27.12.06

Grrr!!!#%@!&

Kulaklarimdan ve burnumdan ates fiskiriyor.
Shrek'in evi karmakarisik, cok dolu ve daginik; ayni kendisi gibi. Ben de bu aksam önce evini toplamaya giristim. Hem bu daginikliktan, aradigini bulamamaktan, evi muayenehaneye cevirmenin zorlugundan sikayetci, hem de yapmasi gerekenler gözünde büyüyüp iyice morali bozuluyor. Ben de aklim sira neselendirecegim (ev bitti sanki, bir de onu toplayacagim); sirinlik yapa yapa "hicbir sey yapmazsan hicbir sey degismez, ama bak azicik birsey yapsan hemen hallolacak" filan diye bir seyler söyledim, ama o hicbirsey yapmak istemiyormus, "niye bir sey yapmak zorundayim?" diye hafiften simardi. Bu kez ben "bak ben de Mammut'u aramak zorundayim, yilbasi, bayram programini konusacagim, hic aramak istemiyorum, ama mecburum" dedim. "Niye bunu yapmak zorunda kaldigini söyleyince kiziyorsun" dedi. Baska bir deyisle "Böyle bir adamla yasayip bir de cocuk yapmissin, simdi sonucunu yasiyorsun" diyor yani...
Neyse, ben o kizginlikla telefona sarilip bir hisim Mammut'u aradim. "Ne vardi?" diyor telefondaki ses.
"Yilbasi ve bayram programini sormak icin aradim, Nemo'yla ilgili kismini tabii."
"Biz oglumla yilbasini Erdek'te kutlayacagiz."
"Peki, o zaman ben Pazartesi sabahi gelir alirim."
"Biz oglumla bir yerlere gitmeyi planliyorduk. Sen nerden ciktin?"
"Bayramin ikinci gününden son günü aksamina kadar oglumla olma hakkim var ya.."
"Sen yine mahkeme kararlariyla is yapmaya mi calisiyorsun?"
"Madem daha fazlasini ogluna layik görmüyorsun, en azindan mahkeme kararinin verdigi hak kadar görmeye calisiyorum. Nemo yilbasini annesiyle gecirmek istiyor olabilir, ama senin umurunda degil."
"Asil senin umurunda degil, oglunun ne istedigi; o yilbasini annesi VE babsiyla gecirmek istiyor."
"Bu mümkün degil iste."
"Ben sana esit uzaklikta, esit sürelerde görecegimiz bir sekli formülize edelim dedim, sen kipirdamadin."
"Sen haftaya ben ararim, sen arama dedin, aramadin. Her konustugunda baska bir ruh halinde oluyorsun. Senin söyledigine nasil güvenilir?"
"Ben seni aradim."
"Hayir aramadin."
"Cep telefonundan aramamis olabilirim."
"Isten arasan bana iletirlerdi. Cep telefonumdan arasan numarani görürdüm."
"Kendi numaramdan aramamis olabilirim. Yaziya dökelim, mahkemeye verelim."
"Hayir"
"Sen Subat'ta cok daha fazlasini alacagini zannediyorsun"
Bundan sonra ne dedigini duymadim, cünkü karsilikli bagiriyorduk. En son "Pazartesi sabahi gelecegim" diye bagirip kapattim.
Shrek de "ne diyor?" diye soruyor.
Ne farkediyor?
"Ben arayip hindi dolmasi siparis edeyim bari."
"Pazartesi feribot 7'de. Yilbasi partisini uzatamayiz yani. Ama yemek yeriz tabii." (Kabul, bunlar biraz sacma kacmis olabilir, söylemesem de olurmus.)"Iyi, o zaman sen yilbasi gecesi evde kal, dinlen; ben de evde otururum. Sorun degil."
"Dogru, hicbir sey sorun degil, ya da hersey sorun!"
Ido'yu arayip Pazartesi 7 gidis, 15.30 dönüs, Carsamba 18.30 gidis, 23.55 dönüs icin feribot bileti aldim.

26.12.06

Haftalik Rapor

Gecen hafta ortasindan beri özellikle de isyerinde cok yogun geciyor günler, ve oldukca sikintili. Uzun süredir üzerinde calistigim yeni organizasyon kabul edildi, ama terfisini istedigim iki kisiden sadece biri kabul edildi; digerinin terfisi iletisim problemleri oldugu gerekcesiyle red edildi. Isle ilgili detay vermek istemedigim icin daha fazla anlatmayacagim, ama kisisel olarak haksizliga ugramak degil, haksizliga sahit olmak da yeterince moral bozucu.
Cumartesi aksami holdingin yilsonu balosu vardi. Müdür ve üstü unvanlarin katildigi bir davet bu. Esli bir davet olmasina ragmen, Shrek de bizim sirketten oldugu ve iliskimizi herkes bilmesine karsin resmiyet kazanmamis olmasi nedeniyle tek basima gittim. Zaten iki gün önceki terfi hayal kirikligi nedeniyle kendimi oldukca yabanci hissediyordum, bu duygum iyice pekisti. Ust yönetime "ah, ne kadar da egleniyoruz" gösterisi yapan, eller havada sahneye kosan koca koca insanlar midemi bulandirdi. Erkenden kactim.
Cumartesi annem arayip, karsi komsusu Gönül Abla'nin Pazar günü 11.30'da "kizlar toplantisi" yaptigini, beni de bekledigini, gelebilirsem cok sevinecegini söyledigini haber verdi. Shrek de nasil olsa aksam üstüne kadar ogluyla zaman gecirecegi icin gitmeye karar verdim. Annem 11.30 deyince herhalde gec kalkanlar dikkate alinarak brunch gibi birsey oldugunu düsündüm; hatta "vaktim olsa evde birseyler hazirlayip götürürdüm " diye hayiflandim. Bu eksikligi telafi etmek icin yol üstündeki Pasabahce'ye ugrayip ayakli bir pasta tabagi ve "Beyaz unsuz, sekersiz hamur isleri" adli bir kitap aldim hediye olarak. Ha ha, gittigimde bir de baktim, ortaya Gönül'ün yaptigi takilar ve ördügü yastiklar yayilmis. Annesi ve ablasi da orada. Bir hanim arkadas gelip digeri gidiyor; biraz sohbet ediliyor, caylar kahveler iciliyor; "karamelli kek var, ister misin? diye soruluyor; sonra hanim arkadaslar kendilerine veya yilbasi armagani olarak bir seyler satin aliyorlar. Gerci gayet eglenceli bir sohbet vardi ve Gönül'ün annesini de pek severim. Onlar annemin 40 yillik komsusu. Rivayete göre ben 1-2 yaslarindayken balkondan Sevgi Teyzeyi görünce (annem beni genellikle balkonda mama sandalyesine oturtup ev islerini yapmaya calisirmis) bir elimi gögsüme pat pat vurarak "Gevgi, bu seni istoo" diye bagrinirmisim. Eglenceli kadin ne de olsa... Neyse, hic aklimda yokken, hic ihtiyacim yokken, bu parasizlikta, ayip olmasin diye iki kolye bir anahtarlik alip ciktim sonunda.
Ustüste gelen fiyaskolarin bas agrisiyla eve döndügümde güzel bir Pazar sekerlemesi yaptik, kendimize geldik; ama sonra hemcok gec yattik, hem de bütün gece dönüp durdum. Ne zaman hafta sonu ögle uykusuna yatsam sonra pisman oluyorum zaten.
Sonra hafta hizla basladi. Oyle de devam ediyor. Sene sonundan önce bitirilmesine niyetlenilen tüm isler üstüste; bir yandan da performans görüsmeleri, maas artislari, bilgilendirme toplantilari, yil sonundan önce teslim etmemiz gereken mallar, hepsi bir arada.
Bunca seye ragmen ben yilbasi havasina giremedim. Mammut'u arayip Nemo'yu ne zaman verecegini sormak icin psikolojik olarak uygun zamani bekliyorum. "Bilmiyorum, daha cok var" demeyecegi kadar gec, yol planlamasi yapabilecek kadar erken ani kolluyorum; herhalde Carsamba aksami sormak en uygunu.
Iste böyle.

19.12.06

Iki Dag Arasindan Batan Günes Resmi

Cumartesi günü Kanyon'da katildigimiz yilbasi süsü yapip agac süsleme aktivitesini yaptiran genc adam ne tarafta oturdugumuzu sormus, biz "bu tarafta" deyince de "size uzak o zaman, yerimiz Atasehir'de, ama yine de kartimizi vereyim, isterseniz cocuk atölyelerine katilabilirsiniz" demisti. Bu tip aktivitelerin basinda genellikle genc hanimlari görmeye alistigim icin takdirle karisik bir güven duydugum genc adamin adi Baris Karayazgan'mis; verdigi kartta öyle yaziyor. Ben tabii Nemo'ya odaklanmis olmaktan cevremi sisli algiladigim icin o anda pek sohbet etmedim, bir tek Nemo'nun cok güzel resim yaptigindan ama kaliba sokmaya kalkarlar diye sanat atölyesi gibi yerlerden cekindigimi söyledim. "Daha cok sinif ögretmenleri yapar onu, atölyelerde pek olmaz da; doga resmi cizdirirler, ufukta iki tepe arasindan günes batar, daglara dogru giden bir yol, yaninda bir agac olmalidir" dedi. Bir anda ilkokulda yaptigim, üstelik bir takvim fotografindan baka baka yaptigim icin cok güzel oldugunu sandigim resmim geldi aklima. Tam tarif ettigi gibiydi. Cizgim cok iyi olmasina ragmen niye resim yapamadigim kafama dank etti bir anda.
Az önce karti cantamda bulup daha dikkatli baktim, yerin adi da Pace Cocuk Sanat Merkezi. Gidip görmedim tabii, haftasonu trafiginde Nemo'yu oraya götürecegimi sanmiyorum, ama Atasehir'e yakin oturanlar icin bence bakmaya deger. Levent-Tarabya hatti ve cevresinde bu tip bir cocuk atölyesi bilen varsa ve bana bilgi verirse de cok sevinirim.
Nemo'nun bir resmiyle bitireyim de yaziya renk gelsin. "Kış Mevsimi" adli bu resim aslinda Nemo'nun bendeki nadir temali resimlerinden biri; oglum serbest calismalarinda daha cok animasyon veya cizgi kahramanlarin resimlerini yapmayi tercih ediyor:)

18.12.06

Sinema Vakit Kaybi

Bu blogda günlük tutma isi gittikce tuhaflasiyor. Bugün aslinda dünya kadar isim var, blogla oynayacak vaktim yok. Acilen anlatmam gereken birseyler de olmadi. Ama "bir an önce kisaca da olsa haftasonunu anlatayim, kimseyi merakta birakmayayim" diye dillendirebilecegim bir duyguyla yazmaya basladim. Amacimin sapip kendim icin degil, okuyanlar icin yazma tehlikesi ile karsi karsiyayim anlasilan. Madem vaktim yok, ben en iyisi haftasonuna getireyim lafi artik.
Persembe aksami Mammut'u aradim, "Erdek'te olup Cuma oglani getirmek gibi bir planin var mi?" dedim. "Yok" dedi. Daha önceki seferlerde sorun olan konuyu netlestirmek amaciyla "okuldan mi, evden mi alayim? okuldan alin dersen annem alabilir ama, ben yetisemem" dedim."Oyle erkenden almayin bir daha. Vapur saatine kadar sokaklarda durulur mu?! Bir daha annenin almasini, birakmasini filan da istemiyorum, neler oldugunu ögrendim" dedi. Muhtemelen Nemo'nun birakilirken aglamasini annemin birakmasina yordu. Erken alindigina Nemo'nun cok sevindigini, zaten orduevinde oyun oynayarak vapur saatini beklediklerini söylemenin bir anlami olmayacagini artik ögrendigim icin "tamam, yarin aksam alirim" dedim.
Cuma aksamüstü 17.30 deniz otobüsüyle gectik Bandirma'ya. Varmamiz 20.00'yi buldu. Bir taxiye atlayip Erdek'e gittik, kapilarini caldik, babaanneyle Nemo acti kapiyi, hemen üstüne bir kazak gecirip okul cantasini alip geldi, 21.30 feribotuna rahat rahat yetistik. Cumartesi günümüz oyunla, ödevle, film seyrederek, cikip oyuncak alarak ve yilbasi icin ne hediye istedigini belirleyerek gecti. Cevahir'e diye yola ciktik ama anneanneyi evine biraktiktan sonra cok aciktigimizi fark edip Metrocity'ye giriverdik. McDonalds-oyuncakci turunu tamamladiktan sonra Kanyon'daki cocuklar icin düzenlenen yilbasi agaci süsü hazirlama ve agaca asma aktivitesine katildik. Hediye olarak verdikleri yesil kurbaga bere de cok hosuna gitti. "Iyi ki gelmisiz, hakliymissin, burasi cok güzelmis" dedi melegim. Ama gitmeyi düsünenleri uyarmaliyim, Metrocity'deki Maxitoys'da 99 YTL olan bir oyuncak Kanyon'daki Elit'de 111 YTL'ydi. Ondaki anne yoksunlugunu, bendeki annelik yoksunlugunu oyuncak alarak telafi etmeye calismak istemiyorum ama evdekiler dururken yeni oyuncak almayalim da diyemiyorum. Onun kaliteli vakit gecirecegi sstüdyo calismasi tarzi bir seyler bulmaliyim artik. Evdeki piano da ilgisini cekiyor; belli ki kulagi da var. Bizim cok düzenli gitmeyisimizi anlayisla karsilayacak bir müzik okulu da bulabilirim belki. Normal annelerin dünyasini, web sitelerini, gruplarini kurcalamali biraz.
Kanyon'dan cikinca anneanneyi de alip eve gitmemizi istedi Nemo. Günün kalanini aldigimiz oyunu kurup oynayarak ve film seyrederek bitirdik. Benim gözlerim kapanirken o hala cin gibi oturuyordu. Yatalim artik dedigimde itiraz da etmiyor ama boynu bükük, surati asik, küskün ve suskun yataga gittiginde dayanamadim, büyük yatakta (yani benim yatagimda) kitap okumamizi önerdim; üc sayfa sonra uyudu zaten. Bir yandan da tereddüt ediyorum tabii, 8 yasinda bir cocugun annesiyle yatmasinin cok cogru olmadigini biliyorum, ama ben de ona sarilip kucak kucaga uyumuyorum, ayni odadaki iki tek yatakta uyumaktan farki yok. Bu sayede sabah 9.30'a kadar misil misil uyudu, oysa bir gün önce daha gec yatmamiza ragmen o gelip beni 7'de uyandirmisti. Ben de onun nefes sesini dinleyerek yattim o uyanana dek.
Pazar günü Fare Şehri filmine gideriz diye konusmustuk, ama "vakit kaybetmeyelim diye" gitmek istemedigini söyledi. Biz de ödevleri bitirdik, oyun oynadik, film seyrettik, yilbasi agacimizi süsledik, gün geciverdi. Odevlerini yaptirirken her seferinde onun düsünme tarziyla ilgili bir seyler ögreniyorum. Bu kez matematik ödevleri dogal sayilari kafadan toplamayla ilgiliydi. Bir calismada satirlara sayilar yazilmis, kafadan toplayarak gidip, en sonunda da 100'e tamamlayan sayiyi bulup yazmak gerekiyor. Ornek verecek olursam, 10-5-20-20-15-5-10 ... 100 yazilmis, bosluga 15 yazmasi bekleniyor. Nasil zorlandi anlatamam, kafadan 10'ar 10'ar toplayarak sayamadigini zannettim. Bir sonraki ödevde ise meyvalarin sayi degerleri üstündeki paragrafta verilmis; armut 10, cilek 20, limon 30, elma 40 degerinde. Asagida da bu meyvalarin degisik dizilimlerle dörtlü gruplari yapilmis, toplayarak sonucu yanlarina yazmalari isteniyor. elma+elma+armut+cilek=110 yazacak mesela. Yani hep kafadan toplama var, hem de meyvalarin degerlerini aklinda tutma. Bu bana cok daha zor gelirken, Nemo pitir pitir yapti hepsini. Sastim kaldim. Bir cesit görsel algisinin benden daha iyi olmasi mi acaba, veya toplama kavramini böyle ögrendiler belki de...
Saat 15.30 olunca ciktik evden. Yolda uyudu. Istanbul'un yollari uzun, trafigi cok fazla geliyor ona. Yenkapi'ya varmamiz, vapura binmemizle ancak iste. 17.30'daki feribotla gectik karsiya. Yolda amiral batti oynadik; Sünger Bob'un VCD'sini alip laptop'umda seyrettik. Haftasonunu Istanbul'da geciren bir sinif arkadasi ve kardesine, Eren'le Yaren'e rastladik. Nemo bu raslantidan fazla hoslanmadi. Cocuklar cok konuskan ve rahat. Bizi amiral batti oynarken görünce Nemo'ya "annenle oyunun bitince senle ben oynayalim" dedi. Ne bilsin, bizimki annesine hasret... Neyse ki, ödevlerini bitirmesi gerekiyormus. Bir ara Nemo'ya "hadi, bir kizgin surat yapsana" dedi. Nemo'nun keyfi yerinde, kizgin rolü yapamadi. Eren bana dönüp "Nemo drama dersinde hep cok kizgin bir surat yapiyor; bir de onunla oturan bir arkadasi var, gittikce Nemo'ya benziyor, biz tersi olur sanmistik, ama o Nemo'ya benzemeye calisiyor" dedi. Ben de arkadaslarin iyi anlastiklari zaman daha uyumlu olduklarini, zamanla benzemeye baslamalarinin normal oldugunu filan söyledim ama ögretmenin arayip sormam lazim. Ozellikle de drama bölümünü. Ogretmeni de cok tatli bir hanim ama garip bir cekingenligim var. Cocugumu bu kadar uzaktan takip ediyor olmayi sindiremedim sanirim.
Vapur cikisinda tam 55 dk.miz vardi geri dönüp feribotu yakalamak icin. Bu kez rastladigimiz taxi daha da hizli cikti. Nemo'yu birakip geldigimizde hala 15 dk vardi 20.30'a. Nemo da daha metin karsiladi ayriligi. Tam birakirken yine aglamakliydi, ben onu öpüp babaannesinin "haftasonu nasil gecti" sorusunu cevaplarken, o sirtini bana dönmüs ayakkabilarini cözüyordu. Ya agladigini görmemi istemedi, ya da bana bakarsa aglamaktan korktu.
Artik yavas yavas bütün Bandirma'li taksi söförleri hikayemizi ögrenmeye basladi...

12.12.06

Kosu Pisti


Biliyorum, spor yapmanin cok suni bir yolu. Sahilde veya ormanda yürüyüse cikmayi ben de cok ama cok daha fazla severim, ya da bisikletle dolasmayi, ya da tenis oynamayi, ya da yelken yapmayi. Ama yapabiliyor muyum? Koskocaman bir HAYIR! Baska bir suni ve sevimsiz spor yapma sekli olan spor salonuna bile gidemiyorum. Gecen yil bir heves yazildik Shrek'le, birkac ay gittik hatta, sonra gitgide sayreklesti bu ziyaretler, salonda kalis süreleri kisaldi ve bitti.
Biliyorum evlerine kosu bandi alanlar bir süre heves edip kullaniyorlar, sonra katlanip bir kösede tozlanmaya mahkum oluyor. Ama ben birkac ayda bir spora baslamaya heves ederim zaten. Her heves ettigimde evde hazir bekleyen bir kosu bandimin olmasi bile faydali. Yoksa hareketsizlikten paslanip kalacagiz...
dedik veee 2.el bir kosu bandi alip geldik eve. Pazar günü Cevahir'in altindaki Finspor'a gidip modellere baktik, aklimizdaki sorulari sorduk. Oyle büyükler ki esas sorun nakliyesinin nasil yapilacagi. Dükkandan aldiginiz zaman eve teslim yerinde montaj kosullariyla satiyorlar tabii, ama 2.el alinca nakliyeyi siz ayarlamak zorundasiniz. Neyseki sirket nedeniyle nazimin gectigi bir tanidik firmanin kangosu aklima geldi; Pazartesi aksami gidip aldik. Sifirinin pesin fiyati 1,450'ye geliyor, biz 800 verdik. Adam "karim hamile, hem bebek odasi icin yere ihtiyacimiz var, hem de en az 3 sene kullanamayacak, biz de satalim dedik" dedi. Gercekten de cok az kullanildigi belli, garantisi de sürüyor. Her tarafini strec filmle sarmislar, köselerine köpük yastiklar koyup güzelce paketlemisler. Ama ben bütün ambalaji actirip denemeden almayalim dedim. Düsünüyorum da, 3 sene önce olsa ben adama güvenir, ambalaji actirmazdim bile; ama simdi aklima herkesin sahtekar olabilecegi, o ambalajin sirf beni kandirmak icin düzenlenmis bir oyun olabilecegi gibi seyler geliyor; saglama almak icin kontrol etmek gerek. Mammuttan aldigim kursun sonuclari iste... Calistigina emin olduktan sonra da güc bela üc kisi tasiyip evden cikardilar aleti. Allahtan benim eve cikarmak daha kolay oldu. Giristen sonra tekerleklerinin üstünde salonun bas kösesine kadar gitti. Hep salonda durmayacak tabii, simdilik. Karsisinda bir TV olup bir programa kaptirmadan üstünde yarim saat durmak imkansiz gibi bir sey bence. TV karsisinda durabilmesi icin salonda yeni bir düzenleme de yaptik. Ev genis diye genis, rahat bir model alalim dedik; hem ikimiz de hic ufak tefek degiliz. Ama bu modele kosu bandi yerine kosu pisti demek daha dogru sanki...
Artik her aksam (daha dün 1, bugün 2, ama plan böyle) is cikisi benim eve gidip yürüyüs yapiyoruz, dus aliyoruz, birimiz pistteyken digeri yemek hazirliyor, digeri pistteyken öbürü sofrayi kuruyor, yemekten sonra cikip Shrek'in evine geciyoruz, ben blog güncellerken Shrek kendi bilgisayarinin basinda birseylerle mesgul. Iki evin de gönlü oluyor. Biraz da böyle...

4.12.06

Kanapede Haftasonu (yeni hemen hemen)

Bir haftasonu daha geçti. Unutmamanin ve diger haftasonlarindan ayirdetmenin tek yolu yazmak...
Mammut Cuma günü annemin Nemo'yu okuldan degil de evlerinden, yani babaanneden almasini kabul ettigi icin, bu da en erken 16.30 sularinda olabilecegi icin, annem sabah 7 feribotuyla Bandirma'ya gecti. Mammut'un neye kizacagi belli olmadigi icin okula ugramadi, gün boyunca Erdek'te oyalanip dogrudan evlerinin önüne gitti. Nemo servisle gelince onu karsilayip, birlikte kapilarini caldi, babaanne cantasini hazirlayana kadar kapida bekleyip alip Nemo'yu cikti. Bir taksiyle Bandirma'ya dönüp 21.30 feribotuna kadar ordu evinde oyun oynadilar, kitap okudular. Nemo telefonda bana "niye senin gelmedigini sorabilir miyim?" dedi. Ben de anlattim, "biraz hastayim, belim agriyor, o yüzden seni evde bekliyorum" dedim. "Hangi eve gidicem ben?" diye sordu, "bizim evimize tabii, anneannenle birlikte bizim eve geleceksiniz" dedim. Gece 24 gibi geldiler. Bebegim önce biraz durgundu, beni kanapede yatar görünce tedirgin olmustur diye düsündüm, üstüne varmadim. Biraz yattigim yerden oyununa katildim, bir film seyrettik, ben benimkinde, o öbür kanapede uyuyakaldik; üstünü örtüp isigi kapatmak anneme kaldi.
Sabah uyandigimizda baktim biraz daha rahat hareket ediyorum, ama hala uzun süre oturamiyorum, yari yatar pozisyonda kalmak istiyor belim. Odevlerini birlikte yapmak icin masa basinda oturdum yine de. Ingilizceme hayran oldu:) Ben de onun matematigine:)) Aralarda oyun ve yemek molalari verdik. Türkce ödevini de yapacaktik ama baktim cok gönülsüz, onu da yarin yapariz deyip kendimize bir film sectik, misir patlattik ve kanapelere kurulduk. VCD'nin kapagindaki reklamlara bakip bana birkac film ismarladi. Onlar bir dahaki sefere artik. Bu kez uyuyakalma bahanesine gerek olmadi, anneanne kanapeye yatak kurdu. O zaten neredeyse bütün oyuncaklarini salona tasimisti. Böylece sabah gözümüzü acar acmaz oyun baslayabildi. Yarattigi hayal aleminde, iyi kahramani benim elime verip kendine de kötülerin kahramanlarini alarak savastiriyor habire.
Okuduklari kitap ve siirler hakkindaki sorulari cevapladiklari bir kitaba, "Ecem'in Gül Agaci" adli bir kitaba iliskin yorumlarini yazmasi gerekiyordu. Once kitabin adi, yazarinin adi, hangi tarihte okudugu, sonra kisaca neler oldugu, nerede gectigi, karakterlerin adi, sevdigi/sevmedigi yönleri, kitabin begendigi/begenmedigi yerleri ve nedenleri, o yazmis olsa sonunu nasil bitirecegi, ne sonuc cikardigi gibi bölümleri doldurdu(k). Aslinda ben sorular sorarak cevabi ona söyletip, "hah iste, cok güzel, bunlari yazabilirsin" diyordum sadece. Kendi cocuklugumu hatirladim. Ben de en cok Türkce kitabindaki parcalarin özet ve anafikrini cikarirken zorlanirdim; babam yardim ederdi. Galiba uzun yillar tek basima yapamayacagimi düsünüp icten ice korktum. O yüzden de aslinda kendinin yaptigini söyleyip durdum.
Ogleni devirdigimizde Mammut'u arayip "sen gidecek misin? sana mi birakalim, yoksa annem mi götürsün?" diye sordum, annemin götürmesini söyledi. Iyi:) Hazirlanirken Nemo yine gözyaslarini tutamadi. Bak dedim, hem iki hafta sonra yine birlikteyiz, hem de seneye baban Istanbul'da okumani istiyormus, o zaman cok daha fazla görüsürüz dedim. "Oo, yaza daha cok var" dedi. Dogru, cocukken zaman gecmek bilmezdi ki... Simdi rüzgar gibi geciyor.
Babasindan spor ayakkabisi yerine (sözde) 5. botunu aldigim icin firca yedigim, babanne de anneme spor ayakkabisinin kücüldügünü söyledigi icin giderken yol üstündeki Boyner'e ugradik. Benim 13.dev adamima cocuk reyonundaki cırt bantlı modellerin 35 numaralari kücük geldi! Büyük modellerinin 36'sı da büyük geliyor tabii. Ayakkabi alma isi bir dahaki sefere kaldi, ama bahaneyle haftasonunun tek oyuncagini aldik, action man serisinden el kadar bir ari-adam. Yol boyunca onunla oynadi. Bütün gün yatarken bir anda bu kadar ayakta kalinca agri degil ama siddetli bir yanma hissi basladi, korktum Erdek'e kadar götürmeye. Yenikapi'ya hep beraber gittik, bilet aldik, bir de National Geografic Kids dergisi; salonda 17.10'a kadar oturduk, sonra onlari yolcu edip el salladim. Agladi tabii, ben kendimi tuttum bu kez.
Annem birakmadan önce de Nemo cok aglamis. Derginin hediyesi olan VCD'yi ve arı-adam oyuncagini annemde birakmis; "babam kizar, gelince oynarim" demis. Insanin icine nasil icsel bir korku saldigini ben cok iyi biliyorum zaten.
Gecen hafta Mammut'la haftasonu ve annemin almasi icin konusurken konu bir gecmis zamanlara, bir uzlasma kosullarina gidip gelmisti. Beyefendi oglunun hic böyle seyler yasamasini istemezmis, simdi anlamiyormusuz ama ilerde cikacakmis bu yasadiklarinin onun ruhunda biraktigi izler, o aile ortami icinde büyüsün istermis, ama ben hic caba harcamamisim. Saka gibi ... Simdi de o uzlasmamizi öneriyormus. Esit sürelerde ikimizde kalirsa, bir hafta onda, bir hafta bende, Istanbul'da bir okula gidermis. Ama üc senedir okul parasini o vermis, ben hic yardim etmemisim, bir üc sene de ben verirmisim. Bir de üveylik asla kabul edemezmis. Ayrica gelip nerede yasadigini görmesi gerekiyormus, bakalim uygun muymus... "O kadar merak ediyorsan, odasinin fotografini cekip gönderirim" dedigimde, "benim kapim sana acik ama" diyor. "Benimki degil" deyince de piskin piskin "ne kadar da kincisin, cok uzatiyorsun eski hikayeleri" diyor. Bu hafta arayacakmis, cünkü ben aramayi gurur meselesi yapiyormusum. Iyi, arasin. Bir ise yarayacagini sanmiyorum ama arasin. Mahkeme sonuclandiginda velayeti bana verip, onun kabul edemeyecegi kadar az görme hakkini ona taniyacagini bildigi icin önceden anlasmaya calisiyor. Tehdidi de karari begenmezse uymayacagi. Ben de tamam dedim, "bir hafta sende, bir hafta bende kalsin, veya senin islerin müsait oldugunda, seyahatte olmadiginda sende kalir, kalaninda bende; mahkemenin kararini harfiyen uygulamak zorunda degiliz." Mahkeme karari benim güvencem, gerektiginde uygulamaya konulabilecek olmasi yeter.
Bu arada belim iyi. Ise gitmeye basladim. Sadece cok cabuk yoruluyorum ve yanmaya basliyor, ama hareketlerimde bir kisitlanma yok. Simdi rejim zamani... Bir yandan da Türkiye'deki ikinci el piyasasini anlamaya calisiyorum. Simdilik gördügüm kadariyla, kosu bandi alip cok az kullanan ve yer darligindan satmaya calisanlar cok tok satici. Eve teslim bilmem kac taksit fiyatindan KDV'yi, belki bir de %5-10 düsüp satacaklarini düsünüyorlar. O aletin evden eve tasinmasi bile ciddi para tutar. O kadar az farka niye 2.el alayim ki, garantisi kisalmis olsun; dükkanla pazarlik ederim daha iyi...
Iste böyle...

1.12.06

Iyilesme Belirtileri

Kucagimda bigisayarimla bütün gün yatmanin da kazandirdiklari olabilirmis insana. Mesela youtube'a yüklenmis videocliplerin varligini ben daha bugün farkettim. Icinde dolasmaya basladim, neler hatirladim neler.

Muse - Unintended (Videoclip icin üstüne tiklayin)

You could be my unintended choice to live my life extended
you should be the one that I'll always love

İ'll be there as soon as I can
but I'm busy mending of the pieces of my life I had before


Bunu paylastigimi görürse kizmaz umarim, cok mahrem bir seyi uluorta anlatiyormusum gibi gelmez. Muhtemelen o böyle hissetmez; muhtemelen ben böyle hissettigim icin kendi kendime savunmaya gectim. Bu videoclibi bana gönderdiginde de, sadece sevdigi bir toplulugun hosuna giden bir sarkisiydi. Onca anlami ben yükledim. Ama olsun, sevdigimiz seylerden olusmuyor mu ruhumuz... Bir de tuhaftir, o zaman bu sözleri o bana söylüyor gibi gelmisti. Ama simdi bakiyorum da, belki de ben ona söylüyordum.
Bir de bu var. Bunu da o bana söylüyormus gibi dinlemistim ama meger ben söylüyormusum. Hey gidi günler hey...
Bu arada iyilesmeye basladim. Yardimsiz ve acisiz kalkabiliyorum, biraz sonra agrimaya baslayinca hemen gidip yeniden yatiyorum. Shrek'in beni götürdügü beyin cerrahi da iyilesmeye basladigima göre dinlenmeye ve ilaclarima devam etmemi söyledi. Bundan böyle de, bel agrisi cekenlere söyledikleri herseyin benim icin de gecerli oldugunu. Onlarin neler oldugunu bile söylemedi, cok cool bir adamdi. Ya Shrek bana nasil olsa anlatir diye, ya da benim bu konuda yeterince derin bir arastirma yapip her okudugumu ciddiye alacagim suratimdan aktigindan, ya da her ikisi de.
Dün Mammut'u aradim, benim belim rahatsiz, ya sen getir, ya da annem gelip alsin dedim. 1,5 saat boyunca baskasi söylese veya o 3,5 sene önce söylese anlamli olabilecek, ama o söylediginde deli zirvasi kategorisine dahil olan laflarina katlanmak zorunda kaldim. Ama olsun, sonunda annemin gidip almasina olur dedi.
Bu haftasonu da böyle olsun. Yattigim yerden katilirim ben de oyuna. Kazasiz belasiz gelsinler de.

29.11.06

Kanapede 76.Saat

Pek bir degisiklik yok. Dün miyorelaksan, antismazmodik bir ilaca, bu sabah da antiromatizmal, antienflamatuvar, analjezik bir baska ilaca basladim. Shrek gelince muayene etti, bacaklarımı tek tek tutarak kaldirip hangi acidan sonra neremin acidigina bakti; ayaklarimi düz uzattirip parmaklarimla itme ve cekme hareketi yapip yapamadigima bakti; biraz sivri uclu bir seyle bacaklarimda his kaybi olup olmadigini kontrol etti. Sonuc olarak durum cok vahim degil, muhtemelen cerrahi müdahale gerekmiyor, dolayisiyla ambulansla MR cektirmeye gitmeye gerek yok. Bugün iki kez kalktim yerimden ama iki dk sonra döndüm. Kaplumbaga hiziyla yürüyorum zaten. Biri beni giydirebilir, hadi asansörle de asagi inerim ama arabaya nasil oturup kalkicam mechul. Ilaclar biraz fayda ederse yarin gidebilirim herhalde. Dün aksam Shrek'in hazirladigi yemegi kalkip masa basinda yiyeyim dedim, öldüm agridan. Cay fasli, gec vakit atistirmalari kanapede, yari yatar sekilde gecti. Film seyretmeye devam. Kanape yatagimdan hem daha sert, hem daha yüksek oldugu icin geceyi ben bir kanapede, Shrek öbür kanapede gecirdik. Sabah belime analjezik-antienflamatuvar jel sürüp yanimdaki sehpaya kasarli ekmek ve cay birakip ise gitti. Baktim yardim istemiyorum diye annem cok bozuluyor, bugün onu cagirdim. Iyi de oldu aslinda. Oglen bana omlet yapip greyfurt dilimledi. Arada belime jel sürdü.
Biz zaten Cumartesi günü hem diyete, hem de düzenli egzersize baslamaya karar vermistik. Kongrede ölctürmüs, Shrek'in kolesterolü de almis basini gitmis. Hatta hemen gittigidiyor'dan ikinci el kosu bandi baktiydim. Biliyorum, bircok kisi heves edip aldi, kullanmiyor; ya kapinin arkasina ya yatagi altina kaldirdi, orada tozlaniyor, evlerde yer kapliyor. Daha bu Cumartesi biz de deneyelim; alip salonun ortasina, TV'nin karsisina koyalim; demistik ki, kanapeye cakilip kaldim. Simdi bakalim ne zaman bantta yürümeme izin cikacak?
Bugün biraz internetten arastirdim, bel fitiginin cesitleri, asamalari, tedavi yollari, korunma yollari (biraz gec ama neyse), sonrasinda neler yapilmali, uygun egzersizler... Görünen o ki, bana artik yüzme ve yürüme disinda pek bir spor mümkün degil. Belki zayifladiktan ve bel kaslarimi iyice güclendirdikten sonra.
Bir yandan da aklim Nemo'da. En gec yarin aksam Mammut'u arayip durumu anlatmak, onun getirip birakmasini istemek zorundayim. Artik kabul ederse, n'apim?

27.11.06

Kanapede 38. Saat

Cumartesi sabahi Shrek erkenden Antalya'ya uctu, ben epey sonra kalktim. Biraz onun evini toparladiktan sonra benimkine gectim. Biraz da orayi toplayip bir dus aldim, Badem'le (artik blogumu o da okuyor, umarim bu isme kizmaz, ama aklima ilk bu geldi) bulusmak üzere evden ciktim. Giyinirken biraz belim agrimaya basladi, karnimi icime cekerken zorlanmaya basladim. Planimiz, oglunu biraktigi kursa yakin bir yerde cay icip sohbet etmekti. Benim gibi biraz asosyal insanlarin evden cikmak icin rutinlere ihtiyaci var sanirim. Mesela Badem'in oglunu her Cumartesi bu kursa götürüyor olmasi, ve cogu kez 1,5 saat sonra onu kurstan alana kadarki zamanini benimle gecirebilecek olmasi, onun baska isi yoksa müsait iyim diye beni aramasi veya ben bossam onu aramam ve bulusmamiz neredeyse bir rutin program haline geldi. Bunu her hafta yaptigimizdan degil, her firsat oldugunda aklimiza geldiginden. Iyi de oluyor.
Bu bulustugumuzda da hayatlarimizdan konustuk her zamanki gibi. Ona celiskilerimden bahsettim; bir yanım yün oyuncaklar örüp kurabiye evler yapmak istiyor; diger yanim böyle uyduruk seylerle ugrasma, ciddi seyler yap diyor, bunlar mutlu ailesi olan kadinlara yakisir, üstelik senin oglun büyüdü artik, sen kacirdin o yillarini diyor. Bu kadar da değil, o öbür yan, senin blog okumak yerine isinle ilgili kitaplar okuyup kendini gelistirmen lazim da diyor. Badem'in analizine göre bu konusan annemin sesiymis, cocukken ben arkadaslarimla bahcede oynamak isterken bana piano calisman lazim diyen annemin sesi, ve onu üzecegini bildigim esas isteklerimi bastirmanin yarattigi sucluluk duygusu. Ayrica benim cizgim kuvvetlidir, ama hicbir zaman kendime yeterince güvenmedim. Lisede herkes benim Güzel Sanatlar'a gidecegimi zannederdi, onu yakistirirdi, ben gitim mühendislik okudum; peki yaptim mi, hayir. Ama o zamandan beri elime resim defteri de almadim. Arada dayanamayip toplantilarda karsimda oturan birilerini karaliyorum bloknotun kösesine, kisa zamanda karalanmis, iyi olmasi gerekmeyecek, beklenmeyecek ciziktirmeler. Badem diyor ki, kullanilmayan yetenek hasta edermis, ya da bunun gibibir sey. Once git, doyana kadarörgü oyuncak ve kurabiye ev yap, sonra resim yapmanin da sirasi gelecek. Blog dünyasina cok yabanci oldugu icin ona Illustration Friday'den, childrenillustrators'da bahsettim. Sonra ayrildik. Lezzo cagirmisti, ona gittim. Bu arada belimin agrisi iyice artti, ayakta duramaz oldum. Onun da bir arkadasi ve minik kizi gelmis, gitmek üzereydiler. Belime yastik destegiyle kanapeye yerlestim, kirmizi sarap icip Friends dizisinin birkac bölümünü seyrettik. Hep duyardim ama hic seyretmediydim; Lezzo ise tekrar tekrar seyrediyormus. Eglenceli, ama tam da ayni gün Badem'le "artik o jenerasyona ait olmadigimizi idrak etmenin zamani geldi" diye konustugumuz bir döneme dair bir dizi. 25-26 yaslarinda, yasamlarinin basinda. Hos biz artik 33-35 yaslarindakilerle bile yabancilastik, artik o yas grubuyla arkadas olamiyoruz diye konusmustuk. Neyse, yine de hos dizi.
Pazar sabahi uyandigimda yataktan kalkamadim. Belimde bir simsek cakti. 10 dk ugrasip ayaklarimi asagi sarkittiktan ve oturur pozisyona gectikten sonra bir 10 dk da ayaga kalkmaya ugrastim. Sonunda kalktim ama bu kez de yürüyemiyorum. Güc bela zorunlu ihtiyaclari giderdikten sonra salondaki kanapeye yerlestim. Yanima dergi, kitap, su, elma, mandalina aldim. Bilgisayarım uzakta kaldi. Pazartesi aksami oldu, ben hala ayni durumdayim. Tek farki bir kalktigimda bilgisayarimi kanapeye almis olmam. Simdi yattigim yerde kucagimda yazabiliyorumbunlari. Dün kalktigimda kendime tost yaptiydim, bugün canim baska bir sey istedi. Mutfak dolaplarinin ve buzdolabinin egilmeden veya uzanmadan erisilecek raflarinda konserve haslanmis fasulye, ton baligi, misir, domates suyu ve ince bulgur buldum. Kettle'da su isitip bulguru sisirdim, hepsini karistirdim. Bu yoklukta lezzetli bile geldi. Abur cubur yemeyeyim diye yanima bir sey almadan kanapeye döndüm ama simdi pismanim. Moviemax'taki bütün filmleri seyrettim bu arada. Shrek yarin öglen dönecek Antalya'dan. Muayene edince anlasilirmis bel fitigi mi yoksa kas tutulmasi mi oldugu. MR bir ilk basladiginda , birde 1 hafta sonra cekilirmis, simdi anlami yokmus, ödem olurmus. Bunun bir anlami olmali. Louise Hay'in Düşünce Gücüyle Tedavi - 2 kitabina baktim; herbir omurga icin baska bir "olasi neden" ve yerine koymak icin "yeni düsünce bicimi" vermis. Kacinci bel omurgamda sorun oldugunu bilmiyorum ama cogu da uyuyor gibi.
1-L : Sevgi acligi ve yalniz kalma istegi. Güvensizlik.
"Evrende güvendeyim ve yaşam beni seviyor ve destekliyor."
2-L : Cocukluk döneminin acilarina takilip kalmak. Cikis yolunu görememek.
"Ebeveynimin kisitlamalarinin ötesinde büyüyorum ve kendim icin yasiyorum. Artik sira bende."
3-L : Cinsel taciz. Suçluluk. Kendinden nefret etme.
"Gecmisi birakiyorum. Kendimi ve güzel cinselliğimi kutsuyorum. Güvendeyim. Seviliyorum."
4-L : Cinselliğin yadsinmasi. Parasal güvensizlik. Kariyer korkusu. Kendini güçsüz hissetmek.
"Kendimi oldugum gibi seviyorum. Kendi gücümün farkindayim. Her düzeyde güvendeyim."
5-L : Güvensizlik. Iletisim güclügü. Ofke. Zevkleri ve hazlari kabul etme güclügü.
"Yasamin tadini cikarmayi hak ediyorum. Istediklerimi kolayca istiyorum ve yasami zevkle ve neseyle kabul ediyorum."
2 ve 3 olma ihtimali daha düsük gibi; en cok 1'le 5'e benziyor.
Belki de sadece elimdekilere sükretmem icin bir mesajdir.
Ya da herkesin kendi hayatindan sorumlu oldugunu, kendi basinin caresine bakmasi gerektigini, baskasina yaslanmamasi gerektigini idrak etmem icindir.
Belki sadece bedenine iyi bak, zayifla, spor yap diyor bana icimdeki ben.
Aciktim. Of, ben simdi nasil kalkacagim?

