2.6.07

Yazarsam daha kolay başa çıkarım diye aldım laptopumu kucağıma, oturdum televizyonun karşısına.
Dün öğlen işten çıkıp annemi almaya yola koyulduğumda Mammut aradı, Nemo ateşlenmiş, okuldan arayıp haber vermişler, babaanne gidip almış. Haftasonu hastayken alma dedi; ben de "bilakis, hastayken ona daha iyi moral olur, zaten yeni feribot saati uydu, feribotla rahat rahat gider gelir" dedim. Kıyamet koptu tabii, bağrışmaya başladık. O bana "istiyorsan orada kalır bakarsın, iki günle anne mi olacağını sanıyorsun" dedi; ben ona "orada ve babaanneyle olması zaten topyekün saçmalık, saçmalığı bir diğer saçmalıkla düzeltmeye çalışıyorsun" dedim; "anla artık, sana kimsenin ihtiyacı yok" deyince telefonu kapattım. Gidip annemi aldım, feribotla Yalova'ya geçtim, 17 gibi vardık. Yoldayken icra müdürü arayıp babaannenin rapor getirdiğini, teslim yapamayacaklarını söylemişti zaten. Önce icra müdürlüğüne uğrayıp raporuyla reçetesinin kopyasını aldım. Reçetenin tanı bölümünde tonsillit yazıyor ve ilaçlar da antibiotik, ateş düşürücü, öksürük şurubu, ama raporu 10 günlük vermiş ve tanı kısmında anksiete yazıyor. Deliye döndüm tabii. Rapor Bandırma 3.sağlık ocağı tarafından verilmiş, ama o saatte kapanmıştır diye Nemo'ya gittim. Kanapede uzanmıştı ama ateşi yoktu. Yanına oturduğumda "babannem sizinle gelemeyeceğimi söyledi" dedi üzgün üzgün. Süzülmüş hemen, boyunun uzunluğu çıkmış ortaya. Aslında rahatlıkla gelebilir, iyileşene kadar burada kalabilirdi, ama bunun için babasının bir insan olması gerekirdi ki öyle olsaydı zaten Nemo orada olmazdı vs. dönüp dolaşıp geldiğimiz hikaye işte. Balkonda uzun uzun oyun oynadık. Ben oynarken babaanne annemle konuştu, annem oynarken benimle. Nemo yarın saat kaçta geleceğimi, ne kadar kalacağımı sordu hep. Babası gelmeyecekse kalacağımızı başından söylemiştim; hep bu varsayım üstüne konuştuk. Sabah kahvaltıdan sonra geleceğimi, "yani kaç?", 9.30 gibi geleceğimi, uzun kalacağımı, "yani ne kadar?", akşama kadar kalacağımı söyledim, salak ben. Akşam kalmak için orduevini aradım ama yerleri yoktu, zaten 4 odaları var, başka bir otele yönlendirdiler. Saat 21.30 gibi biz gidelim artık dedim, uyumadan önce okumak için Nemo'dan bir kitap ödünç almak istedim, odasına gidip kitaplığından seçtik. O arada babaannesine Mammut'u aramasını ve ne zaman geleceğini öğrenmesini istedim. Önce duraksadı, ona ne zaman geleceği sorulmaz ki dedi, bilmez miyim... Ama o izin vermiyor diye telefon numaranızı da vermiyorsunuz, sabah gelmeden önce arayıp da öğrenemem, o yüzden şimdi arayıp sorun dedim. Ben içeride Nemo'yla kitap seçerken o arayıp konuştu, yarın gelmeyeceksen kalacaklar dediğini duydum, sonra Nemo'yu telefona çağırdı, azıcık konuştular, sonra nemo gözleri yaşlı, sabah geliyormuş diyerek geldi. Bütün hafta anneme gideceğim diye plan yapmış, şimdi de hiç olmazsa cumartesi gününü birlikte geçireceğiz diye plan yapıyorduk, "bütün programım bozuldu" diyordu. İki hafta sonra yine geleceğim, o zaman iyileşmiş olacaksın, beraber İstanbul'a gideceğiz, sonra zaten yaz tatili gelmiş olacak dedim, avutmaya yetmedi. Saat 22 gibi yola çıktık.
Bu sabah 10'a kadar uyudum, ablamın ne olduğunu soran mesajıyla uyandım, kucağımda laptop, durup durup ağlıyorum, hallmark'ta tam bir beyaz dizi filmi var, yan gözle onu seyrediyorum. Ben bir yaz tatilinde yanımdaki kitaplar bittikten sonra çaresizlikten kampın terkedilmiş kitaplar kütüphanesini okumuştum. O zamanlar günde bir kitap okurdum. Beyaz dizi kitaplarını o yazdan biliyorum. Bir de bir gazetenin magazin ekinde arkası yarın şekilnde yayınlanıyordu, yaz boyunca merakla ertesi günü beklemiştim. 12-13 yaşlarındaydım... Şimdi yan gözle baktığım filmde de akromegali hastası çok zengin bir münzevi ile bir ressam kadının aşkı var. Beauty and the Beast uyarlaması sanırım. Adam insan içine çıkmıyor, yüzünü kimsenin görmesini istemiyor, aile geleneği olduğu için ressamı şatosuna davet ediyor vs. Kalanını tahmin edebilirsiniz. Şu anda mutlu son sahnesi var, adam "sana güvendim, kendime güvenemedim" diyor.
Sergi salonunun önünde öpüşürken bitiyor film.

