Inlight etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Inlight etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
24.6.11
Dilara'nın Konuğu
İzlemek isteyenler için yayın tarih ve saatleri, 25.06 Cumartesi 03:55 - 07:15 - 16:10 ve 27.06 Pazar 01:10 - 12:10. Bugün de 3 kez gösterildi ama saatleri geçti.
Internetten de (http://www.trt.net.tr/trtturk/canli.aspx ) izlenebiliyor.
Tabii TRT'de yayınlandığı için marka söylenmiyor ama isimden aratılınca basın bültenlerine ve Inlight'ın web sitesine ulaşılabilir.
7.5.11
Bursalı Çiçekler
İnanması zor ama Nemo hala gelmedi. Çarşamba günü faxta iki sayfa rapor buldum. Biri akut sinüzit tanımlanmamış teşhisiyle 5 günlük; ikincisi akut nazofarenjit (nezle) teşhisiyle verilmiş 12 günlük rapor. E hani tonsilitti?... Bandırma'daki doktorla konuştuğumda öyle demişti. Mammut da ASO değerleri yüksek demişti. Tonsilitte bu normal olduğu için ben de endişelenmemiştim.
(Streptolizin, "Hemolitik streptokok" adı verilen bakterilerin salgıladığı toksinin adıdır. Bu toksinin varlığını tespit için yapılan tetkike de kısaca ASO adı verilir. ASO, streptokok ile karşılaştıktan yaklaşık 1-3 hafta sonra yükselir. Bazen 6 ay hatta 1 yıl kadar yüksek kalabilir. Strepkokok iltihapları, ASO, romatizma gibi bazı Hemolitik Streptokok enfeksiyonlarında yükselir, bu açıdan teşhiste ASO değerleri önem taşır, eklem böbrek ya da kalp rahatsızlıkları yapabilir. Ancak ASO’nun yüksek oluşu bu hastalıkların var olduğunu göstermez. sadece streptokok bakterisinin vücuda girdiğini gösterir.-Wikipedia)
12 günlük rapor Cuma günü doldu. Nemo dedesini aramış, seni çok özledim demiş, Pazar günü görüşeceklermiş. 4 yıldır babasıyla görüşmeyen Mammut Nemo'ya bunları söyleterek babasına yanaşmaya çalışıyor belli ki. O yıllardır görüşmediği, Nemo'yu götürmediği gibi, Nemo bana bir kez bile onlardan bahsetmedi. Ne tesadüf ki babasının Mammut'u ofis olarak kullandığı dairesinden çıkartmak için mahkeme kararı aldırmasıyla aynı zamana denk geliyor bütün bu hikaye. Pazartesi onun süresi de doluyormuş, avukat kamyonu dayayıp eşyalarını sokağa atabiliyormuş. Bunları Mammut'un üvey annesinden öğrendim. Kadının Mammut'u "zararlı madde" diye tanımlaması aklıma bir önceki yazımın başlığını getirdi; onun bir toksik madde olduğu konusunda hemfikiriz. Babası da bunca olaydan sonra hala ona kanıp Nemo'yu kullanmasına izin verecekse pes...
Bu toksik maddenin enerjimi boşa harcatmasına izin vermemeye çalışıyorum, hem sağlığımı korumak, hem de Shrek'e destek olabilmek için. Geçtiğimiz hafta Bursa'lı bir arkadaşımız çalıştığı bir sosyal grubun hayır amaçlı kermesine davet etti bizi; biz de INLIGHT tanıtımı için bir masa kiraladık. Ben de bir gün izin kullanıp beraber gittim. Feribotla sabah gidip akşam döndük. Yavaş yavaş tanıyan insanlar artacak böylelikle... Feribottan kermesin bulunduğu yere giderken yol üstünde sıra sıra çiçekçiler vardı. Turuncu kadife çiçeklerini görünce masamıza yakışacağını düşünüp duruverdik. Birkaç tanesini bir saksıya diktiriyorduk ki, diğer sarı çiçeği görünce ona da bayıldım, kucağımda iki saksıyla çocuklar gibi şen devam ettim güne. Shrek'e de "Bak beni mutlu etmek ne kadar kolay!" diyordum bir yandan...
Sanırım web sitemizden satış, bu tip tanıtım etkinlikleri, hatta belki ev toplantılarında tanıtım ve satış bizimki gibi butik bir ürün için daha doğru; eczaneler yüksek cirolu firmaların yüksek karlı fabrikasyon ürünlerine, onların kampanyalarına, eczane gezen tanıtım ekiplerine alışmış, satmak için parmağını kıpırdatmıyor; reklamla, kampanyayla, satış ekibiyle sizin satmanızı bekliyor. Üstelik o sırada eczanede başka bir firmanın reprezantanı varsa, özellikle sizin ürününüzü soran birini kendi ürününü almaya ikna ediveriyor.
Kadın, güzellik, moda dergilerinin editörlerine de birer tanıtım yazısı ve broşür eşliğinde denemeleri için ürünlerden göndermiştik, beğenip yazacaklarını söyleyenler, daha çok bilgi veya fotoğraf isteyenler oldu:)
Anneler günü için bir kampanya yapmalıydık aslında ama geç kaldık. Ben bu tip günlere pek itibar etmediğim, ticari bulduğum için belki de. Oysa özellikle Çizgi Yumuşatıcı'nın sevindirmeyeceği bir anne düşünemiyorum. Hoş bence bizim hedef kitlemiz zaten annesine Anneler Günü diye değil, herhangi bir zamanda, onun daha güzel, daha sağlıklı olmasını isteyerek böyle bir hediye verecek insanlardan oluşuyor.
22.2.11
İlk Yorum :)
Inlight hakkında Türk medyasında çıkan ilk yazı elbette bir blogda:) Seda kozmetik deneyimlerini yazan bir blogger; organik ürünleri seviyor. Inlight'ın yüz temizleyici ve toniğini de sevmiş; özellikle toniğe 10 puan vermiş. Yüz yağı hakkında yazacaklarını merakla bekliyorum.
İyi oldu, biraz konu dağıldı... Bugün okul müdürü aradı; rehber öğretmenle de konuştuk, Cuma sabahına randevulaştık. Sonra toptan anlatırım. Hazır keyfim yerine gelmişken bozmayayım...
İyi oldu, biraz konu dağıldı... Bugün okul müdürü aradı; rehber öğretmenle de konuştuk, Cuma sabahına randevulaştık. Sonra toptan anlatırım. Hazır keyfim yerine gelmişken bozmayayım...
6.1.11
INLIGHT
Sonunda Inlight'ın web sitesini canlıya geçirebildik...
Artık rahat rahat bahsedebilirim; okuyup, duyup merak eden olursa girip siteden ürünler hakkında daha fazla bilgi alabilir, beğenirse satın alabilir...
Dışarıdan bakınca reklamını yapıyorum gibi görünecek tabii ama n'apalım? Naturel'de de aynı şey oldu; ben ürünleri anlatıp, ne kadar iyi olduklarını, bana ne kadar iyi geldiklerini anlatırken dinleyen hanımlar "satmaya çalışıyorsun, tabii öyle diyeceksin" ifadesiyle bakıyorlardı. Benim gibi her yaptığını çok ciddiye alan, inanmadığı, iyi bilmediği bir şeyi söyleyemeyen biri için çok zorlayıcı bir durum. Hatta herkes önce beni firmanın bir çalışanı olarak düşünüyordu; sonra ben tester'larını denediğimde rosacea'mın geçtiğini, cildimin normale döndüğünü, daha önce kırmızı benekli ve kabarık, alerjik bir haldeyken şimdiki haline kavuştuğunu, artık fondöten kullanmak zorunda olmadığımı, zaten ürünlerin ithalatına bu nedenle karar verdiğimizi anlatınca, o zamana kadar gözleri ürünlerin üzerinde olan hanımlar başlarını şöyle bir kaldırıp bana bakıyorlardı. Doğru mu söylüyorum, yoksa pazarlamacı ağzı mı diye tartıyorlardı sanki.
