Sesimin çıkmaması esas olarak iş yoğunluğundan, büyük şirketlerin insanın üstüne iki kat iş yükleyip, mevki verip -ama ona göre para vermeyip- posasını çıkarmasından... Üç yıl sonra, çocuklar liseye geçerken, hala belimizi doğrultamadıysak, gidip Urla'da lokanta açalım dedim geçen gün. Muhtemelen cesaret edemeyiz ama bir çıkış yolu olması fikri bile iyi geldi... Neden Urla derseniz, aslında öylesine aklıma geliverdi... Şimdi düşününce, ne kuzeyde, ne fazla güneyde, mevsimi uzun, ama aşırı sıcak değil, İzmir'e yakın, yolu kolay, hem denize hem toprağa dönük, aşırı turistik değil, tatile gitmek aklıma gelmez, bu yüzden de yaşamak için aklıma geliyor sanırım... Lafın gelişi işte.
Bu rutin stresle baş etmek için spor yapmam, gıdama dikkat etmem lazım. Cumartesi sabahı onları evde bırakıp yüzmeye gideyim, dönüşte ekmek-gazete alıp geleyim, kahvaltıya beni beklemiş olsunlar diye hayal ettim. Onun yerine bir haftadır yürüyüş bandında 45-50 dk yürümeyi başardım, sevimsiz filan ama hiç yoktan iyidir. Eğlenceli, hafif bir film koyuyorum, iki gün idare ediyor...
Shrek de bu arada, ev hayatının onun için rahatlığını kaybetmesini pozitife çevirmeye karar verdi, sosyalleşmeye, tanıdıklarıyla, arkadaşlarıyla konuşup görüşelim demeye başladı; spor salonuna yazıldı; İzmirli arkadaşıyla haftasonu fotoğraf gezilerine çıkma programı yaptılar vs.
Karne beklediğim gibi geldi, gerçek dersler 4, uyduruklar 5, ama ingilizce 1. Bandırma'daki ilk sınavı da çok kötü olup, babası son güne kadar naklinin gönderilmesini engellediği ve ilk notu görmedikleri için kurtaramamış hocası. Hoş ne fark eder, sonuçta nasıl bu sınıfa kadar geldiği, daha önceki orta karar notları nasıl aldığı merak edilecek kadar eksik bir İngilizcesi olduğunu anlamıştım zaten, şaşırmadım. Şimdi haftada iki gelen diğer öğretmene ilaveten, haftada bir İngilizce dersine de başlıyoruz. Ben fırsat çıktıkça yaşam standardını korumak için meslek seçiminin önemi ve bunun için gerekli okul başarısından söz ediyorum ama henüz işe yaramış değil. Karakteri ve yaklaşımının da oldukça kendine has olduğu ortada. Doğal yeteneği olan resim, müzik gibi alanlara yönlense onun için çok daha uygun olur, ama müzik kulağı yetmez, müzik aleti çalmak çok disiplinli bir eğitim işi. Resme yönlendirmek belki daha kolay, grafik tasarım gibi alanlar bilgisayar teknolojisi sayesinde uygulama alanını da genişletti...Öğretmeniyle tatil öncesi konuştuğumda en çok dağınıklığı ve sorumsuzluğu üzerine şikeyet dinledim. Bir de sınıflarında agresif, küfürbaz, "ailesi sorunlu" bir çocuk varmış, bu sene aralarına katılan, (Nemo ondan bahsetmişti, kimse sevmiyor diye), bizimkiyle karşılıklı küfürleşmişler, diğer çocuklar şikayet edip de konu öğretmene gidince kimin başlattığını da söylememişler. Böylece Nemo hayatının ilk "kimin başlattığı veya haklı olup olmaman fark etmez, sonuçta iki kişi küfürleşiyordu veya kavga ediyorlardı diye görünür dışarıdan, o yüzden sen cevap verme, kendi yoluna git" dersini aldı. Bir de arkadaş edinmediği, yalnızlığı tercih ettiği yorumunu aldım. Ders aralarında sınıfta oturup kitap okuyor veya koridorda tek başına dolaşıyormuş. Öğretmen sorduğunda "diğer çocuklar ya dışarıda futbol oynuyor, ya da koridor masa tenisi, ben ikisini de sevmiyorum" demiş; derste de nadiren konuşuyormuş, daha çok dinleyen konumundaymış. Kadına diyemedim ki, sorumluluk sahibi ve düzenli olduğum için kimsenin dikkatini çekmiyordu ama ben de öyleydim okul hayatımda... Yardımcı öğretmene bunları anlattım, Nemo'yla konuştu. O deyince daha çok işe yarıyor, ertesi gün derse katılmış, söz almış...
