24.4.06

Güzelim İzmir

Haftasonunu İzmir'de geçirdim. Shrek'in 3 günlük bir kursu vardı; Perşembe akşamından atladık arabaya, yola düştük. O gece kalacağımız arkadaşımızın Hatay'daki evine vardığımızda geceyarısına geliyordu. Bir senedir görmediğimiz Gamze ve ilk kez tanıştığımız eşi Mehmet'le sohbete dalınca epey geç oldu. Ertesi sabah küçük kızlarının neşeli sesiyle uyandık. Biz kahvaltıya otururken o temsilde giyeceği patates kıyafetini alıp okuluna gitti. Sohbet yine uzadı ama sonunda 9.00'da başlayacak kursa yetişmek üzere kalkıp Konak'a gittik. Ve ben elimde fotoğraf makinemle Kemeraltı'nı keşfe çıktım... Eskiden her bir sokağı başka bir dalda çalışan esnaf ve zanaatkarlarla dolu Kemeraltı'nın çoğu sokağı artık ucuz tekstilcilerle kaplı. Halbuki eskiden bir sokağı kumaşçılar, bir diğeri ayakkabıcılar, öbürü sebze-meyveciler gibi her ihtiyacı karşılayacak bir sokak bulunurmuş. Hatta doktorlar, gözlükçüler, at arabası aksamı yapanlar, sokak sokak dizilirmiş. Şimdi de aralarda kalmış eski esnaf yok değil ama azınlıkta kalmışlar. Mesela Havra Sokağı'nda hala manavlar var. Geçerken dayanamayıp iki salkım domates aldım. Nerede yıkasam diye bakınırken önüne ahşap objeler koymuş bir dükkana rastladım. Amca belli ki eskiden at arabası parçaları yapıyormuş, dükkan arkaya doğru loş bir atölyeye dönüşüyor. Sırf bakıp çıkmamak için bir dikiş kutusu aldım (İzmir'i çağrıştıracak desenlerle boyasam ne hoş olur). Amcaya domateslerimi nerede yıkayabilirim diye sorunca aldı elimden torbayı, yandaki çayocağına götürdü. Ben de yoluma bir kolumda dikiş kutum, domates yiye yiye devam ettim.
Öğlen Shrek'le buluşup Kıbrıs Şehitleri Caddesi'ne gittik; daha önceden bildiği Altınkapı Restoran'da birer Altınkapı Spesiyal yedik. Çok büyük bir porsiyon karışık kebap geldi, ama o kadar lezzetli ki tabağımda bırakmaya da kıyamadım, neredeyse çatlıyordum. Fotoğrafını çekecek halim kalmadı ama kebap sevenlere şiddetle tavsiye ediyorum. Bence Bursa İskender'den bile daha lezzetli. Shrek bir taksiye atlayıp kursa döndü; ben de önce Alsancak'ta biraz vitrinlere baktım, oradan sahile vurup fotoğraf çeke çeke Konak'a kadar yürüdüm. Hava ılık, güneşli, biraz da rüzgarlı, ama ben rüzgarlı havayı zaten çok severim, yelken yaptığım yılları hatırlatır bana. Gençler çimenlerin üstüne serilmiş; konuşanlar, uyuyanlar, öpüşenler, şarap içenler baharın keyfini çıkarıyorlar. Baktım önümde göz alabildiğine bir yeşil halı, çıkardım ayakkabılarımı, aldım elime, yalınayak yürüdüm çimenlerden. Bir sürü fotoğraf çektim, aralarında birkaçı çok güzel oldu diye düşünüp gururlandım. Yaşasın dijital:)

