4.4.07

Beşiktaş Belediyesine Teşekkürlerimle

Bu akşamın etkisi geçmeden yazmalıyım...
Birkaç senedir "şöyle güzel bir senfoni orkestrası konserine gitsek, popüler, romantik şeyler çalsalar, Brahms, Shumann, Tschaikovsky filan, içimden nehirler aksa, gülümseyerek dinlesem" diyorum, tembellikten bir türlü bir konser bileti alamadım. Bazen programlar elime geçti, ama hayal ettiğim gibi değillerdi, bir popüler parça varsa, bir çağdaş Türk, yanında Mahler veya Wagner. Zorla değil ya, yaşım ilerledikçe klasik müzik rafineleşeceğine hafifledi. Aynı okuyabildiğim kitaplar gibi. Artık yorgunum. Oysa ortaokul-lise yıllarında AKM'deki İDSO konserlerini kaçırmazdım, kimseye burun da kıvırmazdım.

Gelelim bu akşama. Shrek geçen gün gazetede Prag Senfoni Orkestrası'nın Akatlar MKM'de konseri olduğunu görmüş, hatta gitsek diye içinden geçirmiş. Ertesi gün Beşiktaş Belediyesi'nden aramışlar, bu konsere belediyenin kontenjanından davet etmişler, girişte iki kişilik davetiyenizi alabilirsiniz demişler. Çok şaşırdım. Ama ne de iyi etmişler. Gerçi MKM'nin giriş-çıkış yolları, otoparkı, yürüyen merdiveni bu kalabalığı kaldırmadı; belediyeye ayırılmış bloktaki koltukların üstüne üstünde davetli isimleri yazılı kağıtlar iliştirmişler, ama adınızı bulmanın imkanı yok; herkes şaşkın şaşkın yerini arandığı için de biraz geç başladı falan filan... Hiçbiri bu akşama gölge düşüremez. Program tam istediğim gibiydi, Smetana-Ma Vlast, Mozart Re Majör piyano konçertosu (Solist: Paul Kaspar) ve Dvorak-Slovak Danslarından seçmeler. Şef de Petr Altrichter isimli bir Çek'ti. Çok hoşuma gitti. Tamam, biraz fazla neşeli ve popüler olduğunu kabul ediyorum, ama ben evrenden öyle ısmarlamıştım. Aynı Shrek'i ısmarladığım gibi; yalnız ve kaybolmuş hissettiğim zamanlarda "karşıma biri çıksa, sarılıp omzunda ağlayabilsem" demiştim. Ha ha, ne istediğinize dikkat edin, öyle birini omzunda ağlamak için nedenlerle birlikte verdi işte. (Bunu daha önce de yazmıştım galiba, tekrarlamış oldum)

Sonuç olarak, konser çok güzeldi; belediyenin böyle bir etkinliğe önayak olması ayrıca hoşuma gitti. Ben bu hevesle yarın akşam piyanomun kapağını bile açarım. Shrek de "yün öreceğine piyano çalsana" diyor.

Bu yazının süsü de konuyla ilgili bir çocukluk fotoğrafı olsun... Burada 6-7 yaşlarındayım. Belediye Konservatuarında Rana Hanım'ın öğrencilerinin sene sonu konseri. Sahnede karatahtanın ne işi var acaba?

8 yorum:

Adsız dedi ki...

Eveeet Dory! Sonunda bir yerlerde yollarimizin kesismis oldugu tahminim dogru cikti. Ben o Belediye Konservatuvari'ni bilmez miyim? Koca koca kapilarini acamadigim, merdivenlerinde kayboldugum, kaloriferlerinin tisladigi, hisladigi binayi? Yillarim gecti benim orada. :o)

www.elifsavas.com/blog

Turuncu Elma dedi ki...

Ne güzel çocukmuşsun sen. Bence Shrek'e bakıp yün örmekten vazgeçme. Piyano da çal tabii ama yün de ör, en alasindan terapidir. Bak aklıma ne geldi,piyanoya yünden kılıf örerek iki hobiyi de birleştirebilemez misin sanki?:)

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Zaten aklımdaydı, "bir klasik müzik konserine gitsem" diyordum. Şahane oldu, hemen gidip yarınki İDSO konserine bilet alıyorum.
Böylece, ben de yirmi sene öncesine uzanan her hafta kaçırmadan konser dinleme zamanlarımı anmış olurum.

dory dedi ki...

Elif, Cağaloğlu'ndaki bina olduğunu anladın değil mi? Kadıköy'e taşındığında ben de soğumaya başlamıştım galiba. Bir yandan sever, bir yandan başka şeyler yapmak ister, yeterince çalışmayınca da parlak öğrenci olamayıp uzaklaşırdım. Özen Hanım azarlar, Uğur Bey eve gelip çalıştırır, böylece normal okulun yanında 10 sınıfı ancak 14 yılda bitirip, üniversiteye başlarken bıraktım konservatuarı. Demek aynı havayı solumuşuz:)
Turuncu elma, fikir güzel ama benim gibi bir maymun iştahlı için çok zor:))
Ekmekçi Kız, o zaman bizim yolumuz da seninle o konserlerde kesişmiştir de farkında bile değiliz:)
Shrek'le de hep öyle olmuş, aynı filmlere aynı sinemalarda gitmiş, aynı konserlere gitmiş, aynı yerlerde dolaşmışız da rastlaşmak bu yaşımızda kısmetmiş...

Adsız dedi ki...

Evet, ne guzel yerdi yaaa... Benim zavalli annecigim Bakirkoy'deki yazihanesinden gelip Beyoglu'ndaki okulumdan alir, otobusle filan Cagalogluna gideriz, bazen hoca gelmemis, bazen gec gelecek, bekle bekle, bekle. Bazen calisamamisim, gelmesin diye dua ediyorum. :o)

Ben keman bolumundeydim, onu bitirdim, sonra universiteye gelince sira, operayi sectim. Sonra okul degistirdim, Mimar Sinan'dan mezun oldum. Ama Cagaloglu'ndaki o okul, uzuntuleriyle sevincleriyle baska birseydi.

Biliyor musun, Cocuk Yetistirme Yurdu'ndan yetenekli oglanlari yatili aliyorlardi o zamanlar. Iclerinden baletler, enstrumancilar yetistiriyorlardi. Bugun bazen hatirliyorum yuzlerini, simdi adam oldular. :o)

www.elifsavas.com/blog

dory dedi ki...

Beni de her Cuma okul çıkışı annem götürürdü, önceleri Levent'teki ilkokulumdan, sonraları Beyoğlu'ndaki ortaokulumdan; ödülüm Cağaloğlu'ndan bir kitap almak olurdu. Bak Beyoğlu'nda da kesişmiş yollarımız:)
Ben yabaniliğimden kimseyle arkadaş olamamıştım; sadece benden önce dersi olan öğrenciyi görürdüm ama tanışmazdık bile. Solfej, armoni dersleri bile işe yaramamıştı. Armoni sınıfından Ozan diye bir çocuğu beğenirdim, ilgimi fark etmesin diye ders biter bitmez kaçardım oralardan:) Onun yüzünü bile hatırlamıyorum.

Adsız dedi ki...

Sen Tarhan'da okumadin, de mi???? Ben Tarhan'in ilkokulundan mezunum.

Ben de bir Ozan taniyordum, simdi su unlu olanlardan. Ama arkadaslik edecek halim yoktu kimseyle, zaten zamanim olmuyordu iki laf etmeye ve utangactim. Daha dogrusu arkadaslik nasil ediliyor, bilmezdim ben. Okuldan eve kimseyi tasimazdim, telefonlasmazdim. Okulda gorusurduk, o kadar. Kizkiza sohbet filan hic anlamazdim oyle seyden.

Sonra konservatuvar derslerle oyle cakisti ki, Emel Hanim'a, evine derse gittim armoni ve solfej icin. Acaba ne yapiyor? Cok severim onu, universitede de hocamdi. Bana cok yardimi dokunmustur. Benden onceki ogrencisiyle Scarlatti calisirlardi. Cok severim Scarlatti'yi. Kocasini bol bol donuyla gorurdum evinde! :oP

www.elifsavas.com/blog

dory dedi ki...

Yok yok, Tarhan'da okumadım:) Ben orta ve liseyi Alman'da okudum.
Emel Hanım'ın adı da tanıdık geldi ama çıkartamadım; ben armoniyi Uğur Bey'den almıştım. Sonra Özen Hnm'la Uğur Bey evlendiydi, Özen Hnm da benimle uğraşmaktan sıkıldıydı sanırım, Uğur Bey eve özel derse gelmeye başladıydı. Özen Hnm'ı da severdim ama Uğur Bey bir seferinde "sen aslında çok yetenekliymişsin ama seninle uğraşmamışlar" deyip kalbime taht kurmuştu. Uğraşmayan da karısı... Kadın tabii ne bilsin, ben bir tek "aa, ne kadar iyisin" diye pohpohlanınca gaza geliyorum! Ben de hep Özen Hnm'ın benden önceki öğrencilerine çalıştırdığı parçalara özenirdim; ben az çalışıyorum diye benim programıma koymadığı şeyler olurdu hep.
Hey gidi günler hey...