Geçen hafta üç günlük bir toplantı için Brugge'deydim (ya da Fransızca telaffuzuyla Brüj). Brüksel Havaalanından trene binip Brussel Nord'da aktarma yaparak toplam 1,5 saatlik bir tren yolculuğuyla Brugge'ye vardım. Sonraki üç gün toplantı salonunda geçti ama ikinci gün toplantıyı biraz erken bitirip kısa bir rehberli yürüyüş turu yaptık. Ne öğrendiysem, ne gördüysem o iki saatlik gezide gördüm zaten.
Brugge, Belçika'nın Flaman Bölgesi'nin West Vlaanderen (yani Batı Flanders) ilinin başşehiri. Ortaçağ'dan kalma mimarisi, hem endüstrileşmeden payını almadığı için, hem de 2.Dünya Savaşı'nda zarar görmediği için bozulmadan korunmuş, şimdi de Unesco'nun korması altında.
Çikolatası meşhur. Gittiğimiz çikolaya imalathanesinin mutfağında pralinlerin nasıl yapıldığını gördük. Dünyanın kakao borsası Londra'daymış, büyük çikolata üreticileri bağlantılarını orada yaparlarmış. Bizim gittiğimiz gibi küçük imalatçılar çikolatalarını %30 Brezilya kakaosu, % bilmemkaç bilmemnere kakaosu diye karışım bildirerek o büyük üreticilere ısmarlarmış; böylece kendilerine has tadı sağlarlarmış. Kakao işlendiğinde bir kakao yağı, bir de kakao likörü dedikleri iki bileşene ayrılırmış; "ucuz çikolatayla karşılaştığınızda bilin ki kakao yağı alınıp yerine başka bitkisel yağlar konulmuştur" dedi adam. Belçika'da kakao yağı yerine başka yağ kullanmak yasakmış. Adamlar markaları haline gelmiş çikolatanın tadının bozulmasını yasayla önlüyorlar demek ki. Bizim küçük imalatçıda, çikolata akşamdan tanklara konulup eve gidilirmiş. Çikolata belli bir ısıya gelip karıştırılarak sabahı ediyor, ama gelir gelmez işleyemiyorlar, belli bir ısıya düşmesini bekliyorlar önce. Sonra çok gözlü çikolata kalıplarını akan çikolatayla doldurup birkaç saniye sonra tekrar kazana döküyorlar (büyük kalıplarda bunu iki kez yapıyorlarmış); böylece kalıpların içi çikolatayla kaplanmış oluyor. Sonra makinanın yanındaki titreşim levhasının üstünde biraz bekletiyorlar ki çikolatanın içindeki hava kabarcıkları çıksın. Daha sonra içlerine krema, badem ezmesi, karamel gibi pralinin için oluşturan malzemeyi dolduruyorlar. Otomatik makinalarla filan değil, krema torbasına doldurup elle sıkarak yapıyorlar. Sonra bir kez daha akan çikolatanın altından geçiriyorlar ve kapsüllerin tabanı kapanmış oluyor. İlk girdiğimizde çok güzel kokuyordu ama sanırım bir süre çikolata yemeyeceğim; nedense beni iten bir etkisi oldu. Shrek için sütlü çikolata (kremasız, sadece çikolata), kendime de bir tablet bitter aldım, ama akşam otelde açıp yememiş olmam hiç normal değil!
Bir diğer Belçika markası da bira. Gezi sırasında bir de bira imalathanesine gittik; geleneksel bira üretiminin nasıl yapıldığını çok bira içtiği belli bir kadından dinleyerek her yeri gezdik; sonra da birer bira içtik.
