4.3.06

Pianom da tamir istiyor

Bir hafta geçiverdi. İlk iki gün bir eğitim için şirket dışındaydım zaten. Sonraki iki gün bir dolu toplantı, Cuma günü yabancı ortağın yeni atanan yönetim kurulu üyelerinin ziyareti ile geçti. Baktım benim bir işlerim izin vermeyecek, anneme "sen yalnız git bari" dedim, o da havalara uçtu, böyle dememi bekliyormuş. Yanına çilekler, üstü renkli şekerli kurabiyeler, bir kutu lego alıp gitti. En azından hasta olup olmadığını öğreneyim diye bir gece önce öğretmenini aradım. Nemo iyiymiş, neşesi yerindeymiş, geçen gün öğretmen bahçedeyken yanına gelmiş, "ben anneme telefon etmek istiyorum ama evden olmaz, orada kızıyorlar" demiş. "Gün içinde sizi cep telefonunuzdan arayayım, oradan onuşalım" dedim, öğretmeni çekindi. O da haklı, fazla müdahale etmek istemiyor. Okuldan arayın dedi, ama nereden bulup da telefona çağıracaklar çocuğu... Bu seferlik annemin telefonundan konuşabildik hiç olmazsa. Özel bir şey söylemek istediğinden değil, iletişimde kalmak istediğinden aramak istedi belli ki. Teneffüste bir yandan bahçede yürüyüp bir yanda bana gördüklerini anlattı, "şimdi yerde bir kalem buldum, kirliymiş, attım, şimdi sokaktan bir kamyon geçti, sağa döndü, kum havuzu göl olmuş, dün çok yağmur yağdı..." Bir ara anneme "annemle babam niye ayrıldılar?" diye sormuş. Annem de "bazen iki insan ayrı ayrı çok iyi insanlar olabilirler, ama bir aradayken anlaşamazlar" demiş.
Cuma gününün bir başka vukuatı benim bölümümdekilerden birinin istifa mektubunu göndermesiydi. Sonra oturup konuştuk, iş yükünün fazlalığı, yetiştiremediği işler yüzünden strese girmesi, bölümündeki diğer birinin onun yaptığı işi küçümser tavırlarla konuşması üstüste gelmiş ben dayanamayacağım artık diyordu. Bölümün işleri ne kadar aksayacak olursa olsun ben bir insanı mutsuz olduğu işe devam etmeye zorlayamam ki... Zaten bana da "çok iyi bir insansınız ama fazla yumuşak bir yöneticisiniz" dedi. Sonunda biraz daha kalmaya, en azından başka iş bulmadan gitmemeye ikna oldu; o arada ben de iş yoğunluğunu hafifletmek için önlemler alacağıma söz verdim. Yetişemediğiniz için sıkıldığınız işleri tamamen ortada bırakacak kadar yüklenmek yerine, biraz hafife alın, "yetiştiği kadar" deyin diye tavsiyeler verdim. "Bir durumun ne kadar kötü olduğu, sizin onu nasıl gördüğünüze göre değişir" dedim, "ama tabii ben antrenmanlıyım, o kadar kolay olmadığını biliyorum" diye de ekledim. Şimdilik sakinleşti. Hem kredi taksidi ödüyor, iş bulmadan gidip daha beter sıkıntı çekmeye değer mi?...
Akşam yemekten sonra da bir arkadaşa uğradık. Zekeriyaköy'de iki çocuğuyla oturuyor. Yıllarca kanserle mücadele etmiş. Tedavi görüp iyileştikten biraz sonra yeniden ortaya çıkıyor meret. Şimdi de beyninde görülmüş, tekrar terapiye başlamış. Evi satarak İsviçre'ye veya Yunanistan'a homeopatik tedavi görmeye gitmeyi planlıyor. Shrek her iki kliniği de bildiği için tavsiye almak üzere bizi çağırmış. "Şu gezegende biraz daha kalmak için herşeyi yaparım" diyor. Önce çaylarımızı içtik, nefis kekinden yedik, sonra onlar konuşurken ben biraz piano çaldım. Bana "çok güzel çalıyorsun, her gün biraz çal" deyince pianomun tamir edilmesi gerektiği, üstelik kendi evimde durduğu, benimse Shrek'te kaldığım bahanelerini saydım, ama aslında haklı. (Neredeyse üç sene önce, ben Mammut'un şiddetinden korkup annemin evine kaçtığımda evdeki hasardan pianom da nasibini almıştı. Mammut Nemo'yu alıp ortadan kaybolunca evime girip pianomu tuşları kırılmış, içi sulanmış, ahşap aksamı şişmiş bulduydum. 1,5 milyara tamir edildi, ama şimdi tuşları yine şişti, bazıları sıkışıp kalıyor.) Ben şu geçen sefer tamir eden kadını bir arayayım. İyi durumda olursa haftasonlarında uğrar biraz çalarım hiç olmazsa.

1 yorum:

Gün dedi ki...

Keşke sihirli bir değneğim olsa, Mamut görürdü gününü... Bu arada piyano çok çalmak istemiştim, olmadı...