5 yorum:

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Dory'ciğim,
İçimden geçen şu:
Mammut'un adresini versen de tüm blog arkadaşları bir gün belirleyip gidip kapısını çalsak.
Artık sonrasında olacakları bilemiyorum ama, şu anda hayalgücümü çizgi film sahneleri gibi abartılı bir şekilde çalıştırıyorum.
Ayy yani!

Adsız dedi ki...

Kesinlikle ruh hastası bir adam bu Mammut. adam terkedilmenin acısı ile sana acı çektirdiğini, intikam aldığını düşünedursun asıl Nemo'ya yapıyor bütün kötülüğü. Çünkü babası.
Velayet davanızda bu adamın psikolojik raporunu falan isteyemez miydiniz? Çocuk yetiştirmeye uygun olmadığı hatta çocuğa zarar verdiği resmen raporlanırdı böylelikle.

Çok kötüyüm biliyorum ama şu yaşadıklarınız karşısında Mammut'un yok olmasını diliyorum. Bana göre varlığı ile Nemo'ya yarar değil zarar veriyor.

Ama az kaldı, biraz daha sabır. Birlikte birbirinize doya doya sarılıp vakit geçireceğiniz günler yaklaştı...

Sevgiler,
Fatma

Alp ve Ege'nin Annesi dedi ki...

Mammut her uvey babayi kendi gibi kötü saniyor...

dory dedi ki...

Ne deseniz haklısınız...
Shrek onunla telefonda konuşurken bir ara "evet, benim eski karımın hayatında da biri var, huzursuz oluyorum ama hukuk çerçevesinde davranırım, gözlemlerim, oğluma bağırırsa diye endişelenirim ama bir şey yapamam" diyordu. Bu filmlerden fırlama üvey baba imajı nereden geliyor bilmiyorum; filmler bu kadar mı etkili? Hoş,o filmler de gerçek durumlardan çıkmıştır ama...

Adsız dedi ki...

Merhaba,
Ben de bir anneyim ve boşanmış bir anne babanın evladıyım. Anlattıkların içimi cız ettirdi. Her zaman hepiminiz başına gelebilecek bir durum kendimi senin yerine koydum ve seni anladım. Biraz daha sabır gerekiyor bu süreç için ama ne yazıkki babası farketmiyor nemoyu ne kadar incittiğini. Nemo seni seviyor ve önemli olan da bu.