Cuma akşamı da bir başka arkadaşımızda kaldık. Evleri Mavi Şehir'de. İzmirlilere çok gülüyorum; "Konak'tan Mavi Şehir'e mi gideceksiniz, ooo çok uzak" diyorlar; Cuma akşam trafiğinde bile yarım saatte gidiliyor:) Ben bu şehirde kendimi çok "buraya ait" hissediyorum. Neyse, lafı uzatmayayım, gün batımına karşı nefis manzaralı bir balkonda ev sahibesinin hazırladığı fırında tavuk graten ve ev sahibinin hazırladığı enginarlı pilav ve zeytinyağlı bakladan yedik. Ev sahibi Shrek'in hem çocukluk hem üniversite arkadaşı, ev sahibesi de doktor, üstelik profesör; daha önce tanışmıştım ama evlerinde kalmaya gitmek beni zaten biraz utandırdı, bir de sofranın fotoğrafını çekemezdim, kusuruma bakmayın. Masa başındaki bir fotoğrafımızdan kesip gösterebiliyorum ancak.
Cumartesi sabahı yine çantamızı toplayıp çıktık, çünkü aynı gün ablam da haftasonu için İzmir'e geldi ve biz bu geceyi de onların evinde geçireceğimizi kararlaştırmıştık. (Şu aralar ablamın işi İstanbul'da, enişteminki İzmir'de olduğu için her haftasonu biri diğerinin yanına gidiyor, ama asıl evleri İzmir'de.) Önce Shrek'le Konak'a gittik, sonra ben vapurla Bostanlı'ya geçtim, ablamlarla buluştum; sonra üçümüz tekrar vapura binip geri geldik, çünkü Kemeraltı'ndan bahsedince oradayken kaçırılmaması gereken iki lezzet durağına dair tavsiyeler aldım. Birincisi 2.Beyler Sokağı ile 3.Beyler Sokağı arasındaki Selanik Lokantası. Anne tarafım yarı Selanikli olduğundan mıdır nedir, daha adını duyunca hoşuma gitti zaten. Dükkanın sahibi aslında İstanbul doğumlu, Yenikapı'lı, ailesi Selanik göçmeni; 29 sene önce yerleşmiş İzmir'e. Aşkla nalatıyor yaptığı yemekleri. Ben hayatımda böyle lezzetli yaprak sarma yemedim. Yemek yapmaya meraklı eniştem "kendi bağı var herhalde, çünkü piyasada böyle güzeli yok henüz; önce çekirdekli siyah üzüm yaprağı çıkar, onlar böyle güzel olmaz" dedi. Et yemeklerinden Arnavut ciğeri, elbasan tava, yoğurtlu top köfte, zeytinyağlılardan dereotlu bakla ve enginar aklımda kalanlar. Hepsi de birbirinden güzel görünüyordu. Tatlı olarak da Kemalpaşa vardı ama Sütlü Börek yemeyi kafamıza koyduğumuz için tatlıyı bir sonraki durağımız olan Aksüt'e bıraktık.

Aksüt'ün kurucusu Rıza Aksüt de belli ki Ege insanıymış, çünkü meşhur sütlü böreğinin aynısını geçen yaz küçük bir kuzey Ege adasında da aynı isimle tattıydım, Galakto Boureki (yanlış yazmış olabilirim, ama anlamı sütlü börek). Arasında sertçe bir puding olan şerbetli bir börek. Ben şerbetli hamur tatlılarına pek meraklı değilimdir aslında. Yapmayı bilmediğim gibi yemeye de son zamanlarda başladım. O yüzden yapılışı hakkında çok fazla fikir yürütemiyorum. Onu da İzmirli'lere bırakayım. "Üstüne kaymak ister misiniz?" diye sordular, istemedik, ama kaymaklı dondurmayı da reddedemedik. Ablamınkinin üstüne dondurma alınca bu dondurma miktarının üçümüze de yeteceği anlaşıldı. Yani fotoğrafta gördüğünüz aslında bir adet sütlü börek üstü 1/3 porsiyon dondurma. Duvardaki çerçevelenmiş gazeteden okuduğum kadarıyla Rıza Aksüt'ün vefatından sonra işi kızı Sehap Hanım devralmış. Önceleri tadını tutturacağına kimse inanmamış, ama sonuç ortada. Ben şahidim:) Akşam 6 gibi Kemeraltı'ndaki dükkanlar bir bir kapanırmış. Salt alışveriş için gidilen bir yer olup pek öyle gezmeye, oturupçay içmeye gidilecek bir yer olmadığı için akşam çökünce çok ıssız olurmuş. O yüzden akşam tadabilmesi için Shrek'e de sütlü börek alıp paket yaptırdık (tabii kendimize de birer ekstra, ya canımız çekerse). Sonra ablamlar eve, ben Shrek'le buluşmaya.
Tabii ben tok, Shrek aç olunca kurs çıkışı İzmirli arkadaşımız Gamze bizi Göztepe'deki bir balıkçıya götürdü. Ben sözde hiçbir şey yemeyecek, sadece onlara eşlik edecektim. Ne mümkün.. Haşlanıp limon-zeytinyağı ile gelen deniz börülcesi ve turpotundan tatmadan duramadım. Bir ara Shrek günbatımının fotoğraflarını çekmek için kalktı, Gamze de lavaboya gitti; döndüklerinde sandalyemin arkasına taktığım sırt çantamın yerinde yeller esiyordu. İçindeki cüzdan ve cep telefonumla birlikte tabii. Bu konuyu mümkünse hemen unutmak istediğim için daha fazla bahsetmeyeceğim ama "üstünde nazar var, kurban kesin" dışında bir fikri olan varsa da duymak isterim doğrusu. Hırsızlığın alıp yürümesini zavallı bir hayvana ödetecek değilim. Neyse, cana geleceğine mala gelsin tabii ama keyfimiz kaçmış halde döndük ablamlara.
Pazar günü de göz açıp kapayıncaya kadar geçti. Kemeraltı yormuş bizi, Shrek kurstayken biz Bostanlı'da bir yürüyüş yaptık, o kadar. Akşamüstü de yola çıkıp geceyarısı döndük İstanbul'a. Bu şehirde insan niye kayboluyor, niye boğuluyor gibi oluyor, buldum; çünkü sınırı yok, sonu yok, İzmit'le arasında boşluk yok. İzmir'den çıkarken fark ettim, İzmir'in arkasında yeşil tepeler var. Bornova'dan sonra şehir bitiyor, sınırını, sonunu görüyor insan. İzmir insancıl bir şehir.

8 yorum:

Gün dedi ki...

ne harika zaman geçirmişsin :)

maviokyanus dedi ki...

Bir kac kez gördüm İzmir.Senin anlatimin adeta oralari yeniden gezdiriyor.Bir insanin ifadesi ancak bu kadar gezi duygusunu verebilir .Ne güzel anilar toplamissin.Biz bile nasiplendik.

Canim zeytinyagli yaprak sarmasi cekti,yutkundum...

İzmir insaniyla farkli bir sehir, gerci eski İzmirliler artik buralarin tadi eskisi gibi kalmadi diyorlar ama ben her gördügümde keyif aliyorum.

Ayrica kiz yegenim kismetse Haziran'da Bornova'da dünya'ya gelecek..

Ilgaz Gürses dedi ki...

İzmir'i hiç bilmem, yazını saklayıp ilerisi için rehber yapacağım.

huysuz dedi ki...

sütlü börek, baba tarafımın vazgeçilmez tatlısıdır benim. görünüşü biraz daha farklı sanki ama tadı her halükarda nefis olur...

dory dedi ki...

Tarifini verir misin peki? Hatta belki yapıp bloguna koyarsın:)
Belki burada görmezsin, en iyisi ben sana misafir gelip oraya da bırakayım bu yorumu.

huysuz dedi ki...

cevap yazdım sana benim tarafta. en kısa zamanda yapıcam inşallah, zaten ne zamandır aklımda :)

acicikolata dedi ki...

şahanedir izmirim... bu arada hirsizlik icin gecmis olsun.

ssbb dedi ki...

Güzel bir yazı olmuş.Hırsızlık konusundada çantanın üzerinden gözünü ayırmamakta,hatta kucağına almakta fayda var.Shrek kim anlayamadım yalnız.