Rosacea belası 30'umdan sonra başladı; Nemo küçüktü o zaman. Alerji diye düşündüm önce, ama neye karşı olduğunu bulamadım. Annem o aralar bende kalıyordu; acaba ona karşı mı diye düşünmedim değil, ama sonraki dönemlerde de ataklar geçirdim. Benim cildim çok kuru ve ince, yanaklarım hep pembedir, kılcaldamarlarımın göründüğü yerler bile var. Rosacea atağı geçirdiğim dönemlerde yanaklarım pembeden kırmızıya dönüp sabah-öğle-akşam günde 3 kez nemlendirici krem sürmem gerekirdi. Ta ki gittiği bir homeopati kongresinde Shrek, aynı zamanda homeopatik ilaç üreticisi olan bu firmayla tanışıp %100 organik cilt bakım ürünlerinin tester'larını getirene dek... Geçen yaz başındaydı; dermatolog reçetesiyle her sabah nemlendirici yerine 50 faktör güneş kremi, her akşam gece kremi yerine içinde Metronidazol olan Rosa Krem diye bir şey sürüyordum. Düzenli antibiotik kullanıyordum yani! Arada denemek için bıraktığımda yanaklarım hemen kızarıp kabarmaya başlıyordu. Gelen numuneleri denemek için kızarmayı göze alıp sabah günlük yüz yağı, akşam da gece balsamı kullanmaya başladım. Bir hafta içinde cildim o güne kadarki en güzel halini aldı. O aralar çekilen fotoğraflarda yüzümün içten gelen bir ışığı vardı sanki. Valla abartmıyorum... Hatta şirkette birkaç hanım arkadaş ne yaptığımı, yeni bir cilt ürünü mü kullandığımı sordu!
Artık rahat rahat bahsedebilirim; okuyup, duyup merak eden olursa girip siteden ürünler hakkında daha fazla bilgi alabilir, beğenirse satın alabilir...
Dışarıdan bakınca reklamını yapıyorum gibi görünecek tabii ama n'apalım? Naturel'de de aynı şey oldu; ben ürünleri anlatıp, ne kadar iyi olduklarını, bana ne kadar iyi geldiklerini anlatırken dinleyen hanımlar "satmaya çalışıyorsun, tabii öyle diyeceksin" ifadesiyle bakıyorlardı. Benim gibi her yaptığını çok ciddiye alan, inanmadığı, iyi bilmediği bir şeyi söyleyemeyen biri için çok zorlayıcı bir durum. Hatta herkes önce beni firmanın bir çalışanı olarak düşünüyordu; sonra ben tester'larını denediğimde rosacea'mın geçtiğini, cildimin normale döndüğünü, daha önce kırmızı benekli ve kabarık, alerjik bir haldeyken şimdiki haline kavuştuğunu, artık fondöten kullanmak zorunda olmadığımı, zaten ürünlerin ithalatına bu nedenle karar verdiğimizi anlatınca, o zamana kadar gözleri ürünlerin üzerinde olan hanımlar başlarını şöyle bir kaldırıp bana bakıyorlardı. Doğru mu söylüyorum, yoksa pazarlamacı ağzı mı diye tartıyorlardı sanki.
Rosacea belası 30'umdan sonra başladı; Nemo küçüktü o zaman. Alerji diye düşündüm önce, ama neye karşı olduğunu bulamadım. Annem o aralar bende kalıyordu; acaba ona karşı mı diye düşünmedim değil, ama sonraki dönemlerde de ataklar geçirdim. Benim cildim çok kuru ve ince, yanaklarım hep pembedir, kılcaldamarlarımın göründüğü yerler bile var. Rosacea atağı geçirdiğim dönemlerde yanaklarım pembeden kırmızıya dönüp sabah-öğle-akşam günde 3 kez nemlendirici krem sürmem gerekirdi. Ta ki gittiği bir homeopati kongresinde Shrek, aynı zamanda homeopatik ilaç üreticisi olan bu firmayla tanışıp %100 organik cilt bakım ürünlerinin tester'larını getirene dek... Geçen yaz başındaydı; dermatolog reçetesiyle her sabah nemlendirici yerine 50 faktör güneş kremi, her akşam gece kremi yerine içinde Metronidazol olan Rosa Krem diye bir şey sürüyordum. Düzenli antibiotik kullanıyordum yani! Arada denemek için bıraktığımda yanaklarım hemen kızarıp kabarmaya başlıyordu. Gelen numuneleri denemek için kızarmayı göze alıp sabah günlük yüz yağı, akşam da gece balsamı kullanmaya başladım. Bir hafta içinde cildim o güne kadarki en güzel halini aldı. O aralar çekilen fotoğraflarda yüzümün içten gelen bir ışığı vardı sanki. Valla abartmıyorum... Hatta şirkette birkaç hanım arkadaş ne yaptığımı, yeni bir cilt ürünü mü kullandığımı sordu!