Gezdiğimiz bir diğer yer de Beginaj. Kocaları Haçlı seferlerinden dönmeyen kadınlar, özellikle de zengin ve asil ailelerin kızları, şehirde yalnız yaşamanın tehlikeli olması nedeniyle bir arada dindar bir komün hayatı yaşamaya başlamışlar, ama manastır gibi birarada değil, aynı avluya bakan ayrı ayrı evlerde oturmuşlar. Kuzey Avrupa'nın pek çok şehrinde varmış bu tip yerler. Brugge'deki Beginaj şu anda koruma altında olduğu için Benediktin rahibelerine verilmiş, onlar oturuyormuş. Onlar da gündüz turistlerin bahçeyi gezmelerine izin veriyorlar ama akşam 18.00'de dış kapısını kapatıyorlar. İçerde sessiz olunmasını tembihleyen tabelalar, yüksek ağaçlar ve bu yılın ilk açan nergisleri var.
Rehber başka şeyler de anlattı ama benim aklımda kalanlar bunlar. Daha fazla şey öğrenmek isteyenler için internet kaynak dolu. Gidip görmek isteyenlere tavsiyem baharda gitmeleri; hem fotoğraflar daha güzel çıkar, hem fotoğraf çekerken elleriniz donmaz... ama bir an güneş açtığında aşağıdaki fotoğrafı yakalayabildim.
Brugge, Belçika'nın Flaman Bölgesi'nin West Vlaanderen (yani Batı Flanders) ilinin başşehiri. Ortaçağ'dan kalma mimarisi, hem endüstrileşmeden payını almadığı için, hem de 2.Dünya Savaşı'nda zarar görmediği için bozulmadan korunmuş, şimdi de Unesco'nun korması altında.
Çikolatası meşhur. Gittiğimiz çikolaya imalathanesinin mutfağında pralinlerin nasıl yapıldığını gördük. Dünyanın kakao borsası Londra'daymış, büyük çikolata üreticileri bağlantılarını orada yaparlarmış. Bizim gittiğimiz gibi küçük imalatçılar çikolatalarını %30 Brezilya kakaosu, % bilmemkaç bilmemnere kakaosu diye karışım bildirerek o büyük üreticilere ısmarlarmış; böylece kendilerine has tadı sağlarlarmış. Kakao işlendiğinde bir kakao yağı, bir de kakao likörü dedikleri iki bileşene ayrılırmış; "ucuz çikolatayla karşılaştığınızda bilin ki kakao yağı alınıp yerine başka bitkisel yağlar konulmuştur" dedi adam. Belçika'da kakao yağı yerine başka yağ kullanmak yasakmış. Adamlar markaları haline gelmiş çikolatanın tadının bozulmasını yasayla önlüyorlar demek ki. Bizim küçük imalatçıda, çikolata akşamdan tanklara konulup eve gidilirmiş. Çikolata belli bir ısıya gelip karıştırılarak sabahı ediyor, ama gelir gelmez işleyemiyorlar, belli bir ısıya düşmesini bekliyorlar önce. Sonra çok gözlü çikolata kalıplarını akan çikolatayla doldurup birkaç saniye sonra tekrar kazana döküyorlar (büyük kalıplarda bunu iki kez yapıyorlarmış); böylece kalıpların içi çikolatayla kaplanmış oluyor. Sonra makinanın yanındaki titreşim levhasının üstünde biraz bekletiyorlar ki çikolatanın içindeki hava kabarcıkları çıksın. Daha sonra içlerine krema, badem ezmesi, karamel gibi pralinin için oluşturan malzemeyi dolduruyorlar. Otomatik makinalarla filan değil, krema torbasına doldurup elle sıkarak yapıyorlar. Sonra bir kez daha akan çikolatanın altından geçiriyorlar ve kapsüllerin tabanı kapanmış oluyor. İlk girdiğimizde çok güzel kokuyordu ama sanırım bir süre çikolata yemeyeceğim; nedense beni iten bir etkisi oldu. Shrek için sütlü çikolata (kremasız, sadece çikolata), kendime de bir tablet bitter aldım, ama akşam otelde açıp yememiş olmam hiç normal değil!
Bir diğer Belçika markası da bira. Gezi sırasında bir de bira imalathanesine gittik; geleneksel bira üretiminin nasıl yapıldığını çok bira içtiği belli bir kadından dinleyerek her yeri gezdik; sonra da birer bira içtik.
Gezdiğimiz bir diğer yer de Beginaj. Kocaları Haçlı seferlerinden dönmeyen kadınlar, özellikle de zengin ve asil ailelerin kızları, şehirde yalnız yaşamanın tehlikeli olması nedeniyle bir arada dindar bir komün hayatı yaşamaya başlamışlar, ama manastır gibi birarada değil, aynı avluya bakan ayrı ayrı evlerde oturmuşlar. Kuzey Avrupa'nın pek çok şehrinde varmış bu tip yerler. Brugge'deki Beginaj şu anda koruma altında olduğu için Benediktin rahibelerine verilmiş, onlar oturuyormuş. Onlar da gündüz turistlerin bahçeyi gezmelerine izin veriyorlar ama akşam 18.00'de dış kapısını kapatıyorlar. İçerde sessiz olunmasını tembihleyen tabelalar, yüksek ağaçlar ve bu yılın ilk açan nergisleri var.
Rehber başka şeyler de anlattı ama benim aklımda kalanlar bunlar. Daha fazla şey öğrenmek isteyenler için internet kaynak dolu. Gidip görmek isteyenlere tavsiyem baharda gitmeleri; hem fotoğraflar daha güzel çıkar, hem fotoğraf çekerken elleriniz donmaz... ama bir an güneş açtığında aşağıdaki fotoğrafı yakalayabildim.
10 yorum:
Blogunu ilk keşfettiğimde arşivini sabaha kadar okumuştum ama hepsini okumaya yüreğim elvermemişti.Bir insan bu kadar acıyı nasıl çeker,üf ya haksızlık demiştim içimden.
Şimdiyse mutlulukla okuyorum.En güzel yerleri gez,en iyi iş senin olsun,Shrekle ve oğullarınızla sonsuza dek mutlu yaşa:)
Ben erimiş çikolata ve milkanın çilekli çikolatasını seviyorum en çok.Çikolatada fındık yağının şart olduğunu ve fındık üretiminde bizim dünya lideri olduğumuzu okumuştum br yerlerde.
Sevgiler..
çikolatanın sihirli bir yanı var çünkü ve bu sihir açıklandığı zaman, o müthiş lezzetin nedenleri imalat aşamaları ile mantıken açıklanabilir ve çikolata da doğaüstü olup, doğallaştığı zaman onu yemekten aldığımız o çocuksu haz da yok olup gidiyor belki. biz çikolata sevreler onun masalsı bir yerde, charli'nin çikolata fabrikası gibi bir yerde oluşuyor gibi hissetmek istiyoruz.
ben seviyordum çikolatayı ama, bora'nın annesi gazetede bir yazı okumuş geçenlerde, heyecanla aradı beni; göğsü fibrokistik yapıya sahip olan kadınların çikolata yemesi çok sakıncalıymış, yazıya göre. ben de azalttım şimdi iyice çikolatayı.
kış ışığında bile fotoğraflar nefis çıkmış dory. öyle güzel ki, o çıplak ağaçlar, sanki gidersem kışın gitmek isterim ben de. kadınların birarada yaşamasında tuhaf, çekici bir yan var. gerçekten görmek isterdim.
bu güzel yazı için teşekkür ederim.
sevgiler.
Ben cikolata alirken Belcika cikolatasi secerim, tadini sevdigimden. Ama simdi icim de rahat, demek ki kakao yagi disinda baska yag eklemeleri yasakmis, aferin yasagi koyana!...
Discovery Channel`da benim favorim bir program var 'How It`s Made' diye. Her seyin nasil uretildigini bastan sona seyrediyorsun. Saskinlik, merak hersey karisiyor seyrederken. Sen yerinde gormussun uretimleri. Kimbilir nasil keyifliydi.
Fotograflari cok sevdim. Ozellikle biraz gunesi gorunce cektigin sonuncuyu. O fotograf uzerine ne cok yazilir aslinda!
Evet evet, çok doğru, nasıl ve nerede yapıldığını yakından görünce büyüsü kaçıyor sanki, değil mi?
Hoş, bira yapılan tankları da gezdik, hatta rehber kadın kendi yaptıkları birada, endüstriyel olanlardan farklı olarak, cannabis (bir tür uyuşturucu ot) olduğunu, o yüzden içeni mutlu ettiğini söyledi ama pek ihtimal vermiyorum. Tur sonrası içtiğimiz bira yine de pek lezzetli geldi doğrusu.
Ben Karadeniz fındığından çıkan yağın, kakao yağına en benzeyen, dolayısıyla kakao yağı yerine kullanıldığında çikolatanın tadını en az etkileyen yağ olduğunu okumuştum. Bizim üretici bu yüzden fiyat arttırınca başka yerlerde de üretilmeye başlanmış ama...
Herkese sevgiler
Aggghh!!!!!!!! Cok kiskandiiiim!!!!!! Birkac sene once gidip asik olmustum, icime dusurdun yine!!!!!!!!!
www.elifsavas.com/blog
ya elif, çok güzel değil mi? yazıya bir daha baktım da, çok coşkusuz, sanki çok da güzel değilmiş gibi anlatmışım. ama iş seyahatinin yanına sıkışınca öyle oluyor işte, sokaklarında doyasıya gezmek, hele de sevgilinle elele dolaşmak gibi hiç olmuyor...
İki sene önce, çok yakınına gidip, sonra hava sıcak olduğu için deniz kenarında kalmayı tercih etmiştim.
O vakit de biraz burulmuştum, ama, sen anlatınca iyiden iyiye hayıflandım.
Kısmet.
:))
2005 haziranda oradaydım.. seninkinden farklı eşimle birlikteydim.. gerçekten bence avrupada görülmesi gereken şehirlerden biri brugges. gondol turu yapmıştık, küçük bir çikolata dükkanına girip farklı çikolata çeşitlerinden bi torba hazırlamıştık.. bi de patates kızartması alıp yemiştik.. Sen yazında bahsetmemişsin.. çok lezzetliydi doğrusu yemediysen çok şey kaçırmışsın:) hatıralarımı depreştirdin akşam akşam.. hay allah:)
sevgiler
Cikolata kakao bitkisinden elde edilen bir gidadir, demek ki bitkiseldir, demek ki kilo yapmaz diye bir zincir email dolasiyordu bir ara... Cok isime geliyordu o zaman boyle dusunmek hinzir hinzir.
Ben de 2005'in bir yaz ayinda Luksemburg'a is gezisi icin gittigimde, aynen sizin gibi, yarin gunluk bir tura katilmistim. Bizi de bir sarap imalathanesine goturmuslerdi. Sampanya markasinin hikayesi ile Fransiz sarap ureticileri ile Luksemburg'lu sarap ureticilerinin ihtilaflarindan filan bahsetmislerdi. Kokusundan bile benim yanaklarim kizarmisti ciktigimizda.
Benim de gormek istedim simdi Brugge'yi. Bir kulis calismasina baslamak lazim kocaya.
sizi sizden habersiz okuyordum uzun süredir.ama sonra araya bir şifre girdi okuyamadım.tesadüfen tekrar bloğunuza girince açık olduğunu görmek gerçekten güzeldi.herşey hallolur zaman halleder diye düşünüyorum yada bunu bende öğrendim sizin yaşadıklarınıza benzer şeyler yaşadığım için diyeyim.artık mutlu olalım mutlu kalalım.sevgiyle...
Yorum Gönder