22.11.06

Biraz da Ask Acisi

Susan Miller bu kez yanina bile yaklasamadi. Hani Yengec’leri ask ve romantizm acisindan harika bir ay bekliyordu. Hani 21 Kasim’da Günes ile Jüpiter Akrep burcunda bulusacak, bu günü yilin en sansli günü yapacakti. Ask ayaklarimi yerden kesecekti. Oysa ben beklentiler denizinde boguldum. Ben özellikle bir adim atmayinca, ben yaklasmaya calismayinca uzak mi kalacagiz? O simdi kendince caba gösterdigini, adim attigini düsünüyordur, ama öyle olmuyor iste, bu kadar ayri düstükten sonra oradan baslanmiyor. Uzaklarda özlemisken, kosa kosa sevgilinin kollarina atilmaya hazir dönmüsken buz gibi karsilaninca; hadi omzunu ödünc vermedi aglaman icin, ama en azindan sesini cikarmadi, daha cok üstüne gelmedi diye kendini avutup, seyahati ertelendi diye sevinmisken, günün özeti “onun aglama hakki doldu” ise, en ihtiyacin olan zamanda bir sarilmayi bile esirgiyorsa (ya da özellikle ihtiyacin oldugunu bildigi icin), uykunun sicakliginda bulusup yeni güne tamir olmus uyanma sansini bile vermiyorsa, insan mutlak yalnizligini hatirliyor. “erkekler öküz” deyip gecemiyorum da. Hemen hepsi öyle de, bu öküzlükten degil sanki. Ruh esi diye bir sey mümkün olmadigindan. Hatta belki kendi dünyasinda en az benim kadar kirilgan oldugundan. Simdi kimbilir ona sorsan neler anlatacak, kimbilir neler hissetti, neler hissediyor, neler düşündü, neler düşünüyor; kendi dünyasinda. En “hep yaninda” olan bile ruhunun kapilarini acmiyor iste. Sen istedigin kadar sirt sirta vermis, dünya bir yana “siz” bir yana oldugunuzu hayal et. Onun adina mazeretler bulduguma göre kizginligim gecmis. Ama ben aramayacagim. Bu aksam da sehir disinda. Bana kalsa tek basima evde oturur kendime acirdim, ama dün Rezan ugradiginda, Shrek'in seyahatte olacagini ögrendiginde tiyatroya cagirdi, kendine alirken bir fazla bilet almis.
O da hakli. Hic eglenceli degilim. Kim istemez ki, söyle kadin gibi bir kadin olsun, onu evde güleryüzle karsilasin, neseyle konussun, yemek hazirlasin, sofra kursun, cay koysun, sonra cilve yapsin, sokulsun. O da hakli.
Olumlu bakmami kolaylastirsin diye suraya birlikte cekilmis bir fotografimizi yüzlerimizi göstermeyecek sekilde kirpip koyayim dedim, resim dosyalarimi karistirdim. En son birlikte özel bir sey yapisimiz Eylül'deki Karaburun seyahati, onda da birlikte resmimiz bile yok, birbirimizi cekmisiz ama. Ondan önceki ilk olay da Nisan'daki Izmir seyahati. Seyahat disinda birlikte son yemege cikisimiz galiba Nisan'daki Pars Restorani, o da arkadasinin Istanbul'a gelisi bahanesiyle. Parasizligi, daha dogrusu borclari bahane ediyoruz ama bir arkadas ziyareti yapmamaya, Bogazda bir cay icmemeye, bir fotograf sergisi gezmemeye de bahane degil ya. Ay ay, Parkorman'daki Blues Brothers Band konserine bilet aldiydi, ona gittiydik, simdi aklima geldi. Elele bir fotograf arayarak arsivi geriye dogru tariyorum. Sarikamis'ta yok. Innsbruck'ta buldum bir tane, ama ben iki elimle onun eline yapismisim, bu uygun degil. 2005 Haziran'indaki Yunanistan seyahatinde buldum bir tane, ama onun eli bosta, ben koluna girmisim gibi, bu da olmaz. Viyana'da elimizde bira bardaklariyla poz vermisiz. Hah, 2005'e girdigimiz yilbasinda kolunu omzuma atmis, hayatlarimiz misali parmaklarimizi birbirine gecirmisiz, bu olur. Ne kadar da genc duruyoruz.. Bu kadar yorgun degiliz, daha zayifiz, daha güzeliz, o zamanlar herseye ragmen mutluyuz.

21.11.06

Meraklisi Icin Beri'nin Modeli

Ozel istek üzerine, cocugunu bahane ederek icindeki cocuk icin oyuncak ayi Beri'yi örmek isteyenlere...

Soldan saga: Beri, Robi

Orme asamalarinin fotograflarini cekmedigim icin resimli bir talimat hazirlayamadim. Ama zaten örgü bilenler icin cok kolay (fotografsiz da olur); yeni baslayanlar icin epey zor (fotografli da olsa zor) bir model bu, hele de daha önce corap sisi kullanmadiysaniz. Terimlerin Türkcelerini de bilmiyorum, kulaktan dolma, yalan yanlis yazdiysam kusura bakmayin.

Malzeme : 5’li çorap şişi, 100 gr kadar yün

Orgü : Bacaklar, gövde ve kafa tek parca halinde örülüyor. Yünü cift kat kullanin ki siki bir örgü olsun.

Birinci bacak icin 4 sise 4’er ilmek (=16 ilmek) atarak halkayi tamamlayin ve 5 sisle haraso örmeye baslayin. (Corap sisiyle haraso örmek icin bir sira düz, bir sira ters örmeniz gerekiyor.) 9 cm yükseklige kadar ördükten sonra tüm ilmekleri beklemeye alin. Ben ilmekleri iki cengelli igneye takarak bekletiyorum ama yedek bir sis de kullanilabilir.
Ikinci bacak icin de aynisini yapin. Daha sonra iki bacagin ilmeklerini herbir siste 8’er ilmek olmak üzere 4 sise dagitin (=32 ilmek). Siraya basladiginiz yer arka orta olsun. Gövde icin de 9 cm örün.
Kafaya gectikten 4 sira sonra, yani 5. sirada, ayinin yüzünü olusturmak üzere, 2. sisin son 2 ilmegi ile 3. sisin ilk 2 ilmegini düz örün. 6.sirada 2 sisin son 3 ilmegi ile 3. sisin ilk 3 ilmegini düz örün. 7. sirada 2. sisin son 2 ilmegi ile 3. sisin ilk 2 ilmegini düz örün. Daha sonraki siralarda tüm ilmekleri haraşo örerek devam edin. Kafa icin de 9 cm ördükten sonra düz keserek kapatin.
Kollar icin 1. ve 3. sislere 3’er, 2. ve 4. sislere 4’er ilmek (=14 ilmek) atarak 8 cm haraso örüp kapatin.
Birlestirme:
Göz, burun ve agzini siyah yünle isleyin. Bacaklara basladiginiz kenari büzerek kapatin. Bacaklarin, gövdenin ve kafanin icini doldurun. Ben doldurmak icin artik yün kullandim. Istediginiz sikilikta doldurduktan sonra kafanin üst kenarini dikerek düz sekilde kapatin. Ust köseleri verevine dikerek kulaklari olusturun. Boyun hizasinda beyaz yünle minik teyel dikisleri atarak hafifce büzün. Kollarin alt uclarini büzerek kapatin, iclerini doldurun ve gövdenin iki yanina dikin.

Belden yukarisi ve kollarini bir sira beyaz, bir sira kahverengi örerek kendinden kazakli da yapabilirsiniz benim gibi, ama ben beyaz yünüm azaldi diye kahverengiyi isin icine karistirdim, yoksa Robi gibi giyip cikarilabilen bir giysi daha güzel oluyor.

Kolay gelsin:)

Fatma, iyi ki istedin de "yasam" disinda bir kategoriden yazim oldu kac zaman sonra. Orgünün kendisi de, yazmasi da iyi geliyor ruha.

20.11.06

Uzun Haftasonu

Almanya'da hava bu mevsim icin fazlasiyla iyiydi. Gerci Sali ve Cuma, yani ilk ve son gün yagmur yagdi, ama soguk olmayinca sorun degil. Bu fuar her sene Düsseldorf'da, genellikle 20 Kasim civarinda olur, bu sene biraz erkene almislar. O yüzden ortalik her seneki gibi noel süsleriyle dolmamis, hediyelik ivir zivircilar acilmamis. Isabet, benim de dolasacak vaktim yoktu zaten. Fuar zamani Düsseldorf cok pahali oluyor diye Köln'de kalalim demistik, ama kastimiz odasinda minibari bile olmayan bir Gasthaus'ta kalmak degildi. Ustelik Köln'ün merkezinde bile olmadigi icin trenle gitmeye kalkinca 2 saat sürdü; taksiyle de 1,5 saat. Otelden ettigimiz tasarrufu taksiye harcadik yani. Berbat bir seyahat organizasyonuydu, ama benim aklim bir an önce dönmekte oldugu icin pek umurumda degildi.
Grup Cumartesi dönecekti, ben Cuma'dan yola koyuldum. Niyetim 17.30'daki deniz otobüsüne yetismek. Alanda beklerken Mammut aradi, ben Erdek'teyim, okul cikisi oglani alip Istanbul'a gelecegim, aksam annene birakirim dedi. Hoppala! E iyi.
Getirdi de. Aksam saat 8'de. Hatta geldik diye aradiginda ben iki dakika mesafedeki migrostan cikmak üzereydim.. Ucarak gittim, Nemo pür nese indi arabadan. Hoplaya ziplaya ciktik anneme. Biraz orada oynadik. "Burada mi kalacagiz?" dedi, "yoo" dedim, "buradaki oyuncaklarini özlemissindir diye düsündüm, birazdan eve gideriz". "iyi düsünmüssün" dedi:) "Anane de gelsin mi?" dedim, "gelsin" dedi.
Eve gider gitmez yine oyuna basladik. Zaten bütün Cumartesi de öyle geçti. Geldiginde burnu tikali, biraz genizden konusuyordu; Cumartesi atesi de cikti, baktim 38.2, gidip bir sise izotonik NaCl serum, birkac plastik siringa aldim. Böylece burun temizlemek heyecanli bir hal aldi. Ignesini tapaya takili birakiyorum, siringa kismini ayirip burun deliklerine sikinca mekanik temizlik de yapilmis oluyor. Igneyi görünce önce korktu tabii, ama sonra serum sisesini yatik tutarak yardim etti. Sonrasinda cikan sümügün sari renkli ve koyu kivamli olmasi enfeksiyon oldugunu gösterdi ama antibiyotik vermemek icin tavuk suyuna corba, yatmadan önce sicak banyo gibi yöntemlere basvurdum, bir doz da pulsatilla. Homeopatik ilaclara baslibasina bir yazi ayiririm, simdi konuyu dagitmayayim.
Pazar günü de bol oyunla geciyordu ki öglen Mammut'u aradim, o mu alacak, yoksa ben mi Erdek'e götüreyim diye sordum. "Ayakkabi aldin mi" dedi. Hoppala! "Hayır" dedim, kizgin kizgin "görmedin mi cocugun ayagindaki papuclarin halini" dedi. "Hayir, ama zaten evden cikmadik, dün ateslendi, simdi iyi" dedim. "O zaman bir gün daha kalsin, iyice toparlansin, yarin aksam alirim" dedi:)) Nemo'yla da konustu, detayli rapor aldi, bir ara Nemo gözleri parlayarak "cok iyi fikir baba" dedi, kapatinca da evin icinde dans ettik:) Sonra yine oyun, arada biraz TV, yine oyun, böyle geçti iste. Bir dahaki gelisinde yilbasi süsleri yapmaya ve yilbasi hediyeleri almaya, bir sonrakinde de yilbasini kutlamaya karar verdik. Biz üc kisilik bir aile oldugumuz icin (ananeyle birlikte) iki hediyesi olacakmis, dört kisilik olsaydik üc hediye olurdu diyor.
Ilk iki gece kendi yataginda yatmisti ama Pazar gecesi kitap okuyalim diyerek kitabini alip yanima geldi, sonra da burada uyuyabilir miyim diye sordu, ben elbette deyince de hemen uyudu. Pazartesi öglene kadar yine oyunla gecti. Mammut aradi, bugün son feribot 13'te saniyormus, yok dedim, 19'da da var. 17'de onun isyerine birakacagim diye anlastik. Bütün haftasonu evde gecti, bari son birkac saat degisiklik olsun diye Cevahir'e götürdüm; yolda Kifidis'e ugrayip bir de kislik bot aldik. 33 kücük, 34 biraz büyük geldi ama büyüme payi olarak o kadar büyük olmasi normalmis. Burger King'den tavuklu burger, oyuncakcida bir tur, sonra alttaki oyun parki. Benim balik oglum oyuncak secmekte öyle zorlaniyor ki, oyun parkina zaman kalmayacak deyince ancak hizla önünde durdugu gruptan birini seciverdi. Benim melegim cok erken büyüdü, daha 8'ini doldurmadan sisme oyuncaklara kabul edilme boyunu asti. Yazin da gecmisti ama ben yalan yeminler ederek ikna ediyordum görevli cocuklari, artik olacak gibi degil. Cevahir'den ciktigimizda usul usul gözlerini silmeye basladi. Bir yandan camdan disari bakiyor, göstermemeye calisiyor. Cocugunun üzüldügünü görmekten daha büyük bir üzüntü var mi ki... "Bak, bundan sonra daha iyi olacak" dedim, "nasil olacak ki" dedi. "Bak artik daha cok görüsecegiz, gecen sene sadece ben seni okulda ziyaret edebiliyordum, simdi ne kadar cok zaman gecirebiliyoruz" dedim, ama belki bu daha da zor; her ayrilik bicak gibi saplaniyor insanin sirtina. Sesini cikarmadan, gözyaslarini silerek gitti, boynubükük. Gözümün önünden gitmiyor hali. Onu birakana kadar ben kuyrugu dik tuttum ama simdi de ben tutamiyorum kendimi; durup durup agliyorum. Burger King'in cocuk menüsünden sectigi oyuncagi da arabada kalmis zaten. Aglayinca burnum akiyor, onun burnunu silisim geliyor aklima bir daha agliyorum. Kapagi Shrek'e attim hemen; Gilmore Kizlari'ni seyrettik birlikte, pek konusmadan yemek yedik, kaymakli kayisi tatlisi yapmis. Gec oldu, yatalim dedik, ama o gelene kadar ben dün gece yan yastikta oglumun uyudugunu hatirlayip yine aglamaya basladim, "daha yeterince uykum gelmemis" deyip kalktim, o yatti uyudu. Erkekler aglayan bir kadinin aslinda (aglama nedenlerinin ortadan kalkmasi disinda) biraz sarilinmaya ve yüzünü gömüp aglayacagi bir omuza ihtiyaci oldugunu niye akil etmezler...
Bu gecelik bu kadar. Fotograflari yarin bilgisayarima yükleyince birkac aniyi daha paylasirim.

12.11.06

Öylesine Bir Hafta

Cok yogun ve is stresiyle dolu bir haftanin ardindan hicbir sey yapmadan gecirdigim bir haftasonu da bitti. Yeni bir sey yok. Gecen Persembe Mammut bir kez, ben toplantidayken aramis, sonradan telefonumda adini gördüm. Aramadim, cünkü ayni gün annemin ondan sikayetci oldugu davanin ilk durusmasi vardi. Sikayetci oldugu olay da, hani su gecen kis annem Nemo'yu okulda görmeye gitti diye gece evine gidip, kapisini tekmeleyip küfürler edip tehdit etmesi. Mammut da, avukati da durusmaya girmemis. Zaman kazanmaya calisiyor iste. Sürekli Sultanahmet Adliyesi'nde dolandigi, iki günde bir 2.Aile'nin kaleminde görüldügüne göre, o gün de gitmis, annemi görünce beni aramis olabilir. Yanilmis da olabilirim, sonucta bunlar benim aklima gelenler.
Yarin sabah Shrek Erzincan'a gidiyor, Sali aksami dönecek. Bense Sali sabahi Almanya'ya ucuyorum, Cuma öglen dönecegim. Havaalanindan dogruca Yenikapi'ya, Bandirma feribotuna. Düsseldorf ucagi 2 saatten fazla rötar yapmaz herhalde. Haftasonu Nemo'yu alacagim insallah. Shrek de Cumartesi Antalya'ya gidecek, dönüsü Carsambaya. 10 gün görüsemeyecegiz yani.
Bu haftasonu biraz da, yilbasi hediyesi olarak planladigim örgü projelerine kafa yordum. Burada yazmayacagim, yani henüz, cünkü okuyor olabilirler:)
Cumartesi "cupcake" yapmaya çalıştım. Lezzeti fena olmadi ama görüntünün olmasi gerekenle alakasi yok. O yüzden fotografini cekip yemek blogu taklidi yapmadim. Aslinda aksam icin de "izgara patlican ve közlenmis kirmisi biber dilimli domates soslu lazanya" yapmistim, fotografini cekmeyi bir an düsündüm ama cok actik, hemen yedik. Böyle seyler yapmayi birakip yeniden salata bazli beslenme düzenime dönmem ve su icmeye baslamam lazim. 70-71 kg arasinda duruyorum. 79'dan inince bu kilolarda cok mutlu olmustum ama 68'den cikinca yine hicbirseyi kendime yakistirmamaya basladim. Ayrica sacim ve cildim de kötü durumda. Su icmemekten diye yorumluyorum ama eski rejimime dönmeden bunun ne kadar etkisi oldugunu anlayamayacagim. Hal böyleyken 3 günlük Almanya seyahati hic iyi olmadi tabii. Sabah kahvaltilari "arada acikirsam saglikli bir sey bulamam" kaygisiyla cok kacacak; yine de gün boyunca her toplantida ortaya gelen kurabiyelerden yenilecek; oglenleri sosisli sandvicle gecistirilecek; her aksam is yemegine gidilecek. 2 kg daha alip gelmemek isten bile degil...
Iste böyle.