Sonra İngiltere'deki üretici firma ile yazışmaya başladık; distribütörlük anlaşması, SağlıkBakanlığı'na bildirim, sipariş, ithalat, Naturel'de ilk tanıtım deneyimi derken işte sonunda online satış da başladı. Site dışında eczane satışı da olacak. Şimdilik İstanbul'da Akmerkez Eczanesi'nde, İzmir'de de Ege Park Eczanesi'nde ve Kıbrıs Şehitleri'ndeki Çağdaş Eczanesi'nde bulunuyor. Dermatologlara tanıtım yapıp denemeleri için ürün de bıraktık; her kullanan beğendi.
Çok alışık olmadığımız özellikleri var. Bir kere hepsi, zeytinyağı, susamyağı, jojoba, shea, hindistan cevizi gibi yağların içinde, gül, lavanta, kuşburnu, nergis gibi çiçeklerin bekletilmesi, faydaları yağlara geçtikten sonra soğuk preslenip süzülmeleri sonrasında, tek tek elde cam şişe ve kavanozlara doldurularak üretiliyorlar.
Bitkisel yağlar, cildin doğal salgısı olan sebuma çok benzediği için hücrelerin içine, cildin en alt katmanlarına erişip besleyici, onarıcı, yenileyici faydaları taşıyorlar. İçlerinde hiç katkı maddesi yok. Su bazlı ürünlerden alıştığımızın aksine çok az miktarlarda sürülmeleri gerekiyor; o yüzden de belki ucuz değil ama ekonomikler. Katkı maddesi olmamasına rağmen 2 yıl raf ömürleri var (açıldıktan sonra 6 ayda tüketilmeleri öneriliyor).
Sentetik maddelerle dolu kozmetik ürünlerin zararlarını başka bir zaman anlatırım...
11.12.10
Naturel, Pringles, Merkür vs.
Naturel 2010 üzerimden kasırga gibi geçti; beni devirdi, üstümde tepindi; yorgunluktan ayacıklarım, konuşmaktan çenem ağrıdı... Ama yine de çok zevkliydi. İnandığın, güvendiğin bir şeyi tanıtmak çok zevkli, satmak daha da bir zevkli! Bir hanım Shrek'le bana "sizin satışınız zayıf"dedi, ama onun güvenmesine neden olan şey tam da buydu zaten; çocuklarını Shrek'e götüreceğini söyledi. Gerek homeopati, gerek biofeedback cihazı için çok etkin bir tanıtım oldu bence. Organik cilt bakım ürünlerinin tanıtımı da hiç fena değildi; fazlası zaten mümkün değildi, zaten daha fazla konuşacak halim kalmamıştı. O sırada satın alanlar oldu ama sonra online satış sitesinden bakarız, önce broşürleri inceleyelim diyenler de oldu. Web sitesinin hala (!) açılmamış olmasına kızmayayım da ne yapayım...
Fuarın son günü iki önceki hayatımda çok yoğun görüştüğüm bir arkadaşıma rastladım. O zamanlar ikimiz de başkalarıyla birlikteydik tabii. Evlerimizin çok yakın olduğu bir dönem de olmuştu; hafta iki görüşür, hemen her Pazar birlikte kahvaltı yapardık; birlikte tatillere bile çıkmıştık. Önce onlar taşındı, sonra biz; boşanmalar ise ters sırada, önce ben, sonra o... (nereden duyduğumu hatırlayamıyorum bir türlü; ortak arkadaşımız da hiç yoktu) Ben o aralar, oğlum 1 yaşlarında, o yanımda ya dünya umurumda değil ruh halinde, boşandığını duyunca iş adresine bir kart atmıştım, üstünde Nemo ve ben, kısaca, "insanın dünyası tepetaklak oluyor bazen, hiç geçmeyecek gibi geliyor ama herşey düzeliyor sonra" gibi bir şeyler yazmıştım, artık bir karta ne kadar sığıyorsa. Cevap gelmeyince biraz bozulmuş, ukalalık ettim gibi mi geldi acaba diye düşünmüştüm. Şimdi rastlamak iyi geldi, neşeyle öpüştük, ikimizin de yanında yeni kocaları, ayaküstü konuştuk, kartlarımızı verdik; Akmerkez food court'ta bir yer açmışlar, gelin bir şeyler yiyelim dedi. Shrek'in muayenehanesi de iki adım ötede olduğuna göre bu mümkün olabilir, lafta kalmama olasılığı çok yüksek.