Nemo Şubat tatilini kabuğuna çekilmiş bir istridye halinde geçirdi; içbir şey yapmak istemedi. İlk hafta Süzmebal bizimleydi, evde bütün gün oyun oynayıp film seyrettiler. Ben bir program önerdiğimde şiddetle karşı çıktı; sinema, bilim müzesi, normalde ilgisini çeken konularda eğlenceli kurslar... hiçbiri fayda etmedi. Süzmebal gidince yerini anneanne aldı. İlişkileri bağımlılık halini alıyor diye çok endişeleniyorum. Kabuğundan çıkmaya zorladığımda da aklınca benim en çok neye üzüleceğimi düşünüyorsa ordan vurmaya çalışıyor... Bilse ki, onun mutsuz, asosyal, oyun ve filmlerden oluşan hayal dünyasında yaşaması, zorlandığı anda keşke doğmasaydım demesi beni yeterince üzüyor, başka konularda sataşmasına hiç gerek yok...
Mesela öyle bir zamanda bana "boşuna zayıflamaya çalışma, nasıl olsa geri alırsın, çünkü spor yapmıyorsun" dedi. İşten beynim uyuşmuş şekilde eve gelip, yemek yap, sofra kur, sofra kaldır, ya işe devam, ya tv karşısındaki Nemo'ya, ya kucağında laptopla oturan Shrek'e eşlik et modeli yüzünden fazla gerginim. Bir yerde yanlış yapıyorum. Geçenlerde bir Pazar, Shrek muayenehanesine kaçtığında Nemo'ya "gel deniz kenarında yürüyelim, gel Metin Oktay'a gidip masa tenisi oynayalım, ..." diye bir dolu program önerdim ama nafile...
Bu arada Şubat tatilinde Nemo'nun sünneti halloldu. Genel anestezisiz olamadı. Sonraki 45 dk bana lanet okudu, niye doğduğunda yaptırmamışız, niye dünyaya gelmiş... Neyse ki sonrasında ağrısı olmadı, ama yine de 5 gün evde gecelikle dolaştı. Klasik bir sünnet sonrası yorumu olarak eski halini daha çok sevdiğini söyledi:)
Evde bir aile üyemiz daha var artık. Çoktandır bir kedimiz olsun istiyorduk, sonunda Shrek'in kızkardeşi bu küçükhanıma bir ev arandığını haber verdi. Dün akşamüstü geldi. Evin her köşesini kokladı, her kutuya, kağıt torbaya, sepete, kanape altına, arkasına girdi çıktı, sonunda bize alıştı... Adını Paris koyduk. Hem çok zarif diye, hem de kediler p ve s harflerine daha duyarlı diye...
Bu rutin stresle baş etmek için spor yapmam, gıdama dikkat etmem lazım. Cumartesi sabahı onları evde bırakıp yüzmeye gideyim, dönüşte ekmek-gazete alıp geleyim, kahvaltıya beni beklemiş olsunlar diye hayal ettim. Onun yerine bir haftadır yürüyüş bandında 45-50 dk yürümeyi başardım, sevimsiz filan ama hiç yoktan iyidir. Eğlenceli, hafif bir film koyuyorum, iki gün idare ediyor...
Shrek de bu arada, ev hayatının onun için rahatlığını kaybetmesini pozitife çevirmeye karar verdi, sosyalleşmeye, tanıdıklarıyla, arkadaşlarıyla konuşup görüşelim demeye başladı; spor salonuna yazıldı; İzmirli arkadaşıyla haftasonu fotoğraf gezilerine çıkma programı yaptılar vs.
