6 ay göz açıp kapayana kadar geçiverdi. Okullar kapandı, Nemo karnesinin yanında bir de takdir belgesi getirdi.
En son yazdığım şu kaçırma olayından sonra biraz tedirgin olduk; Nemo "bu adamın yüzünden şizofrene döndüm, köşede bekleyen bir adam görsem, hemen babam peşime adam taktı, yine kaçıracak diye düşünüyorum" şeklinde yorumlar yaptı ara ara. Detayını anlatırım dedim, anlatmadım; servis durduğunda içeri babası ve iki adam giriyor; baba Nemo'yu gösterip "alın bunu" diyor, kolarından tutup sürükleyerek götürüyorlar. Nemo da 1,80 boyunda 80 kg koca çocuk. Servis şöförü ve hostes itiraz etmeye kalkınca kendilerini polis olarak tanıtmışlar; Mamut yanındaki adamlara "bunları da alın" filan demiş; hostes Nemo'yla gitmeye niyetlenmiş ama o arada adamlar Nemo'yu minibüslerine koyup gitmişler. Bunları ben karakolda hostesten öğreniyorum tabii. Birkaç saat sonra bir telefon geldi; biri Nemo'nun yerini söyledi, sonra da bulunduğu arabanın plakasını mesaj attı. Meğer sonradan aralarına katılan biri durumu anlamış, gizli gizli konuşmuşlar. Polis gidip hemen yakaladı hepsini. Herkesin ifadeleri alınana kadar geceyi bulduk. Nöbetçi savcı, tedbiren de olsa velayetin bende olduğunu idrak etti ama Nemo'yu babadan korumak için yurda teslim ettirdi yine. Nemo önce çok bozuldu ama haftasonu ben bütün gün yanında kaldım, Pazartesi de eve gönderdiler zaten. hayat kaldığı yerden devam etti.
Ayda iki Cumartesi üç saat pedagog eşliğinde olan görüşme hakkı, yanında bir de emniyet gücü olacak şekilde düzenlendi, ama bu hakların hiçbirini kullanmadı zaten. Bu olaydan dolayı açılan davanın ilk celsesinde, icraya koyduğu çocuğun babaya teslimi kararının infazı için çocuğu aldığı ve adliyeye götürdüğünü iddia etti. Diyor ki, "çocuk isteksizdi tabii, anne bana düşman etti. Ben adaleti nasıl yerine getireceğimi şaşırdım". Bu son sözü söylerken de teatral bir havayla kollarını havaya kaldırıp duruşma salonunun arkasına oturup sıralarını bekleyen avukatlara döndü. Hey Allahım...
Bu arada biz (yani ben, eşim ve annem) de aynı mahkemede çocuk kaçırma suçuyla yargılanıyoruz; onun da ilk celsesi geçen haftaydı. Hani 2013'ün başında çocuk koruyucu ailesi olarak annemde kalırken babası icra memuruyle gelince eve dönmemişlerdi ya, konu o. Diyor ki, "okula da gidemedi, o yüzden SBS'den çok düşük bir puan aldı, oysa ben Anadolu Lisesine gitmesini istiyordum" Ay ben bu deli saçmasına artık kızamıyorum bile...
Neyse işte, haber kısmı bu kadar...
Hayat nasıl gidiyor derseniz, Nemo okulu seviyor, dersleriyle ilgili, notları iyi. Veli görüşme gününde en mutlu bendim herhalde. Tüm hocalar o kadar güzel şeyler söyledi ki, kelebekler gibi uçuşarak çıktım okuldan. Bu sene tiyatro kulübündeydi. Yıl sonunda çalıştıkları oyunu sahneye koydular. Bir komediydi aslında ama ben hem güldüm hem ağladım. Sadece Nemo'ya da değil, tüm çocuklara ağladım. Daha hayatın başında, gencecik, umut dolu, heyecanlılar; Allah yollarını açık etsin. Gittikçe yaşlı teyzeler gibi konuşmaya başlıyorum...
Tiyatro kulübünün okul sonrası ve haftasonu provaları oldu. Hocaları yiyecek bir şeyler alın gelirken demiş. Nemo'ya "ne mesela?" deyince "topkek, gofret, bisküvi filan" dedi. Ben elbette iki tepsi kakaolu muffin yapıp gönderdim. Bir sonrakinde havuçlu muffin. Bir sonrakinde plastik bardaklarda tiramisu... Hatta tiramisuyu Nemo'yla birlikte yaptık sayılır; öğrenmek için her adımı not aldı, çünkü tiramisuya bayılıyor. Tiyatro kulübü olarak hayvan barınağına bağış toplamak için kermes yaptılar; bizimki ona da bir tepsi tiramisu, bir tepsi çilekli kup götürdü. Bunları daha küçük yaşlardaki çocukların annesi yapar aslında ama biz yaşayamadıklarımızı telafi ediyoruz galiba ve çok da iyi geliyor.
