İki gün Hayıtbükü'nde deniz-güneş keyfi yaptıktan sonra çevreyi gezmeye çıktık. İlk durağımız olan Palamutbükü'nde kendimizi denize atıverdik. Burası daha geniş, tamamen Akdeniz'e açık, iri çakıl taşlı bir koy, daha hızlı derinleşen, daha çırpıntılı bir denizi var. Sahilin arkasından bir yol geçiyor, hemen arkasında da pansiyonlar, restoranlar, küçük marketler var.
Kuruyup yola devam ettik. Tepeye çıkar çıkmaz Yakamengen tabelalı bir binaya rastladık. Yemeklerinin methini daha önce duyduğumuz için durup bir bakalım dedik, ama karşısındaki küçük bahçede oturan birkaç kişi oranın Haziran başında açıp Ağustos sonunda kapandığını söyledi. Biz de karşısındaki küçük dükkandan bal aldık. 4 tane 1 kiloluk çam balı -çünkü Shrek en çok çam balını sever-, bir küçük kavanoz da portakal çiçeği balı alıp yola devam ettik.
Yol gitgide daraldı, manzara gitgide güzelleşti.
En sonunda Knidos karşımıza çıktı. Hemen yanındaki incecik bir geçit, antik kenti burundaki tepeye bağlıyor. Bu geçidin kuzey tarafı Ege, güneyi Akdeniz. Ege tarafında daha korunaklı ikinci bir iç liman oluşturmuşlar. Okuduğuma göre eskiden kuzey tarafı askeri liman, güneyi ticari liman olarak kullanılıyormuş; şimdi güneyi turistik -hoş ne farkı var ki?
Eskiden çok heykeller varmış, şimdi sırf taşlar kalmış. Ogün'ün annesi öyle diyor. British Museum'daymış buradan gidenler... 5000 kişilik anfitiyatroyu kaldırıp götürememişler herhalde; onu götürseler de arkasındaki muhteşem manzarayı götüremezlerdi zaten. Buradan götürülen mermer blokların Dolmabahçe Sarayı'nın yapımında kullanıldığı söyleniyor. İnanması güç...
Japon turistler gibi sürekli suratımda fotoğraf makinasıyla dolaşmıyorum; sadece bloga onları koyuyorum. Geçerken gören birilerinin beni tanıyıp bütün hayatımı öğrenmesini istemiyorum ya ondan... Mahlas kullanan yazarlar gibi. Ama bir yandan da kendini ortaya koymak için dayanılmaz bir dürtü insanı dürtüyor olsa gerek; yoksa bu manzaranın "bensiz" versiyonu da var...
Knidos veya diğer adıyla Domuzboynu Feneri de hayalleri süsleyen muhteşem bir görüntü sunuyor. Deniz fenerleri romantik çağrışımlarını neye borçlu acaba? Denizcilere yol göstermelerinden mi, yoksa münzevi bir fenercinin orada yaşadığı düşüncesinden mi?
Antik kenti dolaşmayı bitirip boyundaki kafeterya-restorana gittiğimizde bir otobüs dolusu folklorik kıyafetli gence rastladık. Meğer 2.Datça-Knidos Halk Dansları Yarışması kapsamında gelmişler. Knidos'ta Yakutistan halk dansları izledik. Absürd değil mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder