9.9.07

Satürn Başak'a Geçti

Satürn'ün dramatik Aslan'dan ayrılıp 2,5 sene kalmak üzere çalışkan Başak'a geçmesiyle çalışma hayatında önemli bir değişiklik olacak. Satürn sorumlulukların yöneticisidir; hayatımızı nasıl yapılandırdığımız, sınırlarımızı nereye koyduğumuz, kendi limitlerimizle nasıl yüzleştiğimiz... Şimdi hayatımızın daha çok çalışmamız gereken alanlarını gözden geçirme zamanı. Başak, iş, sağlık ve hizmet burcu olduğu için, öncelikle önemli ilişkilerinizin sağlığını analiz etmekle başlayın, kendinizle ilişkiniz de dahil. Akıl, beden ve ruh olarak ne kadar sağlıklısınız? Hayatınız bunu nasıl yansıtıyor? Ya da yansıtmıyor? Stresten arınma zamanı geldi. Sürekli kovalamaca oynama zamanı geçti artık. Zaman planınızı ele alın ve iyiliğinizi düşünerek yeniden yapılandırın.

Mail adresimi ele geçiren astroloji sitelerinden biri böyle diyor ve sanırım ben ilk etkileri almaya başladım. İş hayatımda stresli ve zorlu bir döneme girdim. Daha çok çalışmamın mümkün olduğunu pek sanmıyorum ama daha organize çalışmalıyım, yaptığımı göstermeye zaman ayırmam gerekiyor. Ayrıca işte enerjimi tamamen tükettikten sonra aklımda bir sürü yapmak istediğim (iş dışı) şeyle işten çıkıyorum; yapacaklarımın hevesi ve iş stresinden kurtulmuş olmanın ekstra enerjisi eve kadar idare ediyor; Radyo Eksen'de Ayça'ya gülerek ve çaldığı parçalara eşlik ederek neşeyle geliyorum ve eve girer girmez tükeniyorum. Gerisi malum, yemek sonrası kucakta laptop.

Başak etkisinden midir bilmem (çünkü bana ara ara gelirler böyle), ortalığı organize edeceğim, derli toplu tutacağım diye panik atak yaşamaya başladım. Dün öğleden önceyi IKEA'da kutu bakarak geçirdim. Dolabın 80 cm genişliğinde 20 cm yüksekliğindeki rafları için derin yayvan kutu aradım, bulamadım. Daha doğrusu var ama ya ayakkabı kutusu gibi küçük ya da bir rafa bir tane sığacak kadar büyük ve yanında bir sürü kayıp yer olacak kadar küçük. Yine de bir şeyler aldım ama eve dönüp yerleştirmeye başlamak yerine Nilgün'e uğradım. Nilgün'den daha önce bahsetmişimdir kesin, o paravan olarak manikürcü-ağdacı dükkanı olarak görünen bir kadın terapi merkezi işletiyor. Şimdi işi büyüttü, yandaki elektrikçi gidince o dükkanı da kiralayıp kuaföre çevirdi. Yani terapi merkezinde sadece analiz ve paylaşımın tedavi edici özellikleri değil saç rengi ve modeli değiştirme özelliği de bulunuyor, ya da en azından bir fön çektirip yaşam gücü arttırmak mümkün. Ben de saçımın rengini biraz koyultmak için fırsat bekliyordum zaten.

Sol üst: Gülse'nin düğünü modeli; Sol alt: Toplayayım da idare etsin modeli

Sağ: Kendi rengime boyanıp üstüne az röfle atılmış ve rengini anlayalım diye düz fönlü modeli

Tamam, hep düğün modeli olsa güzel tabii ama hep toplamak zorunda kalınca bir anlamı yok; üstelik ten ve göz rengime değilse bile kişiliğime göre fazla sarıydı. Hoş bu fotoğrafa göre yeni hali de az sarı değil ama radikal değişikliklere cesaretim yok benim, herşey yavaş yavaş. Bir de kabul etmek lazım, her ne kadar ben aşağıdaki fotoğraftaki halimi geri istesem de (saç rengi ve babamın kucağında güvende olmak, babamın bakışındaki kadar beğenilmek, onaylanmak) aradan 40yıl geçti, geri dönüş yok.

Ben yoruldum galiba ve oğlumu özledim.

Geçen hafta en sonunda Nemo'nun psikoloğuna anne seansına gittim. Nemo'nun bu yaz geçen seneye oranla çok büyümüş, olgunlaşmış olduğunu, duygularını açıkça söyleyebildiğini, hayal gücünün çok geniş olduğunu anlattı. Oyunlarında babasına karşı çıkmanın mücadelesi görülüyormuş; büyüdükçe babasına istediklerini söyleyebilecek kadar cesaretleneceğini konuşmuşlar. Hikayelerinde anneyle çocuk mutlu yaşıyorlar, akrep onlara saldırıyor, anne çok mücadele ediyor ama sonunda akrebi öldürüyor. Dede de var ama ya TV seyrediyor, ya uyuyor, onları koruyamıyor (Mammut'un babası herhalde). İşin ilginci bir de baba var oyunda, Fransa'da, anneyle araları iyi. Hatta bir de kardeş var. Sonnur bunu tam bir aile olma isteği olarak yorumladı. Babaanneden bahsetmek istemiyormuş. Ayrıca "Mahkeme bir psikoloğu Nemo'yla görüştürürse onun babasından korktuğunu rahatlıkla anlar, merak etmeyin" dedi.
Kaybetmeye karşı gösterdiği sabırsızlık, her ne yaparsa en başından iyi yapmak istemesi, yapamıyorsa denemeye devam etmemesi, bunların hepsi mükemmeliyetçiliktenmiş. Aslında ben de biraz öyleyimdir; Nemo'ya kendimden örnekler verip mükemmeliyetçiliğim yüzünden kaçırdığım eğlenceli şeyleri anlatmalıyım. Yaz ödevini yapması için zorlamamakla iyi etmişim; nasıl olsa yazın ikinci yarısında yeterince vakti olacak. Son seansta ( tam tatile çıkacağımız gün gitmiştik) tatile çıkacağımız için çok heyecanlı ve çok mutluymuş, döndükten sonra ayrılacağımız için de çok üzgün.
Sanırım bunları konuşmanın beni ağlatacağını bildiğim için anne seansına gitmeyi 1 ay geciktirdim.
Sonnur bana kendim için bir şey yapmam gerektiğini (bununla psikoterapiyi kastediyor) söyledi ve birini tavsiye etti. Şu aralar ne zamanım, ne de param var; zamanım hiçbir zaman bol olmayacak tabii ama param olduğunda gidebilirim. Tavsiye ettiği adamın çalıştığı merkezin web sitesini buldum, Hellinger metodunu uyguluyorlarmış, yani aile dizimi. Bunu bana üç sene önce tesadüfen tanışıp hikayemi öğrenen bir Alman kadın da tavsiye ettiydi ama bu yönteme saçmalık gözüyle bakanlar da çokmuş. Böyle bir kendini deşme durumunu isteyip istemediğimden emin değilim aslında. Gerçekten çözemezseniz (ya da olumlu konuşalım, çözene dek diyelim) deşmek çok daha kötü yapıyor. Mesela biz bu aralar evlenir, evleri birleştirirsek salonda TV olsun mu, olmasın mı diye konuşurken bir bakıyoruz tartışmaya başlamışız, altından Shrek'in benim evimi benimsemeye hiç niyetli olmaması, hep onda kalışımız, daha önceki evliliğindeki duygularını tekrar yaşamaktan korkması çıkmış. O tüm evin ve yaşantımızın Nemo’ya göre düzenlenmesinden, onun varlığının gözardı edilmesinden endişe ediyor; ben de düzgün bir aile, düzenli bir yaşam için duyduğum ihtiyacın karşılanmayacağından korkuyorum. Konuşarak çözebiliyor muyuz? Hayır, sadece günün kalanı somurtarak geçiyor... Ya da bir kısmı. Çözümsüzlük yüzünden çaresiz hissedince, hele bir de hava birden soğuyunca en iyi çözüm öğle uykusu. Sabahki gibi sevecen cıvıldaşarak devam etmiyor gün ama kriz atlatılıyor. Sonra gecenin 1'inde hala kucakta laptop oturuluyor tabii.

7 yorum:

Adsız dedi ki...