Öte yandan ben iyiden iyiye ikinci kariyere kaptırmış durumdayım. Emeklilik sonrasında iş hayatında ikinci bahar yaşamaya başladım da denebilir. Başlangıç biraz sancılı geçti; geçen seneki olaylar da üstüne tuz biber ekti; ancak bu sene her şey yerine oturdu. Eskiden hobi gibi ilgilendiğim konular ya da eşime yardım için yaptığım işler şimdi benim işim. gerçi şimdi dinlenmek için başka şeylerle ilgilenmek vakit kaybı gibi geliyor; roman okuyamaz oldum, spora gitmiyorum, resim kursunu bırakalı çok oldu. Hatta eşimin bir hastası var, biz de arkadaş olduk; İstanbul'a geldiğinde bana suluboya öğretiyordu, ona bile devam edemedim. Ben bir şeye odaklanınca gece gündüz onunla ilgilenmeye başlıyorum. Bir baktım, geceleri youtube'da suluboya resim teknikleri seyrediyorum; resmi bir kenara bıraktım. Yine çok eski bir arkadaşım beni facebook'tan bulup teşekkür etti; meğer ilkokuldan sonra benden heveslenip piano dersleri almaya başlamış; sonra ara vermiş ama şimdi günde altı saat çalışıp çok keyif alıyormuş. Biraz piano muhabbeti yapınca ben de heveslendim, çalışmaya başladım, ama sadece bir hafta sürdü hevesim:) Sonra yine işe devam...
Bu da hayatın böyle bir dönemi...
En son yazdığım şu kaçırma olayından sonra biraz tedirgin olduk; Nemo "bu adamın yüzünden şizofrene döndüm, köşede bekleyen bir adam görsem, hemen babam peşime adam taktı, yine kaçıracak diye düşünüyorum" şeklinde yorumlar yaptı ara ara. Detayını anlatırım dedim, anlatmadım; servis durduğunda içeri babası ve iki adam giriyor; baba Nemo'yu gösterip "alın bunu" diyor, kolarından tutup sürükleyerek götürüyorlar. Nemo da 1,80 boyunda 80 kg koca çocuk. Servis şöförü ve hostes itiraz etmeye kalkınca kendilerini polis olarak tanıtmışlar; Mamut yanındaki adamlara "bunları da alın" filan demiş; hostes Nemo'yla gitmeye niyetlenmiş ama o arada adamlar Nemo'yu minibüslerine koyup gitmişler. Bunları ben karakolda hostesten öğreniyorum tabii. Birkaç saat sonra bir telefon geldi; biri Nemo'nun yerini söyledi, sonra da bulunduğu arabanın plakasını mesaj attı. Meğer sonradan aralarına katılan biri durumu anlamış, gizli gizli konuşmuşlar. Polis gidip hemen yakaladı hepsini. Herkesin ifadeleri alınana kadar geceyi bulduk. Nöbetçi savcı, tedbiren de olsa velayetin bende olduğunu idrak etti ama Nemo'yu babadan korumak için yurda teslim ettirdi yine. Nemo önce çok bozuldu ama haftasonu ben bütün gün yanında kaldım, Pazartesi de eve gönderdiler zaten. hayat kaldığı yerden devam etti.
Ayda iki Cumartesi üç saat pedagog eşliğinde olan görüşme hakkı, yanında bir de emniyet gücü olacak şekilde düzenlendi, ama bu hakların hiçbirini kullanmadı zaten. Bu olaydan dolayı açılan davanın ilk celsesinde, icraya koyduğu çocuğun babaya teslimi kararının infazı için çocuğu aldığı ve adliyeye götürdüğünü iddia etti. Diyor ki, "çocuk isteksizdi tabii, anne bana düşman etti. Ben adaleti nasıl yerine getireceğimi şaşırdım". Bu son sözü söylerken de teatral bir havayla kollarını havaya kaldırıp duruşma salonunun arkasına oturup sıralarını bekleyen avukatlara döndü. Hey Allahım...
Bu arada biz (yani ben, eşim ve annem) de aynı mahkemede çocuk kaçırma suçuyla yargılanıyoruz; onun da ilk celsesi geçen haftaydı. Hani 2013'ün başında çocuk koruyucu ailesi olarak annemde kalırken babası icra memuruyle gelince eve dönmemişlerdi ya, konu o. Diyor ki, "okula da gidemedi, o yüzden SBS'den çok düşük bir puan aldı, oysa ben Anadolu Lisesine gitmesini istiyordum" Ay ben bu deli saçmasına artık kızamıyorum bile...
Neyse işte, haber kısmı bu kadar...
Hayat nasıl gidiyor derseniz, Nemo okulu seviyor, dersleriyle ilgili, notları iyi. Veli görüşme gününde en mutlu bendim herhalde. Tüm hocalar o kadar güzel şeyler söyledi ki, kelebekler gibi uçuşarak çıktım okuldan. Bu sene tiyatro kulübündeydi. Yıl sonunda çalıştıkları oyunu sahneye koydular. Bir komediydi aslında ama ben hem güldüm hem ağladım. Sadece Nemo'ya da değil, tüm çocuklara ağladım. Daha hayatın başında, gencecik, umut dolu, heyecanlılar; Allah yollarını açık etsin. Gittikçe yaşlı teyzeler gibi konuşmaya başlıyorum...
Tiyatro kulübünün okul sonrası ve haftasonu provaları oldu. Hocaları yiyecek bir şeyler alın gelirken demiş. Nemo'ya "ne mesela?" deyince "topkek, gofret, bisküvi filan" dedi. Ben elbette iki tepsi kakaolu muffin yapıp gönderdim. Bir sonrakinde havuçlu muffin. Bir sonrakinde plastik bardaklarda tiramisu... Hatta tiramisuyu Nemo'yla birlikte yaptık sayılır; öğrenmek için her adımı not aldı, çünkü tiramisuya bayılıyor. Tiyatro kulübü olarak hayvan barınağına bağış toplamak için kermes yaptılar; bizimki ona da bir tepsi tiramisu, bir tepsi çilekli kup götürdü. Bunları daha küçük yaşlardaki çocukların annesi yapar aslında ama biz yaşayamadıklarımızı telafi ediyoruz galiba ve çok da iyi geliyor.
Bu da hayatın böyle bir dönemi...