Yılbaşı gecesi oteldeki eğlence hoşumuza gitmedi; yemekler kötüydü; müzik vasattı; dağıttıkları şapka, maske, düdük paketleri açıldıktan sonra koca adamlar hep beraber düdük çalmaya başladılar ki biz kaçtık; yan dublexde toplanıp arkadaşlarla çay yaptık, sohbet ettik.Tam 2011'e girerken bahçeye çıktık ki, yeni yılda bol bol açık havada gezelim:)
Cumartesi Bolu'ya indik. Öyle soğuktu ki önce kendimize eldiven aldık, sonra da sıcak birşeyler içecek yer aramaya başladık. Az sonra benim gözüme tarihi bir binanın altında camekanlı bir yer çarptı. Yıldırım Beyazıt zamanından kalma bir hamam olan Kubbealtı'na rastlamışız meğer. Tarihçesiyle çok ilgilenmeden spesiyaliteleri olan yoğurtlu gözleme ve çayla ısındık. Hayatımda yediğim en güzel gözlemeydi; Bolu tarafına yolu düşenlere şiddetle tavsiye edilir.
Sıcak biryerden çıkınca hava yumuşamış gibi geliyor ama 30 sn sonra ayaz bacaklarımızdan ısırmaya başladı bile. Hızlı hızlı arabalara döndük, aynı hızla da otele... Bir saat banyoda kalıp sonra da pelte gibi uyumuşum.
Akşam yemeği için arkadaş tavsiyesiyle Yurdaer Otel'in restoranına gittik. Keşke yılbaşı akşamında da buraya gelseydik diye hayıflanarak çıktık. Burası Yurdaer Kalaycı'nın yaptığı resimlerle bezeli, Türk mutfağından derlediği yemek tarifleri ve uyguladığı muhteşem mutfağıyla çok özel bir otel. Menüyü görünce birer çeşit seçip onunla yetinmek istemedik, bize azar azar mümkün olduğunca çok çeşit tattırın dedik garsona. Ve ziyafet başladı...
Vişneli yaprak dolma
Ördek sarma, ıspanak ve yoğurt eşliğinde
Yufkalı düğün bohçası (Yufkaya bohça gibi sarılıp, tavada kızartılmış dana eti, soğan, sarımsak, karabiber, dereotu, maydanoz, süt, yumurta)
Etli Borani (diri haşlanmış kabak, üstünde sarmısaklı yoğurt, kızu sote)
Degüstasyon kayısılı gerdan yahnisi, nohutlu işkembe yahnisi ve paça silkmesi ile devam etti ama bunlar benim yiyebileceklerim grubunda olmadıklarından tatmadım. Masadakihepsi birbirinden gurme beyler bayıldı.
Sonra sıra tatlılara geldi. Önce fırın sütlaç, ekmek kadayıfı ve pekmezde pişmiş karakabak tatlısı; sonra kaymak höşmerimi (alttaki). Kaymak, un ve yumurta yarım saat kısık ateşte kavruluyormuş. İlginçtir, bal biraz tadını bastırdı sanki, toz şeker daha çok yakıştı.
İnanılmaz, değil mi?
Grubun ortak görüşü: "Sırf burada yemek yemeğe İstanbul'dan kalkar geliriz"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder