14.2.06

Sevgilimden Uzakta Sevgililer Günü

Dün dediğim gibi Shrek bugün seyahatte. Blogumda kendini bu isimle andığımı gördüğünde bozulduğundan bahsetmiş miydim? Çocuk filmlerine uzak olanlar için anlatayım; Shrek, herkesin korktuğu, ormanda tek başına yaşayan yeşil ve çirkin bir dev. Güzel prenses Fiona'yı ejderhanın şatosundan kurtarıp saraya getirme görevini üstleniyor ve yolda prensese aşık oluyor. Prenses de ona aşık aslında, ama o dünyalar güzeli prenses güneş battığında yeşil çirkin şişman bir deve dönüşüyor ve bunu açıklamaya çekindiği için Shrek'e aşkını açıklayamıyor. Elbette sonunda gerçek ortaya çıkıyor, ama birbirini seven yeşil çirkin devler için diğerinin dış güzelliği pek de önem taşımıyor, aşıklar birleşiyor ve mutlu son... Bu hikayeyi düşününce aslında ben de Fiona'ya az benzemiyorum. Beni tanıdığında genç, güzel, parlak bir işkadını iken, yorgun ve tombul bir kadına dönüştüm, ama birbirimizi sevmekten vaz geçmedik. Bu da Sevgililer Günü Hikayesi...
Sonuçta bugün eve gelince kendime Sevgililer Günü tabağı hazırladım. Süslü sofra hazırlama bahanesi değil mi zaten, benimki de süslü sehpa oldu. Tabağımı hazırlayıp tam fotoğrafını çekmeye niyetlenmiştim ki bilgisayarımı işte bıraktığım aklıma geldi, flash kartım da içinde:( Aslında evde üç tane daha olmalı, ama biri Shrek'in fotoğraf makinasının içinde seyahatte, diğerlerini de bulamadım. Bu evde yerini bilmediğin birşeyi bulmak mucize zaten. Allahtan Shrek telefonda bana bakabileceğim birkaç yer daha hatırlattı ve yedek kartlardan biri söylediği yerlerin birinden çıktı. Birkaç fotoğraf çektikten sonra tabağımı kucağıma alıp Desperate Housewives'ı seyretmek niyetiyle televizyonun karşısına yerleştim. Bu kez de koskoca bölümün tamamının geçmiş bölümlerin özetinden oluştuğunu hüsranla fark ettim ama yapacak bir şey yok... Fotoğrafları yarın sabah işyerinde bilgisayara aktarabileceğim. Bu sabah caddeye çıkan bir karışlık rampanın buzlanması yüzünden işe taksiyle gitmek zorunda kaldım. Akşam da buradan geçen servise bindim ki servistekilerle konuşup yarın sabah da beni almalarını söyleyeyim. Belli ki yarın da ortalık cam gibi olacak. Bu sabah çok komikti zaten. Evin önü düz olduğu için arabayı yerinden çıkarttım ama köşeyi döner dönmez başlayan yokuşun ortasına bile gelemedim. Geri kaydırıp bir daha deneyeyim, kaptırıp çıkayım dedim ama tek yaptığım, her denemede biraz daha geri kaymak oldu. Bir ara bagajdaki "sözde kolay takılan, gerçekte asla takılamayan zincir Takmatik"i çıkarıp takmayı deneyeyim dedim; kapıdan bagaja kadar ancak tutuna tutuna gidebildim. Ben yürüyemezken araba nasıl gitsin... Aman, saat 12'yi geçmiş, benim uyumam lazım, yarın servisi kaçırmayayım.

Hiç yorum yok: