlıklı günler dilerim sana.

"Komiksiniz," demişsin ama, ne yalan söyleyeyim ben de aynı şeyi düşündüm okurken arkadaşlarla.

Geçmiş olsun, dikkat et kendine. Aç kalma aman.

Kelebek Etkisi dedi ki...

merhaba... ben sessiz sessiz bloğunuza misafir olanlardandım... açıkcası ilk kez yorum yapıyorum ve bende bebek haberi bekliyordum..;)

Adsız dedi ki...

Cok gecmis olsun!!!!!!

www.elifsavas.com/blog

şule dedi ki...

suzmeballa muttefikliginiz cok hosuma gitti. ne guzel...

dory dedi ki...

Yazımı dışarıdan bir gözle okuyunca hak verdim, gerçekten de evde çocuk olmaması, yaşama tutunmak filan gibi laflar bebek haberinin girizgahına benziyor. Benim kastettiğim evde olmayan çocuklar Nemoyla Süzmebaldı ama... Niye bebek lafına "daha neler" dediğim ise uzun bir yazı konusu olabilir ama ne zaman büyük konuşsam yukarıdaki başıma getirir ya, şimdilik fikirlerimi kendimi saklıyorum o yüzden.
Herkese sevgiler:)

zerrin dedi ki...

icimdeki bir ses bir yengeci okudugumu soyluyor...
icimdeki ses dogruysa bir yengec diger yavrusuna haksizlik ettigini dusunur tekrar hamile kalirsa,bu yuzden bunu okuyan yengec yazidan hic hamilelik kokusu almadi

dory dedi ki...

zerrincim, profilime bakarsan içindeki sesin doğru söylediğini görürsün:) demek o kadar belli oluyor!
çocuk konusuna gelince, çok haklısın. ama ben bir aralar, sırf oğluma bir kardeş veremiyorum diye de üzüldüydüm. herhalde o zamanlar düzgün bir aile ortamında olsaydık, oğlumu yalnız bırakmamak için ikinci bir çocuk isterdim, ama oğlum benden uzakta büyürken değil...