Yazılarını okurken, ne anlattığından çok nasıl anlattığına bakıyorum ve öyle hoşuma gidiyor ki! Satürün Başak'a geçti madem, belki sana Nemo'lu bir yaşam sunar, ne dersin? sonra herkes bu gezegenin peşine düşer:))
Başak için "hizmet" burcu demişsin ya, ben de hizmetçi ruhlu biri olarak çok güldüm, herkese koşayım, herkesin işine yarayayım derken kendimi hep ihmal ettiğimi acı içinde fark ettim! bir de ayrıntıların bana nasıl acı verdiğini!
Saçlarının rengini çok begendim, çok yakışmış sana. Bir de ayrıca söylemeden geçemeyeceğim, babanın sana baktığı gibi bakan biriyle asla karşılaşamaycaksın, çünkü hiç kimse onun kadar karşılıksız ve beklentisiz sevemez! Bu sanırım doğayada aykırı, ama babasının sevgiyle bakarak büyüttüğü kız çocukları sevgilerini hayatlarına giren tüm erkeklere cömertçe sunmaktan da çekinmezler! Sevgiyle.

Adsız dedi ki...

Tekrar merhaba,
Aylarca yazma yazma sonra iki yorum üstüste bırak, sanırım enteresan biriyim ben de :)
Hellinger ve aile dizimi lafı geçince dayanamadım. Ben bu sene Hellinger'in kendisine değil ama ondan eğitim almış birinde aile dizimi yaptırdım ve yaşadıklarıma inanamadım. Bu metod gerçekten çok enteresan ve işin içinde spirütüellik var, çünkü tanımadığın kişileri annen-baban-kocan vb. görevlendirip sonra oturup hayatını seyretmeye başlıyorsun. Orada bulunan kimse senin hayatını bilmiyor ve yönetmenin yönlendirmesi ve sanırım ruhani boyutun da işe karışmasıyla tüm ailenin yaşadığı travma ve tıkanıklıkları görüp çözebiliyorsun. Bence çok yararlı, kesinlikle git.

Öykücü dedi ki...

Shrekle evlenmen şart mı Dory? Yani şu an gayet mutlusun neden stres,sorumluluk gibi şeyleri yükleniyorsunuz ki?

Neden kimin evinde kalacağınız ya da kimin eşyalarının hangilerinin kalacağını dert edesiniz ki?

Bir ay senin evinde yaşayın bir ay onun evinde yaşayın.

Nemonun babasına çok gıcık oluyorum.Mahkemelerin bir an önce sonuçlanmasını ve oğluna kavuşmanı istiyorum.Aslında daha çok Nemonun ilgi,özen göreceği,mutlu olacağı,kimseden korkmayacağı bir evde yaşamasını istiyorum.

Sevgiler.

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Merhaba Bagdat Cafe,
Bloglar arasında dolanırken adı çok hoşuma gitti, Bilmem bilirmisiniz Suriye'de çölde yanyana kurulmuş 3-4 tane Bagdat Cafe vardır, aslında çok şekerdirler, eğer bilmiyorsanız size bir gün bir resmini yollamak isterim. Ne güzel şeyler yazmışsınız..Galiba aynı yaş dönemi kadınları olarak biryerlerden aynı şeylere takılıp kalıyoruz. sizi bir daha okumak için mavilimon'da link veriyorum.
Sevgiler
www.mavilimon.blogspot.com

dory dedi ki...

butterfly, son dediğinde haklısın, umarım ilk dediğinde de haklı çıkarsın:)
es, spritüel kısmına ruhum yatkın da olsa aklım yatmayınca olmuyor, reiki2 oldum ama hiç uygulamıyorum mesela. ama bunu deneyeceğim mutlaka, en azından meraktan.
öykücü, çocuklar olmasa haklısın da...
ayşegül, ilk defa senden duyuyorum, fotoğrafını yollarsan sevinirim. benim bildiğim ve bloguma adını veren bagdat cafe bir film; bir de bulutsuzluk özleminin şarkısı var.

Turuncu Elma dedi ki...

Eminim sen de, buraya yorum bırakan herkes de sevmiştir Yaşamak Güzeldir filmini. Orada diyordu ki bir karakter: "Tanrı en büyük hizmetçidir." Sevgiler Dory. Bir başka filmden sana dilek dileyeyim: "Herşey çok Güzel Olacak"

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Bu sabah sana fotoğrafları yolladım. Ancak senin verdiğin link'den fotoğraf eklenemeyince başka yerden denedim www.dory_bagdatcafe.yahoo.com diye bir adres kullandım. Doğru olmuş mu? Alıp almadığını bildirirsen sevinirim. Keyifli bir gün diliyorum. Sevgiler