6.11.06

Yikilmadim Ayaktayim

Gücümü toplayacagim tabii, hatta biraz topladim, ise geldim bugün. Hem bu aksam 19.00'da Cnbce'de Gilmore Kizlari var. Ustelik Shrek de benimle birlikte seyredip kahkahalarla gülüyor. Nemo'nun neler yasadigini, neler hissediyor olabilecegini aklima getirmezsem dayanabiliyorum.
Bugün, bir önceki yazima gelen yorumlar üzerine bu satirlari yazmistim. Gercekten de ayakta kalmanin bir yolunu buluyor iste insan. Bugün eve gelis ve aksam yemegi saatlerimizi Gilmore Kizlari'na göre ayarladik; yine birlikte gülüserek seyrettik. Cumartesi aksami Rezan film seyretmeye geldi; filmden önce ispanak yemegi yapmak icin mutfaga girdik, bir de Brüksel Muhallebisi yapip ciktik. Film cok dogru bir secimmis, "get over it" (herkes onu ister diye cevirmisler) diye bir genclik komedisi. Her filmin dogru bir zamani var demek. Dün de salonun ortasindan gecen kablolara takilip düsüyordum neredeyse. Sendeleme ve son anda ziplayarak dengemi bulma sesimi duyup, ne oldu diye sorup, kablolara takildigimi duyunca, "ah, ben toplasaydim o kablolari" dedi. Sonra Billy Joel'in "Just the way you are" sarkisi caldi radyoda. Ben bu sarkiyi cok severim dedim, gidip sarildim, sarkinin sonuna kadar dans ettik. Sonra benim eve kadar yürüdük, akvaryumdaki baliklara yem verdik, buzluktaki stoktan köfte, bana bugün ise giyecek kiyafet alip döndük. Sonra ben patates yemegi yaparken, o da köfteleri firinda salcali köfte yemegi sekline sokup pisirdi. Ben sofrayi toplarken o cay yapti. Bunlarin disinda ben bütün Pazar yün ördüm; gidip gelip, yarim yarim yiyecegiz diye, dolaptan bir muhallebiyle iki kasik aldim, Shrek iki kasigini ben kalanini yedim...
Yani diyecegim o ki, Shrek'e rastladigim icin sansliyim. Beni hayata döndürdügü icin degil sadece, hayati gercekten paylastigi icin.
Ayrica Nemo'nun ögretmeniyle konustuk, Cuma okuldan benim alacagima dair hicbir sey duymamis. Yalan oldugunu biliyordum zaten ama yine de duymak iyi geldi.

4.11.06

Yalancinin Mumu

Yataktan cikmak icin bir amaci olmasi lazim insanin. Benim yok. Bugün yok. Bütün haftasonunu yatakta ve uyuyarak, hatta basim yorganin altinda gecirmenin bir yolu yok mu? İlac almadan yok herhalde, onu da istemiyorum. Karayel firtinasinin sesi de en cok yatak odasindan duyuluyor ve beni aglatiyor. Bari kalkip günlügüme neler oldugunu yazayim, belki iyi gelir.
Bugün bu düsüncelerle basladi. Sonra kalkip bilgisayarimi actim. Bir fincan cay yapayim dedim, Relax diye icinde sari kantaron olan bir poset cay buldum cay kutusunda. Sari kantaron St.John's Wort diye de bilinir, hatta eczanelerden bitkisel antidepresan niyetine recetesiz almak mümkün. Bu kadar düsük dozun ise yarayacagini da zannetmiyorum ya... O sirada en eski, en yakin arkadasim aradi, o da kötü hissediyormus; cocuk benim, is onun, parasizlik ortak dert olarak biraz konustuk, iyi geldi. Kendini seven, kendine iyi bakan, kendine iyi gelecek seyleri yapan bir kadin olmak icin hala cok gec degil.
Carsamba aksamüstü fabrikayi su basti. Oglen calisanlari göndermistik zaten. Deponun zemin katinda duran tüm ürünleri de üst raflara aktardiydik. 1997'de iki buyuk sel yasayip bundan kat kat daha fazla zarar gördügümüz icin bize cok korkunc gelmedi, ama aslinda cok kötü tabii. Persembe ofis calisanlarini ise getirmedik. Iscilerin bir kismi gelip temizlige basladi. Pazartesi üretime yeniden baslariz herhalde.
Cuma sabahi ofis disinda iki toplantim vardi. Ara karara göre de Cuma okul cikisindan Pazar aksamina kadar Nemo'yu alma hakkim var (Ara bilgi: okul cikisindan ne demek, okuldan mi alacagim diye avukatima sordum, okul cikisi sonrasindan itibaren demek, okuldan cocuk teslimi olmaz, evden alinir, eve birakilir dedi) . Yenikapi-Bandirma Deniz Otobüsleri seferleri iptal olmus, feribotlar calisiyor. 17.30 deniz otobüsü de iptal yani. 18.30 feribotuyla gecsem varmam 20.30, Erdek 21.00, 21.30 feribotuna yetismem olanaksiz, aksam oralarda kalacagiz, yarin dönüs feribotu 14.30'da, yine bütün gün yollarda gececek, haftasonu da sulu kar var, evden cikmasaniz daha iyi diyor hava durumu. Oglen cikinca ise dönmek yerine annemi de alip yola cikmayi ve karadan gitmeyi, 21.30 feribotuyla Istanbul'a dönmeyi planliyorum.
Hal böyleyken sabah 9 gibi Mammut aradi, özetle "ben Istanbul'dayim, daha yeni döndüm seyahatten zaten, sabah da deniz otobüsü calismadi, Erdek'e aksam gidecegim; önümüzdeki haftasonu ben seyahatte olacagim, bu haftasonu sen alma, haftaya alirsin" dedi. Normal bir insanda bu cok makul olabilecekken Mammut sözkonusu olunca bu olsa olsa bir tuzaktir diye düsünüyor insan. Hele de dün dava dosyasinda gecen ay 20.45'te biraktim diye zabit tutturdugunda annesi ve bir komsusunun verdikleri ifadeyi okuduktan sonra... (Annesinin verdigi ifadeye göre, gecenin 11'inde komsudan dönüyormus, cocugu panik icinde ona dogru itip kosarak uzaklasmisim. Komsu da yani ifadeyi veriyor üstelik. Mammut da ben 2 saat gecikince karakola gitmis, oradan da arkadaslariyla takilmis, 11'den sonra eve dönünce cocugu annesiyle evde bulmus. Yalanciligin, terbiyesizligin bu boyutu beni sasirtmaya hep devam edecek...) Ustelik görmeyeli bir ay olmus, bayramda gidip bulamamisim, istersen git gör deyip Bodrum'da oldugu ortaya cikmis... Ben de "bu haftasonu ben alayim, madem önümüzdeki haftasonu sen yoksun, onda da alirim, ücüncü haftasonu sende kalir" dedim. Bu böyle net, kisa, kolay bir konusma olmadi tabii. Dönüp dolasip ayni seylerin söylendigi bir yarim saat sonunda benim delirip "yeter be" diye bagirarak kapattigim konusma oldu. Oglen tekrar aradi, "sen dengeni kaybettigin icin karara baglayamadik, sen gidiyor musun simdi?" dedi. Ben gittigimi söyleyince de "iyi o zaman ben daha gec giderim belki" dedi, sakin bir sekilde kapattik.
Ben annemi alip yola ciktigimda saat 13.30'du. Firtinadan korkup Pendik-Yalova veya Eskihisar-Topcular feribotlarina da binmedim, körfezi döndüm. Yol git git bitmedi tabii. Bir yandan yagmur, bir yandan yavas yavas ortalik karariyor; yine de insana farkli bir kuvvet geliyor sanki, 18.30'da Erdek'e vardim. Icra müdürü, ögretmen, ve taksi söförünü alip gittik, ev kapi duvar... Bayramda umutlu gitmedigim icin hayalkirikligi büyük degildi ama bu kez kötü oldu. Mammut'u aradim, telesekreteri acti, "ben geldim, annenle Nemo yoklar, bilgi verir misin lütfen" diye mesaj biraktim. İcra müdürüne de sordum, yarin sabah bir kez daha gelip deneyebilir miyiz diye, olmaz dedi, icra emri süreli evrakmis, bize siz geri dönün dedi, evde bulamadik diye zabit tuttu. Biz de annemle Bandirma'ya döndük, feribot biletimizi aldik, bekleme salonu da kapaliymis ama cay ocaginda oturup isindik, yasli bir ciftle tanisip sohbet ettik, ben hatta yünümü cikarip kendime terapi uygulamaya baslamistim bile. Saat 21.30'a gelmek ve biz feribota binmek üzereyken Mammut aradi. "Beni aramissin" diyor. "Telesekreterine mesaj biraktim ya, annenle Nemo evde degillerdi" dedim, cevap olarak da bunlari dinledim: "ne yani, sen Nemo'yu okuldan almadin mi? ben senin yaninda zannediyordum, oglum benimle konusmak istedi de ondan aradin zannettim, ben de sen okuldan alacaksin diye anneme keyfine bakmasini, Nemo'yu beklemesine gerek olmadigini söylemistim; cocuga da annen seni okuldan alacak, haftasonunu annenle gecireceksin demistim, simdi kötü oldu " Yalan oldugunu bilmeme ragme canimi acitacak ne varsa söyledi yani. Cocuga annen seni alacak demis olsa bu sabah "bu haftasonu sen alma, benimle kalsin" der mi insan? Veya cocuk servisle eve döndügünde onu karsilayan babaanne arayip ogluna haber vermez mi? Bagrismaya basladik tabii. Sonunda annesini arayip ne oldugunu ögrenme asamasina gecebildik. Tekrar aradiginda feribottaydik, "su anda evdeler, istersen git al" diyordu. Icrayla gittigim icin ben cocugun psikolojisini düsünmeyen kötü anne. Ayrica hakimin verecegi karari begenmezse, öyle ayda bir gün görüsme hakki filan verirse tarih tekerrür edermis, bu sefer kendini de bulamazmisim, cocuk 12 yasina gelene kadar kayiplara karisirlarmis, altyapi calismalarini 2 aya kadar tamamliyormus.
Düzenli görme hakkini elde edince bu düzeni bozacak, isler yoluna giriyor gibi hissetmeye baslayinca tekrar aci cektirecek yeni yollar bulacagini biliyordum zaten. Aynen psikologun söyledigi gibi, "o negatif enerjiden besleniyor ve siz onun gözünde müebbet cezalisiniz, rahatlamis veya duruma alismis veya kabullenmis olun, artik eziyet cekmiyor oldugunuzu düsünürse yeni yollar arayacaktir".

30.10.06

Bayram Haftasi, Mangal Tahtasi

Cok yazacak sey birikti cook. Ipin ucunu bir kez kacirinca nereden tutacagini da sasiriyor insan. Kisa kisa ozet geceyim bari.
Bayram tatilinden onceki Cuma gununu nasil yapsam da Nemo’yu alsam diye hesap yaparak gecirdim. Gidis bileti yok, karadan gitsem, o gece Bandirma’da kalsak, ertesi gun feribotla donsek, Pazar gunu gidis icin yolcu bileti var bir tek, ama donus bileti yok, arabasiz gidince karadan da donemeyip orada mahsur kaliyorum. Haftasonunu pas gecip bayramin ikinci gunu sabah feribotuyla arabali olarak gidip karadan donup, ertesi gun aksamustu arabasiz gidip geceyarisi konan ek seferle donmek mumkun bir tek. Ben bunlari dusunurken sirketteki arkadaslar “bir arasaniza, belki cocuk hirpalanmasin diye kendi getirir, zaten Istanbul’a geliyorlardir belki” dediler; inanmadim bir sonuc cikacagina ama yine de aradim, agzimin payini aldim. Ben emrivaki yapiyormusum, mahkemeye basvurup arkasindan dolap ceviriyormusum, tebligat almamismis zaten... O karsimda bagirip cagirirken, ben de isyerinde karsilik veremeyince kapattim caresiz.
Saliya kadar sadece evde dinlendim diyebilirim. Film seyrettim, yun ordum, buzluga kofte, iki cesit borek ve zeytinyagli barbunya yemegi stokladim. Pazar sabahi annem ve ablamla kahvalti icin Sariyer’de bulustuk. Pazartesi sabahi anneme bayram kahvaltisina gittim. Kahvaltidan yana sansin acikti yani.
Sali sabahi cok umutlanmadan Erdek yoluna koyuldum. Sadece araba-sofor bileti bulabildigim icin anneme bilet alamamistim; o bir gun onceden gidip orada beni bekledi. Sabah annemle iskelede bulusup Erdek’e gittik; onceden ayarladigim uzere İcra Muduru ve pedagog ile bulusup evlerine gittik; kapi duvar. Karsi komsu bir gun once aksamustu evden cikarken ellerinde canta gordugunu soyledi. Umut olmayinca hayal kirikligi da olmuyor, insanin cani pek acimiyor. Imar muduru benden daha cok uzuldu sanki. Gecen sefer 2 saat gec biraktim diye Mammut’un savciliga yaptigi sikayet oyle abartiliymis ki adamlar da onun ne mal oldugunu anlamislar; yok sabaha karsi goturmusum de, yok ertesi gun okula gidememis de.. Biz de annemle Bursa ustunden donus yoluna koyulduk. Yanindaki abur cuburu kahvalti niyetine yiyince Bursa’da Iskender molasi veremedik tabii. Yalova-Pendik feribotunun saati uymadi; Topcular-Eskihisar feribotlari sis nedeniyle calismiyor derken korfezi de donduk. Erdek’ten TEM’den cikis giselerine 4 saatte geldik; sonra kopruyu 1,5 saatte ancak gectik. Yorgunluktan geberdim.
Carsamba yine evde dinlenerek geciyordu ki, Mammut telefonla aradi. Artik cocugun talepleri bizi yonlendirmeliymis; artik babaanne odevlerine yardimda yeterli olmuyormus; kendi de islerini oraya goturmeye cok calismis ama olmuyormus iste; 3. sinifa Istanbul’da gitmesini istiyormus. Tek sarti varmis, o da cocuga esit uzaklikta durmamizmis; esit zamanlarda gorecekmisiz, bir hafta bendeyse bir hafta onda kalacakmis, ama o seyahatte oldugunda baska tabii. Ha bir de, tabii sadece ben ve annem cocuklabirlikte olacakmis, baska biri olmayacakmis (Shrek’i kastediyor), ama zaten ben de yazin boyle olacagini (hem de o soyledi diye degil, ben oyle dogru buldugum icin) soylemisim. Ha tabi bu arada mahkemelerdeki dava dosyalarini da muracaata biraksam iyi olurmus, davalardan vaz gecmemi beklemiyormus ama dondurabilirmisim, onun anlasmayi bozmayacagina ikna olana kadar, sonra vaz gecermisim. Birbirimize verecegimiz zarar aslinda Nemo’ya verecegimiz zararmis. Simdi bir davada para cezasina carptirilsa vermesi gerekecek para onun Nemo’ya harcayacagi paraymis zaten. Bu haftasonu cocuk babaanneyle birlikte Bodrum’da halanin yaninda olacakmis, istersem gideymisim. Daha sonra da Cuma gunleri ogretmenine soylesinmis, Nemo’yu okul cikisinda annesi alacak diye.
Nedense tam da bir dolu “yuzduk yuzduk kuyruguna geldik” davamizin durusmalarinin arifesinde, tam da mahkeme ara karariyla nemo’yu zaten iki haftada bir Cuma’dan alabilecekken uzlasma onerecegi tuttu babanin. Soylediklerini kabul etmedim ama beni duymadi bile, ya da duymazliktan geldi; sanki kabul etmisim gibi “bak ne guzel boyle konusabiliyor olmak” filan diyerek kapatti. Ben kendimi rehineleri kurtarmak icin manyak teroristle pazarlik yapiyor gibi hissettim. Kulaktan dolma psikiyatri bilgimle yaniliyorsam bilmem ama hani filmlerde manik-depresifler veya bipolar kisilikler olur, bu da onlar gibi, ama kizginligini kontrol edemedigi saldirgan zamanlari ve karsisindakini kandirmak uzere kendini kontrol edebildigi zamanlari var. Belli ki manipulatif donemine girdi yine. 2005 Kasim’inda en son denk gelmisti bu donemine; ben savcilik yoluyla cocugu aldigimda beraber okul bakalim diye kandirip arka kapidan adamlarina kacirtmisti. Karsinizdaki makul bir sey soylediginde kanmamak oyle zor ki... Ama bu kez hazirlikliyim, nasil olsa bir bahane bulup kizacak yine, cunku negatif enerjiden besleniyor.
Haftasonu oylesine gecti. Sanki zaman cok hizli geciyor. Cumartesi gunu liseden beri en yakin arkadasim olan Badem’le Kanyon’da bulustuk. Ustelik arabayi cikarmayip otobusle gidip geldim, pek hosuma gitti. Hatta bayram nedeniyle midir bilmem ama, oturacak yer de bulunca yanimda kitap tasimadigima hayiflandim. Badem’le sohbet de guzeldi ama Kanyon yine kasti beni. Begenmedigimden degil, orasi bana fazla guzel geliyor; memleketimdeki sosyal ucurumu suratima carpiyor. Her hucrenin birlikte erimesini isteyip de hicbir zaman sahip olamayacagini bildigin bir sevgili gibi. Pazar sabahi Shrek Suzmebal’in okulunda Cumhuriyet Bayrami torenine gitti; ben de Lezzo’yla Nike kosusuna. Yine gec kalip isinma faslini kacirdik, hatta yavas grup yolu yarilamisti; onlara yetisecegim diye isinmadan kosunca sonra onlar kosmaya basladiginda ben kesildim ve epey arkalarindan bitirdim parkuru, ama olsun. Kahvalti icin verilenleri su-elma-sandvic sirasiyla tuketmek bile insana kendini iyi hissettiriyor. Sonra Bebek Kahve’de birer cay icip dagildik. Gunun kalanini blog gezerek gecirdim. Haftasonu disarida birseyler yaptigimda hosuma gidiyor ama bir yandan da bir an once eve gitmek arzusuyla yanip tutusuyorum; evde yeterince zaman geciremedim, haftasonunu harcadim gibi duygulara kapiliyorum. Bir yengece duz yurumeyi ogretemezsin...

18.10.06

Galaktobureko bahane

Cumartesi gecesi planladigim gibi Sütlü Börek yaparak geçti. Tarifini evcil kediden bakabilirsiniz. O 35 dk pisirip biraz daha uzun sure pisirilmesinin daha iyi olacagini soyledigi icin ben 40 dk tuttum, ama bir dahaki sefere daha da uzun pisirecegim. Dibi biraz az pismisti. Gece 10'da ise kalkistigim icin bitirmem ve yatmam 1'i buldu. Sogumasi icin ustu kapali sekilde mutfakta biraktim ben de. Sabah buzdolabina koyup evden ciktim. Aksam tattigimizda ugrastigima degdigini dusundum. Irmigi blender'da cekmeme ragmen yeterince ince olmadi ve dokusunu hissettirdi ama olsun. Buzdolabinda durdukca guzellesti, Carsamba aksami son parcasini yedigimizde en lezzetli haline gelmisti.
Pazar sabahi 8:45'te gozlerimi actim. Sabah uyanacagim varsa uyanayim diye perdeyi geceden aralik birakmistim, ise yaradi. Ben aydinlikta hic uyuyamam. Kanapede haftasonu sekerlemesi yaparim tabii de sabah oda aydinlanirsa hemen uyanirim. Hemen Lezzo'yu aradim (bu ismi simdi ve sadece ses cagrisimi nedeniyle uydurdum), Nike'in sabah kosusuna gitmeyi planlamis, beni de cagirmisti cunku. Perdeyi cekip 2 saat daha uyumak vardi hesapta ama o zaman butun gunu tembellik ederek gecirecegim kesin. O coktan yola cikmisti aradigimda, ama donup beni de aldi. Kosu dediysem, gruplari sportiflik derecelerine gore bolmusler; biz en arkadan yuruyenler grubuna katildik. Bebek parkindan start alip Kurucesme parkina kadar yuruyup tekrar Bebek parkinda bitirdik yuruyusumuzu. 4400 metre, yaklasik 45 dk filan. Odul olarak da 1 sise su, 1 minik kutu meyva suyu, 1 elma ve 1 sandviçimizi aldik. Ben o yuruyuse ancak suyumu icip elmami yedim. Tam arabaya bindigimizde yagmur bastirdi. Yakalanmadigimiz icin ne kadar sansli oldugumuzu dusunere iyice neselendik.
Ben Shrek'i aradigimda onlar da kahvalti icin babaanneye gitmekten vazgecmisler, kendilerine kahvalti hazirliyorlardi. Shrek bizi de cagirdi. Biz de gazete, ekmek, domates alip gittik. Suzmebal once biraz bozuldu ama neseli bir arkadas grubu oldugumuzu gorunce ve babasi yumurtalari ona cirptirip sofrayi ona kurdurunca keyfi yerine geldi. Onemli olan yavas yavas varligima alismasi diye dusunuyorum, babasinin yeni esi diye algilarsa endiselenebilir. Gecenlerde babasi haftasonlari geldiginde yaninda getirip biraktigi biriken cantalari toplayip goturmus; Suzmebal o sirada evde degilmis. Dondugunde canta yiginini kapida gorunce "biliyordum, babam evlendi, esyalarimi evden atti" diye panige kapilmis. Boyle bir dusunce 7 yasindaki bir cocugun kendi korkusu olabilir mi? Bence yaninda konusulan seylerin etkisiyle boyle korkular ekiliyor kucucuk kalbine.
Hafta zivanadan cikmis islerin altindan kalkmaya calisarak gecti. Bir tuhaflik var sanki. Bu kadar mi cok ve sorunlu is ustuste gelir... Eve gittigimde gozlerim kapaniyor. Zar zor yemek hazirlayip ykumuzu acmak icin film seyrediyoruz. Dun seyrettigimiz David Lynch'in "Lost Highway" filmiydi. Ben bu adami anlamiyorum, zorla degil ya... "Wild at Heart"i da anlamamistim zaten.
Sali aksami Mammut aradi, "neredesin?" diyerek girdi lafa. "Ne istiyorsun? Ne soyleyeceksen soyle." dedim ama "neredesin?" diye sormakta israr edince bagrismaya basladik. Sonra lafi cevirdi; "musait misin demek icin soruyordum; Nemo cok hasta, annesiyle konusmak istedi, ama sen eglenmeye bak" dedi. Sanirim biraz bagrinip kapattim. 5 dk sonra sakinlesip ben aradim bu kez; sakin bir sesle "Nemo'yu telefona verir misin?" dedim. O da verdi. Nemocuk soguk tasa oturdum herhalde dedi; azicik atesi varmis, azicik basi agriyormus. Ben sordum, o hep tek kelimelik cevaplar verdi. Babasinin yaninda rahat konusamadigini dusundum. Biraz konustuktan sonra "ben kapatayim artik" dedi.
Bugun tedbir kararinin degismesi icin yaptigimiz basvurunun karari cikti. Ayda bir yerine 15 gunde bir haftasonu, Cumartesi sabahi yerine Cuma aksamindan Pazar aksamina kadar, dini bayramlarin 2.gununun sabahindan son gunu aksamina kadar alabilecegim. Bu bayram icin avukatim icra muduruyle konusmus, once cocuk teslimine gelmek istememisler. Gecen sefer 2 saat gec kaldim diye onlari da sikayet etmis, ifade vermek zorunda kalmislar.
Her gorusmeyi insanin burnundan getirip, dort gozle beklenen mutlu bir olay olmaktan cikarmaya calisiyor, biliyorum.

14.10.06

Isimiz fala kaldi

Haftanin Salidan sonraki kismi daha sakin gecti. Bir arkadasim, gittigi diksiyon kursunda hocasi olan Mehmet Gurhan'in basrolunu oynadigi oyuna cagirdi. Shrek de seyahatte oldugu icin (o evde olunca serilip film seyretmeyi veya hicbir sey yapmamayi tercih ediyorum cunku) biz 3 kadin Sehir Tiyatrolari Resat Nuri Sahnesi'ne gittik. Asagidaki paragrafi İBB Sehir Tiyatrolari'nin web sitesinden kopyaladim:
Ahmet Nuri Sekizinci’nin yazdigi Engin Gurmen’in yonettigi CEZA KANUNU sahtekarlik dolu hayatlar ve carpik bir duzen hakkinda bir komedi: “Sevgilisinin evindeyken polis baskinina ugrayan capkin zengin Amberi Bey bir polisi tokatlayınca mahkemelik olur; bir ay hapse mahkum edilir. Karisinin bu durumu ogrenmesinden korkan Amberi care arar: kendisinin yerine okul arkadasi Irfan hapse girecek, karsiliginda para alacaktir…”Oyunun dekor tasarimi Ozhan Ozdil, kostum tasarimi Aysel Dogan, isik tasarimi Mustafa Turkoglu imzasi tasiyor. Oyunda Seda Fettahoglu (Loksandra), Nurseli Tiriskan (Carolin), Mehmet Gurhan (Sumbulteberzade Anberi), Ozge Ozder (Sadberk), Defne Gurmen Ustun (Sacide), C. Ahhan Sener (Ziver), Candan Sabuncu (Leyla), Emin And (Ali Irfan Arif Orfi), Kubilay Penbeklioglu (Sebati), Erkan Sever (Kamali Bekir) ve Yalcin Boratap (Halim) rol aliyor.
Vodvil severseniz belki hosunuza gidebilir ama ben sikintidan patliyordum neredeyse. Oyuncular, ozellikle Mehmet Gurhan ve Emin And cok iyi ama onlar bile kurtaramiyor oyunu.
Yine de eglenceli bir gece gecirmis oldum; kizlarla cok gulduk; birlikte dikis kursuna ve kick-box'a gitmeye karar verdik...
Bu arada, sasilacak sey ama aylik falim yine dogru cikti. Mayista bu evi almak icin konut kredisi kullanirken elimdeki nakit experin bictigi degerin %75'ini karsilamiyordu. Banka, benim bitmek uzere olan dairemi Temmuzda teslim alacagimi ve birkac ay icinde satabilecegimi dikkate alarak 18 Ekim'e yuklu bir ara odeme planlamisti. Ancak daireyi Eylul'de teslim aldim ve henuz satilmadi. Site cok yeni oldugu icin emlak degeri daha oturmamis, bakan cok ama alan yok. Caresiz bu hafta bankanin sube mudurunu arayip durumu anlattim, ara odeme icin erteleme istedim. Ertesi gun beni arayip 6 ayligina ertelediklerini soyledi:)) Iyi de, Susan Miller Yengeclerin Ekim falinda ne demis bakar misiniz: "Home and family-related changes often involve seeking extra funds; so if you need a mortgage or home improvement loan, schedule a meeting or file an application on October 10 when you will be as lucky as a Leprechaun. If you can't make headway with your banker or broker, see if your family will help you with a loan or outright cash gift. Your chart shows that one way or another, you should be able to get funds you need." Ben simdi nasil inanmam bu kadinin dediklerine... "Your home, property, or family life will also be in the spotlight in quite a big, sustained way this month. The new moon, October 22, will swing a door wide open for all domestic matters in the weeks that follow. On top of that, you have Venus, Mars, and the Sun to help you make all sorts of improvements in your home or second residence (like a country house) that you'd love. If you want to make the best of this energy, initiate actions on October 22 or in the days that closely follow - don't let too much time pass. You might move to a new house or apartment, find the right buyer for property you are trying to sell, or order repairs, the painters, a contractor, decorator, or architect." de demis. Bir bakiyorsunuz, onumuzdeki hafta eve alici cikmis! Olur mu olur...
Cumartesiyi benim evde geciriyoruz. Shrek tren maketlerini boyuyor; ben bir tur camasir yikamak, biraz piyano calismak (sadece ne kadar da geriledigimi idrak edecek kadar, fazla degil), blog okumak gibi islerle vakit geciriyorum. Aksam o Suzmebal'i alip kendi evine gececek, ben de evcil kedinin tarifini verdigi galaktobureko'yu yapmayi deneyecegim. Onu boya yaparken gorunce ben de ozendim, belki ahsap tepsi/raf/anahtarlik/dikis kutusu torbasindan bir objenin boyanma zamani gelmistir.. Aa, aslinda yarin "bayram tatlilari" etkinligi var, ama bir gecede iki tatli nasil yaparim ki...

12.10.06

Cocuk Iste

Ne haftaydi ama... Aslinda ne ay demem lazim belki de.
Gecen hafta pazartesi gun agarmadan yollara dustum. Once Paris'e uctum; uc gun boyunca gunde ortalama 6 toplanti yaptigim bir fuar maratonu Cuma gecesi Istanbul'a donusumle yerini Nemo'lu haftasonu heyecanina birakti. Birkac saatlik uykuyla (hos heyecandan uyuyamadim da) feribota bindik (annemle elbette). Onceden ayarladigim avukatla hükümet konaginda bulustuk. Icra muduru, ilkokul ogretmeni ve polisi alip kapilarini caldik. Tabii kiyamet koptu, yok yazin kendi eliyle getirmis (burasi dogru), yok onlar uygar insanlarmis (burasi yanlis), ne gerek varmis bunca adamla gelmeye, cocugun psikolojisini dusunmuyormusum vs. Bu laflar bir saat surdu. Ben merdivenlerde beklerken digerleri eve girip zabit tuttular. Bir ara Mammut cikip yanima geldi, rovansi Istanbul'da olacak, kapima polisle gelmeyi gosteririm ben sana, Shrek'in kapisina dayanirim ben de, filan gibi tehditler savurdu. Sonra apartman kapisinda annemin bekledigini gorunce agza alinmayacak kufurlerle ustune yuruyup kovmaya kalkti; polis gidip, hadi kardesim yapti. Annem de inatci bir cocuk edasiyla "gitmiycem iste" dedi sadece. Neyse, sonunda Nemo ziplayarak, yuzunde guller acarak cikti geldi. Onun halini gorunce tum resmi ahalinin de yuzu guldu. "Oglunuz da cok guzel, cok yakisikli, ne de cok benziyorsunuz" dediler.
Donus feribotu 5 saat sonra oldugu icin ve ben oralarda oyalanmak istemedigim icin bastim gaza, Bursa ustunden geldim. Hic olmazsa saat 14 sularinda evdeydik. Aksama kadar evde oyun oynayarak zaman gecirdik. Aksam Cevahir'in altindaki oyun alanina gittik, yazin her hafta yaptigimiz gibi; oyuncakciya, filmciye ugradik. Eve donusumuz 23'u buldu. O saatten sonra dondurma yaptik ama bir saatte hazirdi zaten. Saat 1 gibi uykudan gozlerim kan canagi, bir yandan mutfak masasinda Yu-gi-Oh oynuyoruz, Nemo da bana "uykunun acilmasi icinbirseyler ye istersen" diyor. Sonunda benim yatagin ustunde oynarken birer kosesinde uyuya kaldik. Allahtan yorganin altina bir duzenek kurarak cadir yapmis altinda oynuyorduk da gece usumedik. Sabah da ilk isiklarla gozlerini acip "sabah olmus" diyerek firlayip iceri gitti. Butun gece yataktan dusmesin, ustu acilmasin diye yari uyanik durmaktan uyuyamamisim zaten, ben bir saat daha uyumusum, 8'de kalktim.
Kahvalti, oyun derken saati 11 ettik ve Arabalar filmine gittik. Basi ve sonu hareketli, heyecanli, ortasi epey durgun bir film ama yine de iyi vakit gecirdik. Patlamis misir - ice tea ritueli de tamamlandi. Sonra ben aglamaya basladim. "Aslinda cok guzel bir haftasonu gecirdik ama ayrilacagimiz icin uzuluyorum, elimde degil" diye acikladim. Sonra eve gittik, yola cikmaya iki saat vaktimiz kalmisti. Biraz oyun, bir kucuk film, sonra da yola ciktik zaten. Yazarken de ayni duygulari tekrar yasayip aglamak istemiyorum ama... Mola.
Feribot sirasinda bu kez Nemo aglamaya basladi; onu gorunce ben de tabii. Baktim yanimda hic kagit mendil yok, "ben en iyisi haftasonlari yanimda mendil tasiyayim, bak yoksa biz iki sulu gozlu, burnumuzu kolumuza silmek zorunda kalacagiz" dedim, guldu. Yazdan hatirliyormus demek, "3 haftasonu babamla, sonra seninle, degil mi?" diye sordu, evet dedim. "Hep boyle mi olacak?" dedi. "En az bu kadar olacak, daha az olmayacak; mahkemeden daha fazlasini istedim, hakim kabul ederse belki hep beraber kalacagiz, o zaman baban haftasonlari gorecek" dedim. Durdu, "umarim senin istedigin olur; yani benim istedigim" dedi, "cunku ben burada kalmak istiyorum".
Aslinda karar cumartesi sabah 9'dan pazar aksam 19'a kadar seklindeydi. Donus feribotu 18.30'da oldugu icin bilet almadan once avukatima danismistim, biraz gec birakmam sorun olur mu diye; 1-2 saatten bir sey cikmazmis. Zaten cumartesi yola cikmamiz 10'u bulmustu; nitekim evlerine varisimiz da 20.45 oldu. Kapiyi babaanne acti, Mammut yememis icmemis, getirmediler diye sikayet etmeye karakola gitmis. Aslinda isabet oldu, ugursuz yuzunu gormeden hemen yola ciktik ve 21.30 donus feribotuna yetistik. Erdek'ten ayarladigim avukat zaten yanimdaydi; o gidip karakol, savcilik islerini halletti. Eve gelip yatmam yine gece yarisini gecti ama bu kez de asiri yorgunluktan uyuyamadim.

Gecen hafta Paris'te dolasirken Disney'de Tim Burton'un Nightmare Before Christmas filminin pijama ve donlarini gorup almistim Nemo'ya. Bir yandan karanliktan, canavarlardan, hayaletlerden, olumden korkuyor, ama bir yandan korkusunun ustune gidip iskeletli, kafatasli oyuncaklara bayiliyor. Bu da pek sevimli bir hayalet ama. Nemo aldiklarimi gorunce "ben bunlari cok sevdim, buraya geldigimde hep bunlari giyerim"deyip "sen nerden biliyorsun benim iskeletleri sevdigimi?" diye sordu. Ben de "e oglum, sen yazin geldigin hep anlattin ya bana" dedim. Ne dese begenirsiniz, soyle hafiften dudagini bukerek "ben senin 'cocuk iste' deyip gectigini sanmistim" dedi... Yok melek oglum, oyle der miyim hic; biliyorum cevrende oyle diyenler var ama anneler oyle demez.
Bu hafta da az heyecanli baslamadi. Hem isler birikmis, hem durusmalar.. Pazartesi 3 sene once olan bir olayin ilk durusmasi vardi Sisli'de. Sikayetim uzerine savci dava acmis, ama bilmem kacinci Sulh Hukuk yetkisizlik karari vermis, dava 12. Sulh Ceza'ya gelmis. Bir gidip baktim ki 12.Sulh Ceza Mahkemesi ortadan kalkmis, bizim dava bilmem kacinci Sulh Ceza'ya gitmis, durusma tarihi Subat 2007.
Sali gunu de 2.Aile'deki durusma vardi. Hakim her durusmada iki tanik dinliyor. Bir kargasa olup benim de iki tanigim gelmisti; biri Nemo'yu 2004'te yazdirdigim okulun muduru, digeri de benim calistigim sirketin genel muduru. Karsi taraf mazeret bildirip gelmedigi icin benim iki tanigim da dinlendi, isabet oldu; hem de onun o kara suratini gormemis oldum. Gittikce daha cok karariyor, sanki ruhunun karaligi yuzune vuruyor. Taniklarin kisa ve net anlatimlari, kibar, akilli ve sakin duruslariyle soyledikleri sonucunda tablo o kadar netlesti ki aslinda, bence hakim de anladi artik ne oldugunu, ama usulen tamamlamasi gereken bir prosedur var. Bir sonraki durusma 6 Subatta. Adli tatilden onceye bir durusma daha sigarsa onda karara baglar belki. O zaman Nemo seneye benim yanimda olur, aksamlari blog yazacagima ev odevlerini kontrol ederim, erken biterse film seyrederiz:))

29.9.06

Benim Cici Lambalarim

Lambalarimi taktirdim. Simdi biraz daha cok eve benzedi. Antreninki hala eksik; ama kapidan girince koridorunkini yakabiliyorum, o da idare ediyor nasilsa.
Mutfaktakiler takim olsun diye tutturdugum icin kendime guluyorum. Ben sozde takim sevmem; kolaycilik gibi gelir; anne evi gibi gelir. Ama ayni annem gibi ayakkabi alacagim zaman da cantasiyla takim almayi severim. Anneleriyle alip veremedikleri olan butun kizlarin sonu annelerine benzemek degil mi zaten? Mutfak uzun ya, giristeki ocak-lavabo-buzdolabi alanini genel aydinlatmak uzere tavana yapisik olan (alttaki), camın onundeki mufak masasinin ustune sarkan (ustteki)... Zaten begenerek aldigima gore simdi de bakip bakip hosuma gitmesi normal herhalde.

Bu da salondaki yemek masasinin ustune asildi. Pek havali canim... Avize desen degil, ama kristalleri var. Modern ama oyle otel odasi gibi de degil. Ben boyle kolay tarif edilemeyen seyleri seviyorum galiba.
Bu hazirlik biraz da 7-8 Ekim haftasonu Nemo'yu aldigimda ev biraz daha "tamam" olsun diye. Onumuzdeki hafta icinde bir fuar icin yurt disinda olacagim; Cuma gecesi gelip Cumartesi sabahi almaya gidecegim. Isi sansa birakmayacagim icin icraya koyuyorum tabii; onlarin yaninda bagirip cagirip cocugu korkutamaz diye umuyorum. Haftasonumuz yollarda gececek, oraya yakin bir yerlerde, bir otelde kalarak da gorusebiliriz aslinda ama eve getirmek daha saglikli diye dusunuyorum. Tembihleyeyim de ben yokken annem eve onun sevdigi yiyeceklerden (salata icin havuc, atistirmalik elma) koyup hazirlik yapsin, alisverisle vakit kaybetmeyelim. Ben de haftasonu kofte yapip buzluga atayim; dondurmayi birlikteyken yapariz; mikrodalgada yapilan patlamis misirlardan evde var; cips ve cikolata da var. Portakal suyu sevmiyor, hazir meyva sularindan icsin de istemiyorum ama limonatadan baska bir sey gelmiyor aklima.
Aman, sunun surasinda toplasan 24 saat ancak kalacak evde, saglikli seyler yese ne olur, yemese ne olur... Ilahi ben. Telefonla siparis verip evde McDonalds'dan sofra donatsak ne yazar...

24.9.06

Votkali Penne

Ramazana uygun bir tarif degil tabii, ama unutmadan yazmak istedim. Makarna üstadi Shrek'ten de tam not aldi. Aslinda bütün marifet sosunda.
Bir paket kalem makarna az diri haslanir, süzülür. Bir yandan bir paket (200 ml) krema, bir minik paket (bizim markette Tukas'inki vardi) domates püresi karistirilarak isitilir, kaynamasina izin verilmez. Atesten indirip icine tuz, karabiber (ben beyaz biber koydum) ve 5 corba kasigi votka konur. Süzülen makarnayla karistirilir. Ince dogranmis maydanoz da konabilirdi ama evde yoktu. Ustüne de aslinda parmesan konulur ama kücücük pakete 9 lira veremedim, artik cimrilik mi, tutumluluk mu, bilmiyorum. Parmesan yerine evdeki tulum peynirinden azicik ufaladim, bence cok yakisti. Sosun icindeki farkli tadin votkadan geldigini fark etmek ise bence mümkün degil, sadece cok lezzetli, o kadar.
Bugün Bauhaus'tan mutfagimin lambalarini da aldik; üstünde zeytinler olan bir tavan apligi ve bir de takim sarkit, mutfak masasinin üstü icin. Antreninkini henüz secemedim. Shrek Süzmebali piyano dersine götürdügünde ben de metroya atlayip Cevahir'e gittim, Tepe Home'a ve Koctas'a baktim; oradan cikip Maslak'a gittim, Pabetland'a baktim. Oraya kadar gitmisken Migros'a girdim veee baklava yufkasi buldum. Evcil Kedi sagolsun, Sütlü Börek tarifi verdi ya, epeydir baklava yufkasi arayip duruyordum yapmak icin, sonunda buldum. Migros tiklim tiklimdi; kasiyerler aralarinda konusurlarken duydum,en son yilbasinda böyleydi diyorlar. Müslümanlar Ramazanda nefsi terbiye etmek icin oruc tutarlar diye bilinir degil mi? Bugün görrügüm manzara pek öyle degildi dogrusu...
Bir de Beta-blogger'in template upgrade önerisini degerlendireyim dedim. Yazilara "etiket" eklemek ve bunlara göre siniflandirip erisimi kolay hale getirmek iyi bir özellik. Ama yandaki ben kimim kösesi, arsiv ve linkler sayfanin en sonuna gidince bu özellik pek bir ise yaramiyor tabii. Bu Html cahiline yardim edecek kimse yok muuuu?

23.9.06

Irmikli Krem Karamel

Ben boyle bir seyi Fransa'da yediydim, ne zamandir aklimda, deneyecegim diye. Once yarim bardak seker ve yarim bardak suyu atesin uzerinde karistirarak karamel haline getirip kalip olarak kullanacagim kasenin dibine doktum. Karamel biraz sertlessin diye kaseyi buzdolabina koydum.
1 lt sutu, yarim bardak toz sekeri ve 1 paket vanilyayi tencereye koyup karistirarak hafiften kaynar hale getirdim. 1 bardak irmik ve 1 avuc kuru uzum katip karistirarak 10 dk kadar kisik ateste pisirdim. 2 yumurtayı cirpip irmikli sicak sutten yavas yavas ekleyerek isinmasini sagladim, sonra ilinmis yumurtayi geri dokerek biraz daha pisirdim. Birkac dakika sonra atesten indirip arada karistirarak 15 dk kadar ilinmasini bekledim. Buzdolabindan cikardigim, dibine daha once karamel doktugum kaseye koyup yeniden buzdolabina kaldirdim. Iki saat sonra genisce bir tabaga ters cıkarip iki dilim yedik. Sonra da buraya koymak icin fotografini cektim. Az yumurtali-irmikli-krem karamel gibi birsey olmustu. Fena degil, degisik oldu, ama bir daha yaparsam yumurtasiz deneyecegim...

Yalniz bu depresif halim surerse ben verdigim kilolari hizla geri alirim. Zaten 3 ayda verdigim 10 kilonun 2'sini 2 ayda geri aldim, hizlanarak devam etmemesi icin acilen rejim duzenime donmem lazim. Haftaici sabah ve oglen yemeklerinde rejim yaptigim zamankiyle aynı seyleri yememe ragmen kilo almaya basladigima gore aksam isin suyunu cikariyorum demektir. Bir de araya haftasonları giriyor tabii... Gecen hafta uc gun boyunca da yabanci misafirlerimiz vardı sirkette. Ogle yemeklerinde onlara eslik edeyim derken biraz ipin ucu kactiydı; bir de aksam yemegine gidince tam oldu.

Aslinda tam depresif de denemez su aralar bulundugum ruh haline. Gecen haftasonu birdenbire gunu yasayamaz halde buldum kendimi. Belki okullar acildigi icindir. Nemo'yu dusunmeme neden olan en ufak bir seyde hemen aglamaya basliyorum. Neyse, tam da bu nedenle bu konuyu uzatmayacagim. Ama Ekim'in ilk haftasi, 2-6 Ekim arasi bir fuar icin Paris'e gidecegim. 7-8 Ekim ise tedbir kararina gore Nemo'yu alacagim haftasonu. Aslinda sevinmem lazim ama yollarda cok zaman kaybedecegiz diye, alir ve birakirken olay cikabilir diye, onceki hafta seyahatte olacagim diye, eve geldiginde orayi sicak bir yuva olarak bulmasi icin hazirlik yapmaya vaktim olmayacak diye, sonra nasil ayrilacagiz diye, diye oglu diye, hersey icin kaygilaniyorum. Off, yine basliyor; degis tonton...

Bugun Sishane'ye gidip lamba baktik, ustelik bir mucize oldu ve ilk turda begenip aldik. Haziranda apar topar tasindigim icin salon eski ve yamuk bir lambaderle, mutfak raf altı spotlariyla aydinlaniyordu, hatta antrede o da yoktu; artik salondaki yemek masasinin ustune asilmayi bekleyen bir lambam var. Yarin sabah da Bauhaus'a gidip mutfak lambalarina bakariz diye anlastik Shrek'le. Hatta belki antreye bir lamba da buluruz. Antreye aslinda su sedef pullu lambalardan istiyorum, daha once Mudo'da gormustum, Maslak'takine de baktim hatta, ama istedigim boyu yoktu. Laura Ashley'de de renklilerini gormustum ama onlar da epey pahaliydi; ustelik ben beyazindan istiyorum. Aah ah, her kurusun hesabini yapmak zorunda olmadigim, kredi almadan onceki gamsiz gunlerim nerde...


15.9.06

Enginarli Makarna

Tamamen cikmis aklimdan. Oysa Ye 14 icin Votkalı Penne yapacaktim. Bugunun 15 Eylul oldugunu, Makarna Ye'nin son gunu oldugunu aksam saat 7'de hatirladim. Ustelik bugun Shrek arayip annesiyle babasinin bu aksamustu ugrayacagini soyledigi icin isten firlayip evi toplamaya kosmustum. Iki saat kadar oturdular, ancak bir cay ikram edebildik, yanina hicbir sey cikaramadim. Zaten annesinin sekeri ciktigi icin diyet yapiyor, babasinin da disleri cekildigi icin bir sey yiyemiyor, onceden haberim olsa da ne ikram edebilirdim bilmiyorum. Israr etmemize ragmen yemege de kalmadilar. Corba yapariz dedik ama gittiler.
Gelirken 2 tane karagoz getirmisler. Yarin aksam yemege gidecegiz, pazar aksami da Shrek bir dugune davetli; karagozler pazartesini bekleyemez diye onlari mangala attik, ben de bir salata yaptim. Votkali Penne baska zamana kaldi, amaaaa daha once yapip anlatmadigim Enginarli Makarna'nin fotografini bulunca bari onu yazayim dedim.
Bir demet taze sogan (ben evde olmadigi icin 2 adet kuru sogan koydum) dogranip kizdirilan zeytinyaginda kavrulur. Enginarlar da iri dogranip katilarak biraz kavrulur. Ustune cikacak kadar sicak su eklenip 20 dk kadar kisik ateste pisirilir. (Ben tuzunu da suyla birlikte ekliyorum.) Sonra ustune 1 paket makarnayi ekleyip bu kez makarnalarin ustune cikacak kadar sicak su koyulur. Makarnalar suyunu cekince alti kapatilip ince dogranmis dereotu eklenir.
Bu tarifin asli Enginarli Pilav; tam enginarlarin pisme asamasina gelince evde pirinc kalmadigini fark edince Enginarli Makarna dogmus oldu. Neye niyet, neye kismet. Tarifi bile veriliyor bugun...

13.9.06

Meryl Streep'in Guzeli

Ne zoruma beta-blogger'a gectiysem... Aslinda biliyorum, rahat batti. Bir de "daha iyisini yaptik, tum blogger'i yavas yavas aktaracagiz" diye yazmislar; ben de gectim. Blog'umu yeni sisteme aktardi google, ama su Turkce karakter isini cozemedim bir turlu. Windows 1234'e aliyorum olmuyor, ISO bilmemkaca aliyorum olmuyor. Hadi yenileri Turkce karaktersiz yaziyorum ama eskileri okunmuyor:(
Bir tuhafligim ustumde zaten. Bugun bir ara linklerde bir tur attim; epeydir bakmadigim yabanci elisi bloglarini bir dolastim, nasıl da yabanci geldiler... Juju'nun Amazon'da satilan boncuk işi, cocuk elisi kitapları yazmis oldugunu, kurs hocaligi yaptigini fark ettim; su aralar ihtiyaci varmis, birkac resmini satisa cikaracakmis. Sonra angry chicken'a baktim; o da cikardigi sapka patronlari için posta siparisi kabul edeceginden bahsediyor. Sonra molly chicken'a baktim; cocuklarin okulu baslasa da elisi projelerime donsem diyor. Bir anda dank etti kafama sanki. Ben ne cocuklarini okula yollayinca oturup dikis diken bir ev kadini, onlara oyuncak oren bir anneyim, ne de hayatimi boyle becerilerimden kazanabilirim. Cocuklu ve neseli bir aile tablosu kurmak icin artik nasil cok gecse, kucuk, zevkli ugraslarla sevimli ve zarif seyler yapmak, ve bunlarla bir deger yaratmak icin de gec. Bu yastan sonra dugun-dogum fotografcisi da olunmaz... Hayir, pisman oldugumdan degil ama guzel sanatlara, mimarliga gitmeye cesaret edemedim iste, o zamanki aklimla gittim muhendislik okudum; grafik tasarimci olarak da para kazanilabilecegini bilemedim iste. Neyse, benim simdi baska hayatlarin hayalini kurarak incik boncukla ugrasma degil, oturup tedarik zinciri, yalin uretim kitaplari filan okuma zamanim.
Gecen kis, ofisteyken gucumu toplar, moralimi ve dolayisiyla enerjimi gun boyunca yuksek tutardim; isten cikip eve dogru giderken de balon gibi soner, kapidan iceri girerken enerjimin son zerresinin bile tukendigini hissederdim; gerisi malum, TV karsisinda depresyon... Yaz zaten hay huyla gecti, hic anlamadim. Simdilerde ise bir tuhaflik var ustumde; is cikisina dogru iyice yorulmama ragmen eve gelip ustume bir t-shirt, bir kot pantolon gecirir gecirmez kendime geliyorum. Henuz bu enerjiyle bir sey yaptigim yok, ama o da olur elbet.
Gecen hafta su benim topraktan girdigim insaat projesindeki dairemi teslim ettiler. Dun de satsin diye bir emlakciyla anlastim ve sozlesme imzalamak icin oglen karsiya gectim. Shrek'in de annesi karsida oturuyor ve tesadufen cok acil annesinden bir seyler almasi gerekti ve onun ugrayacak vakti olmadığı için benden ugramami rica etti! Son 1,5 senedir pratikte ogluyla birlikte olmama ragmen simdiye kadar sadece bir kez telefonda konusmus ve hic gorusmemis olmasaydim bu cok normal bir sey olurdu. Sonucta ben pur heyecan ugradim, ise donecegim icin sadece iki dakikaligina girip koltugun kosesine ilistim, alacagimi alip ciktim. Fotograflari, sesi ve yetistirdigi oglundan tahmin ettigim gibi cok tatli bir hanim. Benim icin "Meryl Streep'in guzeli" demis. 20'li yaslarimda da cok benzetirlerdi beni, sonra 30'larimda benzetmemeye basladilardi, demek 40'larda yine benzemeye basladim. 30'lar benim genc, onun yasli gozukmeye basladigi zamanlardi herhalde. Simdi arayi kapadim herhalde. Ama dert edemeyecegim, cunku herseye ragmen hosuma gitti...

11.9.06

Yaza Veda Patatesi

Sonbahar hizli geldi. Daha iki gun once askililarla, sandaletlerle dolasiyorduk; bugun canim patates yemegi istedi! Hava serin olunca nasil da yemek yapasi geliyor insanin... Shrek pek begendi; "sen aslinda guzel yemek yapiyorsun" dedi. Bu cumledeki "aslinda" benim mutfaga girme konusunda onceligi ona birakmamdan kaynaklaniyor. Bir de icinde bakliyat ve sebze olan alisilmadik yemekler denememden. Tutucu da degil ama...

Bir avuc arpacik soganini soyup az zeytinyaginda biraz kavurdum. Soyup iri kup dogradigim iki buyuk domatesi de katip az daha kavurdum. 10-12 adet minik taze patates ve biraz sıcak su ekleyip pisirdim. Pismesine yakin tuzunu koyup altini kapatinca da ince kiydigim maydonozu katip karistirdim. Cok basit ama cok lezzetli. Gecen hafta Karaburun'dan tasidigim domatesler hangi yemege girse lezzeti katlaniyor sanki...

Bunda anlatilacak ne mi var? Ne yapayim, baska anlatacak bir sey yok. Bekliyorum.

7 Eylul'deki ay tutulmasi sirasinda ben bir is yemegindeydim. Tam da Besiktas'ta, deniz kenarinda bir restoranda, ay tam karsimdan tepsi gibi dogdu. Misafirlere biraz ayip oldu, cunku butun gece gozum aya takıldı. Bu ve 22 Eylul'de olacak gunes tutulmasi benim (yani Yengeclerin) davranislar, gorusler ve yasama yaklasimi yoneten ucuncu ve dokuzuncu evlerimi etkileyecekmis. Her iki tutulma da zihnimi acip daha onceden hic dusunmedigim ve hatta fark etmedigim seyleri gormeme yardim edecekmis. Henuz bir sey fark ettigim filan yok; bekliyorum.

Falda soylenenler ciksin diye bekliyorum, cunku bu yilin ilk tutulması 14 Mart'ta olmus, yine dokuzuncu evimdeymiş. 7 Eylul'deki, bu iki tutulmadan en onemlisi olacak gibi gorunuyormus. "Her iki tutulma birbiri ile bir sekilde ilintili oldugu icin o tarihte onemli ya da o zaman onemsiz gorunen neler olmus donup bakmak isteyebilirsiniz" diyor SusanMiller. Seyahat, yabancı bir sirket ya da kisilerle anlasmalar veya yasal bir durum söz konusu olabilirmis. Bunlar cok anlamsiz gibi gelebilirdi, ama 14 Mart haftasinda Strassbourg'da oldugum ve AIHM'ne basvurdugum dusunulurse ben nasıl ciddiye almam bu fali?!

2.9.06

Karaburun Karaburun, Iki Bakkal Bir Furun

Dort gunlugune kactik Karaburun'a, yazin ilk ve son tatiline...

Karaburun Izmir'e bu kadar yakin olmasina ragmen turistik olarak cok gelismemis, cunku 1 saatte asilan virajli bir yol sonrasinda ulasiliyor. Gerci yol boyunca deniz manzarasi esliginde cok guzel yerlerden geciliyor. Mesela Balikliova'da durulup Sevgi Firini'ndan alinan un kurabiyeleri yenilerek cay molasi veriliyor.


Sonra hemen yolun kenarindaki tezgahtan da midye dolmasi aliniyor. Hemen oracikta birer tane tadiliyor; parmaklar yenmeden zor duruluyor. Bizim gibi iki midye dolmalik porsiyonlara servet odemeye alismis Istanbullular adamin koca torbaya 10 YTL istedigini duyunca zaten deliye donup uc torba alıyor. (Bir torbada 25 adet filan var.)



Izmir cevresindeki sahil yerlesimlerinden, kalesi olmayan Urla, Alacati, Ildir ve Karaburun sahilden icerde kuruludur; Cesme, Kusadasi, Foca ve Candarli'nin ise kalesi oldugu icin ilceleri sahilde. Kendi icerlerde olan bu ilk grubun sahilde iskelesi, limani ya da en azindan turistik yerleri var tabii. Zamaninda canlarinı, mallarini korsanlardan sakinmak icin icerilere, tepelere yerlesmisler. Karaburun da herhalde iclerinde ek kucuk olani. Bosuna dememisler "Karaburun Karaburun, Iki Bakkal Bir Furun" diye. Zaten zaman deniz kiyisinda geciyor ama 7 Kardesler'de manzaraya karsi bir dondurma yemek icin, bir de Istanbul'a goturmelik Urla domatesi almak icin Karaburun'a cikmak lazim. Gelelim kaldigimiz yere... Ablamlar 18 yildir gelirmis Karaburun'daki Ergin Pansiyona. Odalarinda banyo olmadigi, arkadaki evi daha yapmadan onceki zamanlarini biliyorlar. Yillar once, Ergin daha cocukken, evlerinin bulundugu bu koya Izmir'den gunubirlik denize girmeye gelenler olurmus. Ergin Kadir Amca'ya "baba, bir buzdolabi koysak da gelenlere mesrubat satsak" demis; sonra gelenlere yemek vermeye baslamislar; sonra ickili halde gece donemeyenlere yatip uyumalari icin bir yer yapmis, kogus usulu yataklar atmislar; sonra isi buyutup pansiyona cevirmisler. Kadir Amca buranin adini Ergin Pansiyon koymus; oglunun adi diye degil, burasi onun fikriyle dogmus diye...

Bahcede yetisen domatesi, biberi, patlicani toplayip gunluk hazirliyorlar yemekleri. Bir ahci almislar ama kabak cicegi dolmasini hala Ergin'in annesi yapiyor. Koz patlican salatasi, patlican kizartmasi, soslu patlican, kaya korugu menunun demirbaslari. Taze balik da hep var. Ben kefali pek lezzetli bilmezdim, ta ki burada kefal cesitlerinden olan kopan ve sarikulak yiyene kadar.

Buralara kadar gelmisken bir gunumuzu arabayla burundan dolasarak yarimada turu atmaya ayirdik. Yol boyunca el degmemis kiyilarla sitelerin isgali altindaki koylar pespese uzaniyor. Yolda mola verdigimiz bir cay bahcesinde sakizli muhallebinin tadına baktik tabii. Ilica'da Kumrucu Sevki'de kumru yemeden de olmazmis.. Zaten Sevki isi oyle bir buyutmus ki Ilica'nin her yanini kaplamis nerdeyse.

Yaz-deniz-gunes tatili yapmak icin biraz gec kalmisiz; buralara sonbahar gelmis bile. Denize girdim girmesine, sahilde yuzukoyun yatip kitap da okudum. Aksamlari, yanimda kalinca bir seyler ve corap getirmedigime pisman da oldum. Deli deli esen ruzgarin, kiyiya vuran dalgalarin guzelligi ayri. Firtinanin ardindan sakinlesen denizin huzurlu dalga sesleri de ayri...