Süzmebal okul değiştirdi. Evine çok daha yakın bir okula gideceği için yolda vakit kaybetmeyecek. Almanca yerine İngilizce yardımcı ders almaya başladı. Cumartesi 10-12 arası İngilice öğretmeni olduğu için artık Shrek Cumartesi günleri öğlen almaya başladı. Piyano dersine de götürmüyor. Annesi ‘ne gerek var, çocuğun ilgisini dağıtma, İngilizce dersi alıyor zaten” diyor; haftada 1 saat -sadece bize geldiğinde- çalışmayla da ilerlemesi mümkün değil. Buna rağmen, disleksiye iyi geleceğine inandığı için Shrek piano dersine devam ettiriyordu. Süzmebal’a sorduğunda o da –yarım ağız da olsa- devam etmek istediğini söylüyordu. Ama geçen hafta evde sinir krizi geçirmiş, piyano dersi istemediğini söyleyerek elindeki bardağı fırlatmış, tavandan sarkan lamba kırılmış. Bunun üzerine Shrek pes etti.
Geçen hafta Shrek hafiften söylenerek ‘tamam artık, madem istemiyorsun piyano dersi yok, başka dersler, kurslar filan da yok, sen evde otur, bilgisayarın karşısında oyun oyna bütün gün’ dedi. Destek Nemo’dan geldi hemen; ‘tabii ya, ne gerek var? Oh, kurtuldun artık.. Neymiş o hem ödevler, hem aktiviteler? Oyuna vakit kalmıyor, bir rahat edemiyoruz’. O böyle arka çıkınca Süzmebal’a, Shrek’i de gülme tuttu, belli etmemek için yanlarından kaçıp mutfağa gelip ‘duyuyor musun, bak seninki ne diyor’ dedi.
Benim piyanom 1880’lerden kalma bir Alman piyanosuydu. Markası C.Otto... 6 sene önce geçirdiği sulanma travmasından sonra iflah olmadı. Dünyanın masrafıyla sözde iç aksamı yenilendi ama kısa süre sonra bazı tuşların keçeleri şişip ses çıkarmamaya başladı. Akordu tam yapılamıyor, doğru gerginlikte telleri kopabileceği için yarım ton kalın ayarlanıyordu. Eve gelen son öğretmen de ‘sürekli bozulan, sizi yolda bırakan bir arabayla rahat eder misiniz?’ demişti. Süzmebal’ın piyanoyu bırakması da üstüne gelince Shrek hemen birini ayarladı, birkaç sene önce Süzmebal’a aldığı piyanoyu alıp bize getirecekler, akortunu yapacaklar, benimkini de alıp götüreceklerdi. Ertesi akşam geldiğimde operasyon tamamlanmıştı bile.
Geçen hafta Shrek hafiften söylenerek ‘tamam artık, madem istemiyorsun piyano dersi yok, başka dersler, kurslar filan da yok, sen evde otur, bilgisayarın karşısında oyun oyna bütün gün’ dedi. Destek Nemo’dan geldi hemen; ‘tabii ya, ne gerek var? Oh, kurtuldun artık.. Neymiş o hem ödevler, hem aktiviteler? Oyuna vakit kalmıyor, bir rahat edemiyoruz’. O böyle arka çıkınca Süzmebal’a, Shrek’i de gülme tuttu, belli etmemek için yanlarından kaçıp mutfağa gelip ‘duyuyor musun, bak seninki ne diyor’ dedi.
Benim piyanom 1880’lerden kalma bir Alman piyanosuydu. Markası C.Otto... 6 sene önce geçirdiği sulanma travmasından sonra iflah olmadı. Dünyanın masrafıyla sözde iç aksamı yenilendi ama kısa süre sonra bazı tuşların keçeleri şişip ses çıkarmamaya başladı. Akordu tam yapılamıyor, doğru gerginlikte telleri kopabileceği için yarım ton kalın ayarlanıyordu. Eve gelen son öğretmen de ‘sürekli bozulan, sizi yolda bırakan bir arabayla rahat eder misiniz?’ demişti. Süzmebal’ın piyanoyu bırakması da üstüne gelince Shrek hemen birini ayarladı, birkaç sene önce Süzmebal’a aldığı piyanoyu alıp bize getirecekler, akortunu yapacaklar, benimkini de alıp götüreceklerdi. Ertesi akşam geldiğimde operasyon tamamlanmıştı bile.
Piyano değişim operasyonundan önceki gece Shrek son bir fotoğrafını çekeyim mi dedi, yok dedim, gerek yok. Şimdi buraya koymak için aradım, bunu buldum. Senelerden 1985-86 filan...
Eşyaya bağlanmak anlamsız. Tuşları takılıp çalamadıktan sonra, takılmayan tuşlarından çıkan sesin daha güzel olması, ya da bana öyle gelmesi ne işe yarar ki? Zaten nadiren başına oturuyorum.