Aslında iki çok eski arkadaşa daha rastladım fuarda, ama biriyle daha önce facebook'ta buluşmuş, azıcık sohbet etmiştik, sanal manal, ne yapalım... Diğeriyle de ara sıra yazışıyoruz. Aslında arkadaştan çok abimiz, eniştesi Erdek'te olduğu için adliye işlerinde yardımı da olmuştu. Fuarda bir ürün almak istedi, dalgınlık ve yorgunluktan çok az iskonto yaptım; çok ayıp oldu...
Haftasonu standda geçince bu hafta ofiste de zor geçti. Ama geçti. Perşembe Nemo'yu etüdden aldığım için işten biraz erken çıktım; erkenden (17 gibi) evde olduk; hazır yemeğimiz de vardı, gün bitmek bilmedi; iyi geldi. Normal zamanda onu annemden alıp eve gitmemiz 19'u buluyor; yemek hazırla vs derken gece oluveriyor.
Benzinciye uğradığımızda Nemo inip marketinden Pringles aldı. Çok zararlı, biliyorum, anlatıyorum, ama tamamen önlenilmiyor, ancak azaltılıyor, kontrol altına alınıyor. Hatta paketin üstünden 1-2 tane ben de aldım. Sonra da "benim eskiden bir arkadaşım vardı, Pringles çok severdi, diyette olmasına rağmen Pringles yiyebilmek için fazladan bir saat spor yapardı" dedim. "Ne oldu peki? Artık görüşmüyor musunuz?" dedi. Ben de "yok" dedim "ben babanla birlikte olunca, onunla koptuk; o babanın karakterini anlayıp beni uyardı; ben dinlemedim". Nemo "facebook'tan bulsana" dedi... İyi fikir. Akşam facebook'tan bulup mesaj attım ben de. Bunları aynen anlattım; "Hani oturup görüşelim filan demiyorum ama kalbimde yerin hep ayrı, bilesin istedim." dedim. Ertesi gün, nazik, kısa, konuyu kapatma cevabı geldi.
Ben bütün bu eski kız arkadaşlarla yeniden, bir şekilde -bu lafı da hiç sevmem ama neyse- bağ kurma işini Merkür'ün geri gitmesine bağladım doğrusu.
"Merkür gerileme dönemlerinde eski arkadaş ve akrabalarla biraraya gelmek oldukça sık rastlanan bir durumdur ve bu gezegenin gerileme yörüngesinde olmasının en olumlu ve eğlenceli taraflarından biridir. Eğer Merkür gerilemesi sırasında eski bir arkadaş ya da tanıdıktan haber alırsanız, bunun önemli bir nedeni olacağını hissediyorum. İkinizin birlikte yapması veya planlaması gereken bir şey olabilir. "
30.11.10
Naturel 2010
2-5 Aralık'ta Askeri Müze Harbiye KültürMerkezi'nde...
Detaylı programı http://www.festivaistanbul.com/ adresinden görebilirsiniz.
Biz de orada olacağız! Shrek'in Türkiye'ye getirdiği %100 organik cilt bakımı ürünleri ilk olarak festivaldeki standında satışa çıkacak. Festivalden sonra da online satış sitesinden alınabilecek. Yardım için ben de orada olacağım. Senelik iznimden birkaç gün kullanıyorum. Bizim fabrikadaki işçilerin çoğu Karadenizli'dir. Yazın 4 haftalığına bakım duruşuna girdiğimizde onlar da memleketlerine fındık toplamaya giderler, ailelerine yardım için. Bugün aklıma geldi, benimki de o hesap:)) Ben başından beri bu işte Shrek'e destek verirken "bu benim yeni hobim" deyip durdum. Susan Miller'ın bu ayki Yengeç falında "bir hobi sizi çok meşgul edecek" diye yazdığını okuyunca bir kez daha pes dedim! Gerçekten de,ne kadar planlarsanız planlayın, bir şeyler son ana kalıyor. Yapılacak listeleri, alınacak listeleri yapmak yetmiyor, sürekli aklında "acaba neyi unuttum" bulutuyla geziyor insan. Öte yandan, ürün yöneticilerini şimdi daha iyi anlıyorum. Bir ürünün lojistiğinden broşürüne, standından kağıt poşetine, bütün bunların tasarımından üretimine ilgilenmek gerçekten de çok zevkli.
Bütün bu koşturmaca arasında geçen pazar öğleden sonramı Nemo'nun veli görüşme gününde geçirdim. Çok daha kötü şeylerduymayı bekliyordum doğrusu. Belli ki, Nemo'nun nazı bana; evdeki kadar asi hiç değil; ve muhtemelen şeytan tüyü var. Bütün öğretmenler adını duyunca geniş bir gülümsemeyle "a Nemo, çok değişik/çok zor/çok yaratıcı bir çocuk" dediler. "Zeki bir çocuk ama okulu sevmiyor/derste sıkılıyor/derse katılmıyor/çok sessiz ve sakin/çok terbiyeli ..." ama hep geniş bir gülümsemeyle. Türkçe öğretmeni birşeyleri hatırlayıp hatırlayıp güldü. Batı Karadeniz gezisinde Nemo'nun başı ağrımış. Mağara gezerken öğretmeni iyi olup olmadığını sormuş. Nemo da kadının omzuna şöyle hafifçe patpat yapıp "merak etmeyin, iyiyim iyiyim" demiş. Bilişim öğretmeni "a, Nemo'yu ben çok severim, sevgi dolu bir çocuk" dedi. İngilizce öğretmeni "geçen seneki olayı biliyorum ama bende hiç öyle bir şey olmadı" dedi. Hatta "Nemo'nun yaratıcılığına ekstra puan verdim. Çabalıyor. Geçen hafta bir soruya cevap verdi, üstelik doğruydu" dedi. Hem hoşuma gitti, hem şaşırdım:))
Detaylı programı http://www.festivaistanbul.com/ adresinden görebilirsiniz.
Biz de orada olacağız! Shrek'in Türkiye'ye getirdiği %100 organik cilt bakımı ürünleri ilk olarak festivaldeki standında satışa çıkacak. Festivalden sonra da online satış sitesinden alınabilecek. Yardım için ben de orada olacağım. Senelik iznimden birkaç gün kullanıyorum. Bizim fabrikadaki işçilerin çoğu Karadenizli'dir. Yazın 4 haftalığına bakım duruşuna girdiğimizde onlar da memleketlerine fındık toplamaya giderler, ailelerine yardım için. Bugün aklıma geldi, benimki de o hesap:)) Ben başından beri bu işte Shrek'e destek verirken "bu benim yeni hobim" deyip durdum. Susan Miller'ın bu ayki Yengeç falında "bir hobi sizi çok meşgul edecek" diye yazdığını okuyunca bir kez daha pes dedim! Gerçekten de,ne kadar planlarsanız planlayın, bir şeyler son ana kalıyor. Yapılacak listeleri, alınacak listeleri yapmak yetmiyor, sürekli aklında "acaba neyi unuttum" bulutuyla geziyor insan. Öte yandan, ürün yöneticilerini şimdi daha iyi anlıyorum. Bir ürünün lojistiğinden broşürüne, standından kağıt poşetine, bütün bunların tasarımından üretimine ilgilenmek gerçekten de çok zevkli.
Bütün bu koşturmaca arasında geçen pazar öğleden sonramı Nemo'nun veli görüşme gününde geçirdim. Çok daha kötü şeylerduymayı bekliyordum doğrusu. Belli ki, Nemo'nun nazı bana; evdeki kadar asi hiç değil; ve muhtemelen şeytan tüyü var. Bütün öğretmenler adını duyunca geniş bir gülümsemeyle "a Nemo, çok değişik/çok zor/çok yaratıcı bir çocuk" dediler. "Zeki bir çocuk ama okulu sevmiyor/derste sıkılıyor/derse katılmıyor/çok sessiz ve sakin/çok terbiyeli ..." ama hep geniş bir gülümsemeyle. Türkçe öğretmeni birşeyleri hatırlayıp hatırlayıp güldü. Batı Karadeniz gezisinde Nemo'nun başı ağrımış. Mağara gezerken öğretmeni iyi olup olmadığını sormuş. Nemo da kadının omzuna şöyle hafifçe patpat yapıp "merak etmeyin, iyiyim iyiyim" demiş. Bilişim öğretmeni "a, Nemo'yu ben çok severim, sevgi dolu bir çocuk" dedi. İngilizce öğretmeni "geçen seneki olayı biliyorum ama bende hiç öyle bir şey olmadı" dedi. Hatta "Nemo'nun yaratıcılığına ekstra puan verdim. Çabalıyor. Geçen hafta bir soruya cevap verdi, üstelik doğruydu" dedi. Hem hoşuma gitti, hem şaşırdım:))
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)