Karne beklediğim gibi geldi, gerçek dersler 4, uyduruklar 5, ama ingilizce 1. Bandırma'daki ilk sınavı da çok kötü olup, babası son güne kadar naklinin gönderilmesini engellediği ve ilk notu görmedikleri için kurtaramamış hocası. Hoş ne fark eder, sonuçta nasıl bu sınıfa kadar geldiği, daha önceki orta karar notları nasıl aldığı merak edilecek kadar eksik bir İngilizcesi olduğunu anlamıştım zaten, şaşırmadım. Şimdi haftada iki gelen diğer öğretmene ilaveten, haftada bir İngilizce dersine de başlıyoruz. Ben fırsat çıktıkça yaşam standardını korumak için meslek seçiminin önemi ve bunun için gerekli okul başarısından söz ediyorum ama henüz işe yaramış değil. Karakteri ve yaklaşımının da oldukça kendine has olduğu ortada. Doğal yeteneği olan resim, müzik gibi alanlara yönlense onun için çok daha uygun olur, ama müzik kulağı yetmez, müzik aleti çalmak çok disiplinli bir eğitim işi. Resme yönlendirmek belki daha kolay, grafik tasarım gibi alanlar bilgisayar teknolojisi sayesinde uygulama alanını da genişletti...Öğretmeniyle tatil öncesi konuştuğumda en çok dağınıklığı ve sorumsuzluğu üzerine şikeyet dinledim. Bir de sınıflarında agresif, küfürbaz, "ailesi sorunlu" bir çocuk varmış, bu sene aralarına katılan, (Nemo ondan bahsetmişti, kimse sevmiyor diye), bizimkiyle karşılıklı küfürleşmişler, diğer çocuklar şikayet edip de konu öğretmene gidince kimin başlattığını da söylememişler. Böylece Nemo hayatının ilk "kimin başlattığı veya haklı olup olmaman fark etmez, sonuçta iki kişi küfürleşiyordu veya kavga ediyorlardı diye görünür dışarıdan, o yüzden sen cevap verme, kendi yoluna git" dersini aldı. Bir de arkadaş edinmediği, yalnızlığı tercih ettiği yorumunu aldım. Ders aralarında sınıfta oturup kitap okuyor veya koridorda tek başına dolaşıyormuş. Öğretmen sorduğunda "diğer çocuklar ya dışarıda futbol oynuyor, ya da koridor masa tenisi, ben ikisini de sevmiyorum" demiş; derste de nadiren konuşuyormuş, daha çok dinleyen konumundaymış. Kadına diyemedim ki, sorumluluk sahibi ve düzenli olduğum için kimsenin dikkatini çekmiyordu ama ben de öyleydim okul hayatımda... Yardımcı öğretmene bunları anlattım, Nemo'yla konuştu. O deyince daha çok işe yarıyor, ertesi gün derse katılmış, söz almış...
Nemo Şubat tatilini kabuğuna çekilmiş bir istridye halinde geçirdi; içbir şey yapmak istemedi. İlk hafta Süzmebal bizimleydi, evde bütün gün oyun oynayıp film seyrettiler. Ben bir program önerdiğimde şiddetle karşı çıktı; sinema, bilim müzesi, normalde ilgisini çeken konularda eğlenceli kurslar... hiçbiri fayda etmedi. Süzmebal gidince yerini anneanne aldı. İlişkileri bağımlılık halini alıyor diye çok endişeleniyorum. Kabuğundan çıkmaya zorladığımda da aklınca benim en çok neye üzüleceğimi düşünüyorsa ordan vurmaya çalışıyor... Bilse ki, onun mutsuz, asosyal, oyun ve filmlerden oluşan hayal dünyasında yaşaması, zorlandığı anda keşke doğmasaydım demesi beni yeterince üzüyor, başka konularda sataşmasına hiç gerek yok...
Mesela öyle bir zamanda bana "boşuna zayıflamaya çalışma, nasıl olsa geri alırsın, çünkü spor yapmıyorsun" dedi. İşten beynim uyuşmuş şekilde eve gelip, yemek yap, sofra kur, sofra kaldır, ya işe devam, ya tv karşısındaki Nemo'ya, ya kucağında laptopla oturan Shrek'e eşlik et modeli yüzünden fazla gerginim. Bir yerde yanlış yapıyorum. Geçenlerde bir Pazar, Shrek muayenehanesine kaçtığında Nemo'ya "gel deniz kenarında yürüyelim, gel Metin Oktay'a gidip masa tenisi oynayalım, ..." diye bir dolu program önerdim ama nafile...
Bu arada Şubat tatilinde Nemo'nun sünneti halloldu. Genel anestezisiz olamadı. Sonraki 45 dk bana lanet okudu, niye doğduğunda yaptırmamışız, niye dünyaya gelmiş... Neyse ki sonrasında ağrısı olmadı, ama yine de 5 gün evde gecelikle dolaştı. Klasik bir sünnet sonrası yorumu olarak eski halini daha çok sevdiğini söyledi:)
Evde bir aile üyemiz daha var artık. Çoktandır bir kedimiz olsun istiyorduk, sonunda Shrek'in kızkardeşi bu küçükhanıma bir ev arandığını haber verdi. Dün akşamüstü geldi. Evin her köşesini kokladı, her kutuya, kağıt torbaya, sepete, kanape altına, arkasına girdi çıktı, sonunda bize alıştı... Adını Paris koyduk. Hem çok zarif diye, hem de kediler p ve s harflerine daha duyarlı diye...
7 yorum:
bende bir bebeK haberi beKledim yazinin sonuna Kadar:))Kedi ciKti:))
Anne-Babayla her aktivite önerisine itiraz etmeleri farz. Biz de evden kavga kiyamet cikariyoruz, birazda kucuk olduklari (8,5 ve 6)icin cogu zaman karari onlara birakmiyoruz.
allah iyiligini versin dorry bende hamilesin sandim sonuna kadar merakla okudum ama sonunda kedi cikti acaba bi kizin olsa kucagina ne kadar yakisirdi insallah oda olur bi gün hadi hayirlisi sevgiler
artık benim kucağıma olsa olsa insan yavrusu olarak torun yakışır:)) ona da daha 20-30 yıl var, zaman kız kedi zamanı:))
Neden ille de Nemo' nunda sosyal çocuk olması gerekiyor ki Dory ?
Bazı çocuklar ve insanlar kendi kendilerine de huzurlu ve mutlu olabiliyorlar. Benim kızımda bunlardan biri mesela...
Kendi kendini öyle güzel oyalayabiliyor ki şaşıp kalıyorum. İlla çevrelerinde bir dolu insan olması gerekmiyor.Bense sürekli birşeyler yapma telaşında oluyorum. İkimizinde mutlu olma tarzları farklı....
Bence bunu kendisi istemedikçe ne yapsan boş....
Sen yapmak istediklerini onları dahil etmeye çalışmadan kendi kendine yapabilirsin belki, isteyen istediği zaman, istediği yerden dahil olma hakkına sahip nasılsa :)
Kızınıza maşallah!!!Çok tatlı.
Nemonun aksiliklerine ve kırıcılığına gelince,ikiniz birbirinize kavuştunuz ama hala zor bir süreçden geçiyorsunuz. Siz ve eşinizin alışık olduğu hayat tarzı değişti, Nemo'nun da sizin sevginizi sınadığını düşünüyorum. Nerden biliyorum derseniz televizyondaki Doktorumdan:))Çocuklar sevgiyi sınarlarmış, özellikle ters davranır, insanı çileden çıkarırlarmış.Belki Nemo öyle değildir ama yaşadıkları düşünülünce davraışlarını normal karşılıyorum. Bir de ergenlik başında değil mi?
Fazla bilgiç davrandıysam kusura bakmayın ama Nemoya kıyamıyorum:)İkinizin sorun yaşamaması dileğiyle,
fatma
çok doğru, sosyal bir çocuk olması gerekmiyor tabii. özellikle de herkesi olduğu gibi kabul eden, farklılıklara değer veren ben, aksini söylersem kendimle çelişirim, ama insan mutlu bir hayatın formülü gibi gördüğü şeyleri çocuğu için ister ya, benimki de öyle. kendi dünyasında mutlu olduğu doğru da, o dünyaya çaresizlik ve endişe yüzünden kaçtığını düşündüğüm için belki de, gerçek dünyayla bağı kopar diye korkuyorum.
Tabii benim de kafamdaki "iyi anne" modeliyle ilgili biraz düşünmem lazım. Sevilmek ve kabul görmek için "iyi ve doğru" davranmam gerektiği kazınmış beynime. Gidip gidip sonunda beni beğenmeyen, doğru bulmayan adamları seçip hayatıma soktuğuma göre, hala öğrenecek şeylerim var...
Yorum Gönder