Annemler o piyanoyu aldığında henüz yemek odası takımları yokmuş, ama annem kendi zamanında çok isteyip babası izin vermediği için ablam piyano çalmayı öğrensin istemiş. Ablam bir süre ders alıp ortaokula geçtiğinde ‘ben devam etmeyeceğim’ deme cesaretini göstermiş. Peşinden ben gelmişim ve 6 yaşındayken ders almaya başlamışım. Annem beni o zaman Belediye Konservatuvarında öğretmen olan Rana Erkmen’e götürmüş. Rana Hanım ‘yeteneği var, ders veririm, ama sakın konservatuvara girmesi için torpil yapacağımı sanmayın’demiş, ama bir yıl sonra ben sınava girip kendiliğimden kazanmışım. Sonra da normal okulun yanısıra, lisenin sonuna kadar sürmüş bu öğretim. Annemin dediğine göre hiç itiraz etmeden, kendiliğimden gider çalışırmışım, ama sadece sınıfı geçecek kadar.
Anneme birkaç yıl önce “aslında beni bir spor dalına yönlendirseydin bana daha faydalı olurmuş, ama tabii insan bunu o zaman bilemiyor” dediğimde uzun süre küstüydü bana...
Annemler o piyanoyu aldığında henüz yemek odası takımları yokmuş, ama annem kendi zamanında çok isteyip babası izin vermediği için ablam piyano çalmayı öğrensin istemiş. Ablam bir süre ders alıp ortaokula geçtiğinde ‘ben devam etmeyeceğim’ deme cesaretini göstermiş. Peşinden ben gelmişim ve 6 yaşındayken ders almaya başlamışım. Annem beni o zaman Belediye Konservatuvarında öğretmen olan Rana Erkmen’e götürmüş. Rana Hanım ‘yeteneği var, ders veririm, ama sakın konservatuvara girmesi için torpil yapacağımı sanmayın’demiş, ama bir yıl sonra ben sınava girip kendiliğimden kazanmışım. Sonra da normal okulun yanısıra, lisenin sonuna kadar sürmüş bu öğretim. Annemin dediğine göre hiç itiraz etmeden, kendiliğimden gider çalışırmışım, ama sadece sınıfı geçecek kadar.
Anneme birkaç yıl önce “aslında beni bir spor dalına yönlendirseydin bana daha faydalı olurmuş, ama tabii insan bunu o zaman bilemiyor” dediğimde uzun süre küstüydü bana...
8 yorum:
istek var kabiliyet yok sınıfından biri olarak annenin yaptığı gibi bende cocuğumun piyano çalmasını çok isterim.takipteyim yazılara devam...
Süzmebal'ın bardak fırlatacak kadar piyanodan nefret etmesine kızacağıma ya da içerleyeceğime nedense gülümsedim bana çok sevimli geldi tepkisi, babasının da pes edişini görmek aynı sevimlilikte bir ebeveyn yenilgisi işte, Nemo'nun desteğide yabana atılamaz tabi, acaba zorlada olsa benim piyano dersi almamı sağlayan bir ailem olsaydı eminim şimdi geriye dönüp bu güzellik için onlara teşekkür ederdim, senin sanki içinden böyle geçiyor, yeteneğinin olmasından öte evde yemek takımı olmayan annein piyano alma fedakarlığını anlıyor oluşun sözcüklerinde gizlenmiş bir teşekkür ifadesi gibi geldi bana, biraz da hüzün barındırıyor olsa bile. Şimdi ne düyorum biliyor musun? Nemo çok şanslı! pek çok birlikte yaşayan ailelerin veremediği bir özeni sunuyorsun bence ona, yaşamına ve var oluşuna! Bu bir "eşitler evi" hikayesi gibi geldi, ve bunu seni teselli etmek için asla söylemiyorum,buna ihtiyacının olmadığını da biliyorum ayrıca, bir çocuk gelişimi uzmanı olarak kötü ve talihsiz geçirilen bir çocukluk için nerde olursa olsun içim kanar benim, çünkü neyi kaçırdıklarını iyi bilirim. Senin gibi bir annem olsaydı da uzakta ara sıra görüşebilseydik diye hayıflanacak pek çok kişi tanıyorum emin ol! Ama bir an önce Nemoyu yanına alabilmenin bir yolunu bulabilmeni ve ona kavuşabilmeni çok gönülden diliyorum, ilk 12 yaş insan hayatında çok belirleyici oluyor, yaşamın bundan sonraki kısmı ilk 12 yıl üzerine kuruluyor diyenleri yabana atmıyorum, ve bu son ıkı yılını onunla aynı evde geçirebilme ihtimali bile beni heyecanlandırıyor, nasıl nasıl başkalaşacak Nemo'nun yaşamı tahmin etmekte zorlanmıyorum.ne olur birşeyler yap, gerekirse kaçır maçır diyecem yakında haa o kadar yani,
hemen hemen her ay geliyorum istanbul'a, Yeniköy'e, annem hala orada oturuyor, Yeniköy spor kulübünün ordaki sokakta Tribeca pastanesinden 30 metre ilerde. Sahilde yürümek fikri beni şimdiden heyecanlandırdı. Emek cafede, gazi'nin yeridir bana göre adı ama yeniler öyle diyorlar artık, -çocukluğumun ve rahmetli babamın mekanıdır- sana ada çayı ısmarlarım ben de. Ne dersin?
sevgiler
Piyano çalabilmeyi ne kadar isterdim. Sür yeteneksiz biri olarak hiç denemedim. Çalanlara hep büyük bir gıptayla baktım. O kadar tuşun arasında doğrularını seçmek hem de bunu inanılmaz bir hızda yapmak ve o muhteşem melodileri yaratmak bana çok gerçeküstü gelir. Siz gerçekten spor yapmayı tercih mi ederdiniz piyano çalmaya? Çok özel değilse biraz anlatsanıza bu tercihinizin nedenini?
Daha ben Nemo'nun doğum gününü bile kutlayamamışken bir baktım arka arkaya 3 yazı birden.
Çok sevindim yazmanıza.
İTÜ deki yüzme kursu da harika fikir.Bir ara TV.de Hülya Avşar "spor için ENKA'da yüzmeye gidiyorum" demişti ben de ne kadar güzel almış spor çantasını sırtına böyle de bir imkan var değerlendiriyor demiştim
İzmir'de bildiğim kadarıyla büyükler için böyle spor amaçlı yüzebilecek yerler yok,ama çocuklar için yüzme kursları var.
Çok uzattım, artık bitireyim. Nemo'nun yeni yaşını kutluyorum,sağlıklı,mutlu,huzurlu, başarılı nice yıllar dilerim.
Sevgilerimle öpüyorum.
Not:İzmir'e seyahatiniz yok mu?
Gül Göktuna
butterfly, bir dahaki gelişinden önce mutlaka haber ver. Önünde çocuk parkı olduğu için herhalde -Nemonun küçüklüğünden alışkanlık- sporcular kahvesine giderim hep, ama emek çok daha sıcaktır aslında. adaçayına da bayılırım:))
arsız böcük, özel neler anlatmıyorum ki burada, elbette anlatırım, ama başka bir yazı konusu olsun, buraya sıkıştırmayayım. hazır elim açılmışken...
İzmir'e hiç yolum düşmedi, ben de özledim çok. şimdi baharda ne güzel olur... Shrek'in geçen haftaki seyahati orayaydı, ama uçakla gidip döndü, ben de sırf haftasonu için müsriflik etmeyeyim dedim. umarım başka bir fırsat çıkar...
yazmayı unuttum, Süzmebalın piyanodan nefret etmesine Shrek de kızmadı, ama hiçbir çocuk bayılarak zora girmiyor, öbür evde biraz desteklense, devam ederdi diye kızdı. Bir de burada başka, öbür evde başka şey söylemesine tabii... Hatta ciddi bir konuşma yapıp "ben de, annen de seni çok seviyoruz, o yüzden senin söylediklerine inanıyoruz. eğer sen bana başka, ona başka bir şey söylersen, biz birbirimizin yalan söylediğini zanneder ve kavga ederiz. kavga etmemizi istemezsin, değil mi?" demiş. Etkili olur umarım.
Biliyor musun geçen sene Pınar' da konservatuvara girdi ama o piyano yerine kemanı tercih etti :)
Zaman zaman düşünüyorum umarım bu kadar emeğin karşılığında en azından canı sıkıldığında rahatlamak için kemanından ve piyanosundan yararlanabilir....
Bir çocuğu konservatuvara taşıyan annelerin tek tesellisi bu sanırım...
Annen birazda o zamanki çabalarının boş olduğu açık olarak ifade edildiği için bozulmuş olabilir :)
Ama bence bir insanın hayatında yaşadığı her deneyim dolaylıda olsa insana bir artı katıyor. Senin içinde aynı şey geçerlidir sanıyorum.
Sahiden geçerli mi ?
En azından bunu bilmek bile koşturmalarımın boşa olmadığını düşündürüp rahatlatacak :))
Benim de buyuk kizim bir yil ders aldiktan sonra devam etmek istemedi piyano derslerine. Ama 6 yasindaki kizim da 8 yasindaki oglum da cok severek gidiyor, ben soylemeden calisiyorlar falan. Ogretmen de etkili, severlerse daha bir asiliyorlar sanki. Buyuk kizim ileride 'niye zorlamadin' demesin diye tekrardan baslamasi icin denemedik yol birakmadim, sonunda bir deneme dersine ikna oldu, hosuna giderse devam edecekmis hanimefendi!
Ben de yasamlarinda bir enstrumani dogru durust calsinlar, bir de sectikleri bir spor dalini profesyonel sekilde surdursunler istiyorum cogu anne gibi. Ama ogrendim ki bazi seyleri de gonullerine birakinca yurumuyor, biraz itelemek, sevecekleri sekile getirmek gerekiyor, kimi zaman klup, kimi zaman ogretmen degistirip, kimi zaman sevdikleri bir arkadaslariyla yapmalarina yardimci olmak gibi...
Surekli yazman cok guzel Dory, ben de keyifle takipteyim...
Cano
Yorum Gönder